Anasayfa > Books / Kargakara > Şiirden Sızan İnce Ka n 27

Şiirden Sızan İnce Ka n 27

[et_pb_section admin_label=”section”]
[et_pb_row admin_label=”row”]
[et_pb_column type=”4_4″]
[et_pb_text admin_label=”Text”]
tek sorumlumuz gecedir

 elinle bir demet bulutla gece kapıyı çaldığında
şehir, en güzel köprülerini takmıştır gerdanına
tüm gemileri bileğine bağlıdır, parıltılı
edepsizdir, hep denizlerini göstermek ister
tuğlalı yüzünde en çekici bakışı, kıpırtılı

 leylak kokulu nefesi rüzgar olup estiğinde
gece, yıldızlarını dökmüştür tek bir sözle
kuleleri uğuldamaya başlar, gecenin bir öpüşüyle
briketli kasığında bir patlama duyulur

 tüm şehir sabah sabah ateşler içinde

Fatih Bazman

Kaan şiirinin ana izleklerinden biri de gecedir. Kaan, “ ‘Gece’ diyorsa, ölüme iki adım uzaklıktaki yalnızlığını, ‘deniz’ diyorsa, ‘geceye mıhlanan kalbi’ni anla”[1]malıyızdır Adnan Satıcı’ya göre. gecenin uzatmalı sevgilisi hüzün’[2]dür ve “gece hüzün sever/ ve ben de geceyi severim”[3] der Kaan.

Özer Aykut ise Kaan’ın yazın hayatını gündüz ve gece olmak üzere ikiye ayırır.

 Zihnin kalbe, oradan kaleme geçen yerdeki eksikliğini bilerek, hem kendi yazma deneyimimden hem de Kaan’ın yazdıklarımdan algıladığımla, bu poetik uzamın, Kaan’ı götürdüğü yeri açıklamaya çalışacağım. Bahsettiğim uzamı ikiye ayırabiliriz. İlki yazma anını hazırlayan, daha çok gündelik toplumsal hayatın içinde gerçekleşen süreç. Bu bir biriktirme sürecidir. Bakmak ve şaşırmakla geçer. Daha çok kendini hissettirmeden, yazıya dönüşmeden, peygamber vitesinde, hızınızı, arabanın motorundan değil, yolun eğiminden aldığınız bir süreçtir. Yazma anıyla kıyaslandığında daha az yıpratıcıdır ve yazma anını hazırlar. Kaan’ın gündüzüdür.[4]

Burada Kaan’ın gündüzünün yazma anı olan gecesine göre daha az yıpratıcı olduğunu yazar Aykut. Fakat bir sayfa ileride göreceğimiz gibi aslında gündüzün Kaan için ‘sıkıntılı’ bir süreç olduğunu da yine kendisi söyleyecektir. Çünkü Kaan’ın gündüzünün ayırt edici özelliği şiir orucundaki bir şairin tahammül edilmez bekleyişine sahne olan yavaşlık ise gecesinin ayırt edici özelliği “kendiliğindenlik ve hızdır.” Gecede “nesneleri; bakılan, görünen yerlerinin dışında, bedenin”e “yapışan,” onun “dilini” “ele geçiren, konuşkan ruhlar olarak hisseder” Kaan. Varlık çığlık çığlığa dile gelmektedir Kaan’ın gecesinin karanlığında ki “evrende hangi eşyanın çığlığı gözlerime vuran?”[5] diye soracaktır Kaan Çığlık şiirinde.  Kaan,

 Gece Şiirlerinde ‘çiy dolar gecenin kasnağına’ (…) ve kapılma saatleri der geceye. Ufuk rengini gündüz rüyalarında gördüğünü söyler. Kuşluk vaktinde sızıntı olduğunu… Birinin uykusu uyanıklığa varmadan, onun gündüzü, gündeliği için gözyaşı döker gibidir. (…) Gece kıymetlidir. Yazdıkça onu içine alan coşku vardır. Gündüz ise uyuyarak ömrünü sattığı, gerçeğine yabancılaştığı, onu geceye tekrar hazırlayan sıkıntıdır. “Karaya demirli mühür izi, gündüzler. Gecemiz bizimle beraber. Sessizlik… içimde…”[6]

Gece bir nevi Nicolai Hell’in şibumisi gibidir Kaan için. Şiirleriyle kendi varoluşunu ve varlığı ele geçirdiği gece ile ‘gerçeğine’ yabancılaştığı gündüz arasında bocaladığı bir ikilem içindedir Kaan, Aykut’a göre. Aslında tercihi geceden yanadır da gündüzlerden kaçamamaktadır. “Bu kapsayıcı, her şeyin sizin emrinizde olduğu uzamdan çıkıp, tekrar gündeliğe döndüğünüz de yaşadığınız bocalamayı bir düşünün” der Aykut ve ekler “O müthiş yalnızlığı…” [7]Böylece bu defa şairin yalnızlığını şiir yazma sürecine değil onun gecesi ile gündüzü arasındaki ya da aslında gündelik dünya ile varoluşun sahih dünyası arasındaki bocalamasına bağlar. Gece ve gündüz arasında bir sarkaç gibi salınıp durmaktan yorgundur Kaan.

 Haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular, şimdi zaman oynak bir gölge. Nasıl başlasak, geri dönmemek için? (…)

 (…) Hem kavuşmalar ayrılıktır bazen.[8]

Bir dahaki gecenin varlığa dönüşülen o gecelerden biri olacağından emin olamamaktadır artık sanki Kaan. Gece yaşanan o şibumi kaybolup gidecektir belki gündüzler araya girdikçe. Belki kaybolmaya başlamıştır bile. Aykut Kaan’ın intiharını biraz da Kaan’a atfettiği bu korkuya bağlar sanki: “Gençseniz, yaşamla gündelikle, deneyimlediğiniz, bağlarınız zayıf ise, bir daha böyle bir uzamı yaşayamayacağım kaygısına kapılabilirsiniz.”[9] Travenian’ın Nicolai Hell’i varlıkla kucaklaştığı, bir olduğu şibumisini kaybedince soğukkanlı bir katile dönüşmüştür. Kaan ise varlıkla bütünleştiği geceyi, kendi şibumisini kaybetmemek için sonsuz bir geceye doğmayı seçmiştir belki de. Kim bilir.

NPG 212; William Blake by Thomas Phillips

Her gece ve her sabah
Doğar bazıları acıya.
Her sabah ve her gece
Doğar bazıları tatlı hazza.
Doğar bazıları tatlı hazza,
Doğar bazıları sonsuz geceye. [10]

Sevda şiirlerinin şairi Kaan’ın diğerlerine göre daha dipte akan izleklerinden biri de aşktır kuşkusuz. Ama bu aşkların çoğu yaşanmamıştır.

 Ölüm çoğaltan yalnızlığının buğusu aynada siliyor
seni, ağladın/yaşlandın; sürgülenmiş, ömrünün sevgi
salgılayan darmadağınık kubbeleri; birsin, yaşanmamış
aşklar sıralamasında.[11]

Aşkın Kaan için artık yaşanamayacağını da algılarız bu dizelerden. Çünkü Ağlarda Yangın şiirinde kendine seslenen şair ‘ömrünün sevgi salgılayan kubbelerinin sürgülendiğini’ söylemektedir.

Yaşanmış aşklar ise ölmüştür. Ölü aşklardan arda kalanlar geceleri sökün eder ve “Bilinmez ölü aşkların gecesi: Tanığım”[12] der Kaan Üç Rüzgar şiirinde. Kaan’ın Gizdüşüm kitabında aşk acısını en çok duyurduğu şiir ise Elbet şiiri olsa gerektir.

Söndüreceğim yangınları, ömrümü kundaklayan.
Hüznümü bağışlatan gözlerimin ılıklığıdır, ölümümü
de bağışla bitanem, ağlarsam kanar gözbebeklerim,
kanayan gözlerle  sana bakamam.

Bu belki de Kaan’ın sevdiğine hitap ettiği tek şiiridir. Burada açıkça intiharını haber vermekte gibidir sevdiğine ve bunun için af dilemektedir ondan.

 Dokunuşlarımın vücudunda kuşattığı rüyalar, elbet bir
gün dudaklarında toplanıp beni bulacak, dudakları-
mı. Bir başka gece durulacak üşümelerim, bir başka
öpücükle ısınacak, kavrulacak uykularım.

‘Ölü aşkların gecesinde’ yaşanacakların kehanetleridir bunlar. Elbet eski sevgililerle ancak rüyalarda öpüşeceklerdir artık.

 Katıksız bir seyir yansıyacak köpüklerine zamanın,
Sen çocuk gibi yaramaz ve zeki, bozacaksın oyunları-
mı  kavgalarla, önce’leri ayıracağım kaybolduğum so-
kaklara, sonra’ları eskiciye vereceğim, kırağılı saçlar
giremez çakal sevdana.[13]

dizeleriyle biter şiir ardında cevapsız buruk bir soru bırakarak: Ondan önce’leri de sonra’ları da dağıtmasının sebebi bu ‘çakal’ sevdayı yaşlandırmak istememesi midir yoksa? Kaan’ın intiharının altında yatan sebep ya da sebeplerden biri de aşk acısı mıdır?

Barış K.

  1. 07. 2015

[1] Satıcı, agy, s.19

[2] Kaan İnce’nin yayımlanmamış şiirlerinden biri

[3] Kaan İnce, İzlek 3, Ankara, 1993, s. 19

[4] Aykut, agy, s. 130

[5] Kaan İnce, Gizdüşüm, Ankara, İzlek Yay., 1993, s. 10

[6] Aykut, agy, s. 131

[7] Agy s. 130

[8] İnce, agy, s. 21

[9] Aykut, Agy s. 131

[10] William Blake

[11] İnce, agy, s. 7

[12] Agy s. 25

[13] Agy, s. 46
[/et_pb_text]
[/et_pb_column]
[/et_pb_row]
[/et_pb_section]

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

One thought on “Şiirden Sızan İnce Ka n 27

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.