Hakikat?

Yalandır, kimse sevmez hakikati. Seçtikleri yalnızca işlerine gelen doğrulardır.  Eskimoların çoğu içine doğduğu toplumun, kültürün hakikati barındırdığına inanır ve karşılaştığı başka hakikat görüşlerini dirençle karşılar. Çünkü kesinlikle çocukluğunda anne babasından; büyüyünce toplumundan öğrendiği bilgiler doğru olmalıdır. Sonuçta koskoca bir toplum yanılıyor olamaz ya… Ama bu eskimo neyi kabul etmektedir aslında? Atalarının asla yanılmış olamayacağını. Buraya kadar söylediklerimi herhalde herkes kabul eder. Ama bu söylediklerimin bir eskimonun dışında katolik bir İrlandalı, Mozambikli bir yerli için ve hatta Müslüman bir Türk için de geçerli olduğunu söylediğim de işler değişir. Çünkü bizim Müslüman olmuş atalarımız, anne babalarımız yanılıyor olamazlar; toplumumuzun çoğunluğunun değerleri mutlak hakikat olmak zorundadır Neden? Çünkü bu bizim toplulumumuzdur! Eskimoların, İrlandalıların, Mozambiklerin toplumları mutlaka yanılıyordur ama bizimkisi yanılıyor olamaz! Öyleyse ne şans ki herkes mutlak hakikatin içine doğduğunu düşünür ve şöyle der: Neyse ki bir eskimo olarak doğdum; başka bir ırktan olsam hakikatten bihaber olacaktım. Tıpkı Müslüman bir Türk’ün dediği gibi… Oysa unuturuz ki eğer şimdiki toplumumuzun değerleri mutlak hakikat ise güya Talas savaşına kadar atalarımız defaatle yanılmış çok da uzun süre bu yanılgıyı mutlak hakikat olarak kabul etmiştir. Uzun süre şaman olmuş atalarımızdan bazıları Budizmi -ki Uygarlık kelimesinin Uygurlardan geldiğini unutur dandik tarih kitaplarımızda şu klişeyi sürekli kullanırız: “Budist olup yerleşik hayata geçmiş ve savaşçı ruhlarını kaybetmişlerdir”- bazıları Hristiyanlığı -Bulgarlar, Macarlar vs- ve bizim kolumuz da Müslümanlığı seçmişlerdir. Bu arada eski Uygurları yerleşik hayata geçip Çin kültürü etkisinde kalmakla; Hristiyanlığı seçenleri Gavurlaşmakla suçlarken diğer Türklerin Araplaştıklarını çabucak gözden kaçırırız.

Lafı neden dolandırmalı eğer hakikat diye bir şey var ise ona giden bir yol da olmalıdır. Asıl tercih ona çıkılıp çıkılmayacağıdır. Ya  huzurlu ev tercih edilecektir ya da sonunun nereye varacağı bilinmeyen tehlikeli bir yolculuk.  Çoğunluk evinde sobanın yanında oturup ninelerinden masal dinlemeyi seçer doğal olarak, anlaşılır bir tercih… Çok azı ise hakikati bulmak için sonu belirsiz bir yolculuğa çıkacaktır. Evinde ninelerinin masallarıyla huzur bulanların ise içlerinde hep sinsi bir şüphe barınacaktır. Çünkü kendisine söylenen meselleri olduğu gibi kabul edip sorgulamayan kişi için için bilir neden korktuğunu. Korktuğu inandığı mesellerin hakikat olmadığının farkına varıp bir daha huzurlu evine dönememekten korkmaktadır. Oysa meseller gerçekse çıkılacak yolculuk da fasit bir daire çizerek yine eve varmalıdır. Demek ki sorgulamaktan kaçınmak kendi içinde zihne kıymık gibi batan bir çelişki barındırmaktadır: İnandığını söyleyen inandığının yanılgı olmasından korktuğu için aslında inanmamaktadır. Hakikat uğruna yola çıkıp tekrar evine dönerse kişi işte o zaman gerçekten inandığını söyleyebilir. Ne var ki yolda tehlike çoktur. Hakikat evde değilse artık evine ve huzurlu yuvasına dönememek vardır işin içinde; daha da kötüsü yollarda kaybolmak ve hiçbir şey bulamamak da vardır!

Sonuçta zordur hakikat olmak, hakiki olmak. Hakikat olduğu için sevileceğini, dışlanmayacağını da nereden çıkarmıştır ‘hakikat’? Kendimiz olduk diye saygın olacağımızı nereden çıkarıyoruzdur biz? Eğer sertse kimse sevmez hakikati ve kendin olduğun için herkes nefret edebilir senden.

Barış K.

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.