Anasayfa > Books / Kargakara > Hareket Zili, Muhammed İkbal

Hareket Zili, Muhammed İkbal

“(…)İkbal’in ilk dönem Urdu şiirinde yer yer tasavvuf izleri de görülür. Ailesindeki tasavvuf geleneği, özellikle babası Nur Muhammed’in mutasavvıf birisi olması, çevre şartları ve benzeri sebeplerden tasavvufla ilgili konular İkbal’in şiirinde yer yer görülür. (…)
(…) Avrupa’da geçirdiği süre içinde İkbal’in fikirleinde önemli değişimler gerçekleşir. Bunlardan biri de şiir konusunda olur. Şiirin yararsız bir uğraş olduğu kanısına varır ve şiir yazmamaya karar verir. Ancak çok değer verdiği hocası Thomas Walker Arnold’un tavsiyesiyle şiir yazmayı sürdürür. (…)”

Hareket Zili, Muhammed İkbal, Çev: Celal Soydan, Hece Yay., Ankara, 2013, s. 13, 14

“(…)
Benim suskun halim anlatır hikayemi
(…)

(…)

Ey Himalaya! Geçmiş destanından bir şeyler anlat
Eteklerinin insanın meskeni olduğu çağlara dair.
Bize o doğal hayatın hikayesini biraz anlat,
Nasıldı sunilik kusurundan hiç iz taşımayan hayat?
Ey hayal gücü, yine göster bize geçmiş zamanı
Geriye doğru dön, ey zamanın çarkı!”

agy s. 16

“(…)

Belki de bu dağılmalarım benim gönül tesellimdir,
Bu yürek yanışım hikmet hanesinin meşalesidir,
Bu güçsüzlük benim için kuvvet sermayesidir,
Hayranlık aynam Cemşid kadehini gıpta ettirendir.
Bu daimi arayış dünyayı aydınlatan meşaledir
İnsan idrakinin atına yürüyüş öğretmektir.”

agy s. 17

“(…)

İlmin sonu huzursuzluktur.
(…)”

agy s. 41

“(…)

Beraberlik yerine dehşetli bir yabancılık var
Aynı başağın tanelerinde ayrılık var.

(…)

Hakiki yakınlaşma zevki için eriyip gitmekteyim
(…)

Mucize anlatımlı şair, başak tanesi gibidir,
Başak bile yoksa eğer o tanenin verlığı nedir?

(…)

Şiir söyleme tutkum neden sessizliğe bürünmez?
(…)”

agy s. 42

“(…)

Bu inci bir avuç toprak bedende yaşamayı sevdi
Kurgu gerçi sağlam değil ama düşünce yüceydi.

(…)

Hedefin peşindeyim ama yolunu şaşırmış biriyim
Ey kandil! Ben göz yanılgısının esiriyim.

Avcı da kendisi zulüm ağının halkası da kendisi!
Harem’in çatısı da Harem çatısının kuşu da kendisi!

Güzellik miyim yoksa baştan ayağa yakıcı aşk mıyım?
Belirgin değil methedilen miyim yoksa meddah mıyım?

Eski bir sırdır ağzıma almasam daha iyi
Tekrar alevlenmesin Hallaç hikayesi.”

agy s. 47

“(…)

Kalabalıktan kaçmaktayım, öyle bir yere ki
Sohbete tercih edilecek sessizlikte olsun.

Sessizliğe bayılıyorum, arzum o ki,
Bir dağın eteğinde küçük bir kulübem olsun.

Düşünceden sıyrılıp yalnızlıkta gün geçireyim,
Yüreğim dünya derdi dikeninden azad olsun.

(…)

Çimler yatağım, kolum da yastığım olsun
Tenhalığımda, kalabalığı utandıracak eda olsun.

(…)

Put hane ve Harem’in ihsanını istemem kulağımda
Kulübemin penceresi sabahı gösteren yer olsun.

O sessizlikte feryadım yükseklere ulaşsın
Yıldızlar kafilesine benim sesim uyarı olsun.

Ağlayışım her dertli gönlü ağlatsın,
Kendinden geçmiş uyuyanları uyandırsın.”

agy s. 48, 49

“(…)

Özgürlük arzusu gerçekleşmedi bu dünyada
Hayat boyu türlü zincirlere vurulu yaşadık.
(…)

Dilim sınıflara ayırma kıskacından kurtulsun
Ulusum tüm insanlık, vatanım tüm dünya olsun.
(…)
Zıtlıklar düğümü çözmekle uğraşmayayım
Aşk yaratan güzelliği her yerde bulayım.

(…)
Yüreğimde aşk yakışının o küçücük kıvılcım olsun,
Ve onun nuruyla hakikat nedir haberim olsun.
Kudret aynası olsun kalbim, kalp olmasın
Başımda dert ortaklığından başka uğraş olmasın.

(…)

(…)
Zor düğümü çözmede ne büyük haz vardır,
Bizim semeresiz çabamızda yüzlerce keyif vardır.
İstifham sancısından sen haberdar değilsin
Doğanın sırrını aramaya sen aşina değilsin.”

agy s. 50, 51

AŞK DERDİ

Ey aşk derdi! Parıldayan bir incisin sen,
Namahremlere aşikar olmamalısın sen.

Perdeler altındadır senin yansıdığın yer
Yeni mahfilin gözüyse ancak zahiri görür.

Varlık yokluk bahçesini yeni bir hava kapladı,
Ey aşk derdi! Ortaya çıkmada artık tat kalmadı.

(…)

Lale kadehinde kalmazsa aşk şarabı
Su damlası adını alır şebnemin ağlayışları.

Sırrın, yüreğinin derinliklerinde saklı kalsın
Yürek gözyaşların senin gammazın olmasın.

Yani çarpıcı anlatımlı şairin dili olmamalı
Ney sesindeki ayrılık şikayeti saklı olmalı.

Zamane tenkitçi, olduğun mekanda saklı kal,
Hangi gönülde meskun isen orada saklı kal.

Senden habersiz olan bilimin şaşkınlığına bak!
Seni aramayan gözdeki kısırlığa bak!

Ey aşk, kendi arayışında bırak o yüksek düşünceleri
Şaşkınlığıyla baş başa bırak o felsefe sever gözleri.

Baharı sen olan bahçe değildir burası
Ortaya çıkacağın bir mahfil değildir burası.

Bura mahfili mecazi görüntülere kapılmış haldedir,
Senin amaçladığın menzil sırrın saklandığı yerdir.

Her gönül hayal meyiyle sarhoş haldedir,
Bugünkü Musaların Tur’u başka bir şeydir.”

agy s. 52, 53

“(…)

Yeni bir çağda eski haikayeleri kurcalama,
İhtiyaca uygun değilse o efsaneleri kurcalama.

Eğer siyasetçiysen sesime kulak ver,
Siyaset ehlinin elindeki asa, cesaretidir.

Amaçladığın şeyde tereddüt yakışmaz sana,
Niyetin dürüstse eğer perva gereksiz sana.

(…)”

agy s. 56

“(…)

Korkuyorum bu ellerde ışık taliplisiyim ben
Varlık mektebinden kaçma heveslisiyim ben.”

agy s. 57

“(…)

Ben de bu ışık dünyasında oturmaktayım
Peki, neden kaymıştır benim talih yıldızım?

Işıktan uzak, karanlığa esir yaşamaktayım
Niçin kara günlü, kara bahtlı, kara yazgılıyım?

(…)”

agy s. 59

“(…)

Molla efendi bir tanıdığıma şöyle sormuş:
İkbal ki manada şimşir ağacı kumrusu gibidir,

Şiirde Kalim Hemedani’nin9 gıpta ettiği biridir.
Peki, şeriat hükümlerine uymada durumu nedir?

Duyarım ki Hinduları kafir saymazmış,
Bu inancı felsefeciliğinin etkisinden midir?

İnancında Şiilik varmış biraz da
Ali’yi üstün tuttuğu duyulurmuş ağzından.

Müziği ibadetin bir parçası sayıyormuş
Belli ki onun amacı dinle alay etmektir.

Bedenini satanlarla görüşmekten arlanmaz
Bu zaten şairlerimizin eskiden beri adetidir.

Gece boyu şarkı dinler, sabah kıraat edermiş
Anlayamadık bundaki gizin anlamı nedir?

Ancak müritlerinden şunu da duydum ben
Seher parlaklığı gibi lekesizmiş gençliği.

Çelişkiler topluluğudur o, İkbal değil
Kişiliği ürkek ama gönlü hikmetler defteridir.

Rintlikten de haberdar, şeriatı da bilir,
Tasavvuftan sor da gör; Mansur’un emsalidir.

Bu şahsın gerçek niteliğini anlayamadım,
Belki de başka bir İslam’ın önderidir.

(…)

Bir gün yol üstünde karşılaştım zahit efendiyle
Konuşma esnasında o eski mevzu deşildi:

O şikayetim sevgimdendi, diye buyurdu,
benim görevim şeriat yolunu göstermektir.

Dedim ki benim hiçbir şikayetim yok sizden
Bu, sizin üstümdeki komşuluk hakkınızdır

Önünüzde başım kıldan incedir,
Tevazudan dolayı yaşlıdır bendeki gençlik.

Benim gerçekte ne olduğumu bilmiyorsanız
Her şeyi bilirliğinize bir leke gelmeyecektir.

Ben de gerçekte ne olduğumu bilmiyorum,
Benim düşünceler denizim çok derindir.

Ben de çok istiyorum ki ‘İkbal’i göreyim
Ondan ayrı kaldığımda çok gözyaşı dökerim.

İkbal de henüz İkbal’e agah değil
Hiç şaka yok bunda, vallah değil!

9 Cihangir ve Şah Cihan döneminin meşhur Farsça şairi, İran’da doğdu, 1651 yılında Keşmir’de vefat etti”

agy s. 65-67

“(…)

Ey nadan zahit, sen bunu anlayamazsın zaten
Gönlün mest bir hareketine yüzlerce secde gıpta eder.

Bu toprak yığınını iksire dönüştürür,
Gönül pervanesinin külünde işte böyle etki vardır.

Aşk ağına takıldığında özgürlük bulur
Yıldırım düştüğünde bu ağaç yeşillenir.”

agy 69

“(…)

İnsan mahfillerinde herkes mahfilde olmayı sever
Ama şairin gönlü yalnızlık köşesinde olmayı sever.

Ben deli miyim? Kalabalıkta tedirgin olurum,
(…)

(…)

İnzivaya aşık gönlüm, evimden gurur duyarım
Dara ve İskender tahtına burun kıvırırım.

(…)

Gülün yaprağında görünen varlık yokluk sırrı
Bilimin şaşkınlık hanesinde hiç ortaya çıkar mı?”

agy s. 72, 73

“(…)

Geçici tatlara tutkunum; olmazsa çığlığı basarım
Çabuk öfkeye kapılır, çabucak yatıştırılırım.

Ben de dış güzelliklere bakmaya doyamam
(…)”

agy s. 75

DERT TASVİRİ

Hikayem, dinleme zahmetine minnet duymaz
Susuşum konuşmamdır, dilsizliğimdir dilim.

(…)

(…) Öyleyse ne tadı var dünyada yaşamanın;
Ne elimdedir o ansızın ölüm ne de daimi hayat benim.

(…)

Varlık dünyasında keyif mahfili bilmez biriyim ben,
Mutluluk mahrumluğuma mutluluğun ağladığı biriyim ben.

(…)
Bir kelime mırıldanışıyım, dinleyen kulağın utancıyım ben.

Bir avuç toprağım, ama anlaşılmadı ne olduğum,
İskender miyim, ayna mı, yoksa kirin tozu muyum ben?

(…)

(…)
Küçücük bir dünyayım, kendimin vilayetiyim ben.

Ne şarabım, ne sakiyim, ne mestliğim, ne kadehim
Bu alemdeki her şeyin gerçeğiyim ben.

Gönül aynam iki alemin sırrını gösterir bana,
Söylediğim şey gözlerimin önünde görünür bana.

Çekici anlatımlılar içinde öyle anlatım bahşedildi ki bana
Arş çatısının kuşları vardır beni dinleyenler arasında.

(…)

Sesime kulak ver ey gafil! Bu öyle bir ses ki
Onu virt sayıp okur kuşlar aşiyanlarında.

(…)

Biraz incele var olan durumu ve olacakları
Tekrarlayıp durursun, ne var o eski destanlarda?

(…)

Bir tek tespihe dizmeliyim dağınık taneleri
Zor iş bu; bu zoru başarmadan bırakmayacağım.

(…)

Gören gözler perde ardında gizli olanı görürler
Zamanın ruhunun neye gebe kaldığını görürler.

Yücelme lezzetiyle gönlünü hiç tanıştırmadın sen
Ayak izleri gibi ömrünü yerlerde harcadın sen.

Kendi mahfiline tutkun kaldın, ama gözlerini
Mahfil dışına çevirip şaşkınlıkla tanıştırmadın sen.

(…)

Tutuculuğu bırak nadan! Bu dünya aynasında
Var olan yansımalar sensin, onları kötü sanırsın sen.

Hayatın yakıcı zulmüne tepeden ayağa feryad ol!
(…)

Temiz kalplinin aidiyet renkleriyle işi olmaz
(…)

(…)

Dilinle tasdik etsen tevhidi ne çıkar bundan?
Hayalindeki putu kendine tanrı yaparsın sen.

(…)

Minberde hararetli konuşma hevesindesin
Hikaye anlatma biçimindedir nasihatlerin.

(…)

Aşk yaralıları merhem peşinde koşmazlar
Onlar kendi merhemini kendileri peyda eder.

(…)

Her acının çaresi, istek kıvılcımıyla yaralanmaktır
Yaranın tedavisi, diktirme ihsanına katlanmamaktır.

Benlikten geçme şarabıyla ta göklerde uçarım
Renk ayrımını kırarak öğrendim koku gibi yaşamayı.

(…)

Ey umursamaz huylu! Amacın dünyada yaşamaksa,
Senden olanlara sırtını dönme, selametin bundadır.

(…)

Aşk çölü hem gurbetim, hem de memleketimdir
Bu virane hem kafesim, hem yuvam, hem bahçemdir.

Aşk öyle bir varış yeridir ki hem varıştır hem sahra
Hem kervan, hem kervan zili, hem eşkıya, hem rehberdir.

Hastalık der herkes ona, ama öyle bir hastalık ki
Bu eski gök kubbenin dönmesinin ilacı onda gizlidir.

Gönlü yakmak tepeden tırnağa ışık olmak demektir
Bu pervane hem yanar hem de mahfilin meşalesidir.

İşte bu tek güzellik her şeyde kendini gösterir
O hem Ferhat hem Bisütun hem de Şirin’dir.

Ulus ve inanç ayrımı milletleri mahvetti
(…)

Dert yüklü destanın uzunluğu susmayı öğretir
Yoksa dil de var ağzımda, konuşma takatim de bakidir.

Anlatacak çok şey vardı onları bıraktım
Hikaye sınırsızdır, susarak anlatırım.”

agy s. 76-82

“(…)

İnziva köşesi vurgunuyum; kalabalıktan korkarım
(…)”

agy s. 83

“(…)

Aşkta katlanılan cefa, cefa sayılmaz.
Aşkta cefa yoksa aşkın tadı olmaz.

(…)”

agy s. 87

“(…)

Değişiklik sever öyle bir huy verildi ki bana
Gök kubbe altında huzur bulamadım ben.

Bazen Kabe’den taş putları çıkartıp attım,
Bazen de putları Harem’e yerleştirdim ben.

(…)

Aklımla dünyayı altüst etmeme rağmen
Yazık ki varlık sırrımdan habersizim ben.

Sonunda görünene tutkun gözüm açıldığında
O sırrı gönül hanemde buldum ben.”

agy s. 89, 90

“(…)

Teklik sırrı, çoklukta saklanmıştır
Ateşböceğindeki parıltı, çiçekte rayihadır.

Bu ihtilaf peki neden, hengameye ne gerek?
Ezeli sessizlik her şeyde durmakta gizlenerek.”

agy s. 93

“(…)

Vatanım gökyüzü değil, yokluktur benim
(…)

Benim kaderimdir her gün ölüp yine dirilmek,
Ölüm sakisinin elinden sabahlık meyi içmek.

(…)

Gerçek hayat ecelle tanışmayan hayattır
Her an ecelle beraber o nasıl yaşamaktır.

(…)”

agy s. 94, 95

“(…)

Hayat dedikleri o şey, her şeyi unutmaktır
Rüyadır, gaflettir, sarhoşluktur, baygınlıktır.

Doğa mahfili uçsuz bucaksız bir güzellik denizidir
Göz görebilirse her damlada güzellik tufanı gizlidir.

Güzellik vardır dağın heybetli sessizliğinde
Güneşin ışık yayışında, gecenin kara elbisesinde.

Sabah gökyüzünün ayna gibi yansımasındaki güzellik
Akşamın karanlığı, şafağın gül saçışındaki güzellik.

Geçmiş azametinin silinmekte olan izlerinde
(…)

(…)
Ufacık kuşların yuva yapma çabalarında,

Dağın su kaynağında, denizin özgürlüğünde güzellik
Şehirde, çölde, viranede, kalabalık yerlerde güzellik.

Yine de ruh kayıp bir şeyleri arama peşindedir
Yoksa bu çölde neden kervan zili gibi inlemektedir?

Bu güzellik bolluğunda da debelenmektedir
Onun hayatı suyun dışında kalmış balık gibidir.”

agy s. 104, 105

GAZELLER

(…)

***

Ya Rab softanın dindarlığı bir gariptir!
Sanki bütün dünyaya kin güder gibidir.

(…)

***

(…)

Gönlümde öyle bir arzu oluşturmalıyım ki
Sabırsızlanmalı felek beni yok etmek için.

(…)

***

(…)

İsteklerden arınmış olma talebi de bir istektir;
Gönül kuşu nasıl kurtulur istek tuzağından?

Gören gözler burada da görürler seni,
Öyleyse mehşer vaadiyle sabır neden denensin?

(…)

Ey ayrılık acısı, ölme reçetesi hala elimde benim
Tedavicim delirdiyse de devasız kalmış değilim ben.

(…)

***

(…)

Huri ümidi her şeyi öğretti softa efendiye
Bu efendi görünürde dosdoğru ve saftır.

(…)

***

(…)

Mansur’un ağzını açması ölüm haberi oldu ona
Artık kim birine aşık olduğu iddiasında bulunsun?

(…)

***

(…)

Onları kötü saymak mı? Bunu asla yapamam İkbal,
Zira bizzat ben de varım kendimi eleştirenler içinde.

***

(…)

Ey softa, Sen onu arşın ötesine oturttun
Öyle Allah mı olur ki kullarından uzak kalsın.

Benim gözümde o rint sayılmaz saki
Ki o rint mestlik ve ayıklık ayrımı yapsın.

(…)

Biri sorsun softaya: Senin zoruna mı gidiyor?
Eğer Allah amelsize de sınırsız rahmet ederse.

Şiire yakıcılık ey Allah’ım nereden gelir?
Bu öyle bir şeydir ki taşı da eritmektedir.

(…)

Softaya, ondaki zahitlik gururu öğretmiştir,
Allah kulları için ileri geri konuşmayı.

(…)

***

Gönlüme cebrederim, elden uzak dururum ben
Ne güzel de söyledin, zalimim ben, cahilim ben.

Benim varlığım, cilvelerini gösterene kadardır
Hakkın zahir olmasıyla varlığı son bulan batılım ben.

İlim deryasından çıktı dalgıçlar ellerinde inciler
Ah mahrumluk! Sahilde taş topluyorum ben.

(…)
Gafletine meleklerin ağladıkları o gafilim ben.

(…)

Arayıp dururum kendi kendimi, ey İkbal;
Kendi içimde yolcuyum, kendimin menziliyim ben.

***

(…)

Taklit yolunda yürümekten iyidir intihar etmek
Yolunu kendin bul, Hızır’dan yardım dilemeyi terk et.

Kalem gibi, senin de dilinde hep başkalarının lafları
Yabancının olan şeyle yersiz övünmeyi terk et.

(…)
Yaralanmış değilsen debelenmeyi terk et.

(…)

Aşıklık düsturu herkesten uzak durmaktır
Put haneyi de, Harem’i de, Kiliseyi de terk et.

Ticaret değil, Allah’a ibadettir yapılan
Ey gafil! Mükafat beklentisini terk et.

***

Gönlün yanında aklın bekçi kalması iyidir
Ama ara sıra onu yalnızlığa da terk et.

(…)

Softa fetva verirse eğer mey caizdir diye
İkbal diretir kendine; öyleyse içmeyi de terk et.”

agy s. 113-117, 120, 122-125

“(…)
Sadece özünde fanilik olan şey güzeldir.

(…)”

agy s. 131

“(…)

Senin haberin yok mu yoksa? Eski mahfil değişti.
Allah aşkına artık bizlere mecazi şarap verme.”

agy s. 132

SAVAMİ RAM TİRAT19

Ey çırpınan damla, denizle kucaklaştın sen.
Önceleri inciydin, şimdi ele geçmez inci oldun.

Ah! Büyük bir edayla çözdün sen dünya sırrını
Bu renk ve koku ayrımının hala esiriyim ben.

Hayat uğultusu bitti ve mahşer hengamesi oldu
Bu kıvılcım sönünce üzüntüler hanesi ateş oldu.

Varlığını yok saymak gönül gözü açığın kerametidir
İlla-Allah incisi La denizinde gizlidir.

Görmeyen gözden ıraktır sona ermenin anlamı
Çırpınışı bittiği an ham gümüştür cıvanın kıvamı.

Varlık putunu aşkın İbrahim’i kırıverir
Yani ayıklığın ilacı, aşk Tesnim’i mestliğidir.

19 22 Ekim 1873. Gucranvala’da yoksul bir Brahman ailesinde doğdu. Henüz birkaç günlükken annesini kaybetti. Parlak bir eğitimden sonra eğitmen olarak devlet hizmetine girdi. 1899’da bu görevden istifa edip münzevi hayatını seçti. Dağ ve mağaralarda yaşadı. Ganj nehrinde yıkanmaya gittiğinde nehirde boğuldu (17 Ekim 1906). İkbal’in yakın arkadaşı olan Savami ram, inançlı ve vatansever Brahmandı.”

agy s. 133

“(…)

Hicaz’ın itibarı, Harem’e olan cezp edici bağlılıktandır,
Onun yeri başkadır, onun nizamı başkadır.

Arayış zevki kalmazsa, daimi bir konfor ölümdür,
İnsanın koşturması başka, kadehin dolaşması başkadır.

(…)”

agy s. 134

“(…)

Bitkindir bu dünyadaki her şey,
Burada yok huzur denilen şey.

Her şeyin başındadır yolculuk çilesi!
Yıldızlar, insanlar, ağaçlar, taşlar hepsi.

Bu yolculuk bir gün gelip bitecek mi?
Menzilimiz gün gelip görünecek mi?

(…)

Dünyada hayat, hareketten ibarettir,
Bu, buranın eskiden beri geleneğidir.

Sürekli koşmaktır, zaman atı
Yiye yiye talepler kamçısını.

Bu yolda konaklamak uygun değildir,
Duraklamakta ecel gizlidir.

Durmadan yürüyenler ilerleyip giderler,
Birazcık soluklananlar ezilip giderler.

(…)”

agy s. 141, 142

“(…)

Şairdeki kalp değil, kıyamet hengameleri yeridir.
Nereden bilesin, yüreğimde neler saklarım ben.

Her keyfiyetteki istek yeni bir yansımadır
Istıraplıyım, rahat bilmez bir kalp taşıyorum ben.

Her daim yeni güzellikler arar gözlerim
Güzelliğe sağlam bir vefa bağıyla bağlıyım ben.

Her daim yeni güzellikler arar gözlerim
Güzelliğe sağlam bir vefa bağıyla bağlıyım ben.

Vefasızlığımdan doğar, mutlak güzelliğe vefa
Arayış yakışıyla sabah yeli gibi dolaşırım ben.

Kıvılcım benzeri güzelliği seyretmek teskin edemez,
Zira yıldırım talep eden gönül taşıyorum ben.

(…)

Doğrusunu istersen, büyük düşünmenin iflasıdır vefa
Yüreğimde her an yeni bir kıyamet koparıyorum ben.

Sakinin feyzi şebnem misali, gönül ise deniz taliplisi
Daimi susuzum, ayağının altında ateş olanım ben.

Beni yaratıp kendine tenkitçi yarattı aslında
Ben bir resimim, ama ressamdan şikayetçiyim ben.

Varlık mahfilinde güzellik bu kadar kıt iken
Neden sınırsız bir hayal gücü taşıyorum ben?

Talep çölünde daima koşturanlarız biz
Deniz dalgasıyız, yenilgiyi omuzda taşırız biz.”

agy s. 147, 148

GAZELLER

(…)

Hayatın sırrı, sır kalır kişi onu aramadıkça
Sır açıldığında anlarsın ki o senden başka bir şey değil.

(…)

***

(…)

Gizli bir şey yoksa neden baştan ayağa arayışım ben?
Göz seyretme isteklisi, gönül arayış peşindedir.

(…)

***

(…)

Şeriat neden yakasına yapışırkonuşma isteklisinin
Yüreğimdeki manayı saklayıp söylerim istiare altında.

İnsanda uyanık olan bilinç, derin uykudadır
Ağaçlarda, çiçekte, hayvanda, taşta, yıldızda.

(…)

(…)
Ey Allah’ım hangi gönlün çırpınışı saklı cıvada?

(…)

***

(…)

Aşk sokağında huzur buldu o toprak beden
Uzun süredir avare dolaştı hikmet çöllerinde.

(…)

Güzelliğin etkisinde galip gelemezdi bilim
O kadar nadanlık vardı dünyanın bütün bilgilerinde

(…)

***

(…)

Bu bajçede susmak daha iyidir dostlar
Zira güzel seslileri kafese hapsederler.

(…)”

agy s. 163-167

“(…)

Saki benden bahsedince mey içiciler mahfilinde
Meyhane piri dedi ki sözünü sakınmaz o, rüsva olacak.

(…)”

agy s. 169

“(…)

Duraklamak yoktur doğa fabrikasında
Daimi olan tek şey değişimdir dünyada”

agy s. 176

“(…)

Dolaşmak yıldızların kaderidir
Her birinin yörüngesi bellidir.

Daimi beraberlik bir rüyadır
Dünyanın düsturu ayrılıktır.”

agy s. 177

“(…)

Ölüm her şah ve yoksulun rüyasının tabiridir,
O zalimin zulmü, adaletin ta kendisidir.

(…)

Aynı kalma tutumu yoktur hiçbir şeyde
yenileme tutkusu doludur dünya mizacının terkibinde.

(…)
Dünya anası durmadan yeni uluslara gebe kalır!

(…)”

agy s. 180, 181

“(…)

Akıl, dünya dertleriyle kuşatılmış olsa da
veya karanlık gençlik gecesinde kaybolsa da,

Gönül eteği hayır ve şerrin çatışma alanı olsa da,
Zifiri karanlıkta menzile ilerlemek zorlaşsa da,

Cesaret Hızır’ı çalkantılardan uzak dursa da,
Fikir aciz kalsa ve kişilik sesi susmuş olsa da,

varlık vadisinde bir yoldaş kalmamış olsa da
Yolu aydınlatacak bir ateşböceği bile olmasa da,

Ölenlerin yüzleri parlaktır o karanlıklar aleminde
Parlayan yıldızlar gibidirler karanlık gecede.”

agy s. 189

NASİHAT

Ben İkbal’e nasihat yollu şunları söyledim:
Ne amelinde oruç var, ne de namaza bağlısın.

Sen de riyakarlar tutumunda kamilleştin
Gönülde Londra arzusu, ama Hicaz der dolaşırsın.

Söylediğin yalanların kılıfı da hazırdır,
Dalkavukluk tarzında çok da yaratıcısın.

Parlak zekanla başlılık tarzları icat edersin,
Konuşmalarını hükümeti överek tamamlarsın.

Yönetici kapısı senin için şükür makamıdır
Siyasette Ayaz’ın zülüflerinden daha karmaşıksın.

Diğer insanlar gibi sen de saklayabilmektesin
Dine hizmet perdesinde, makam hırsındasın.

Bayram günleri sen de camide görünürsün
Hatta vaazın etkisiyle gözyaşı da akıtırsın.

Eline bakan ülke gazeteleri de var,
Şöhretinin sazını çalmayı onlara farz kılarsın.

Üstüne üstlük şairliğin de var senin
Şiir kadehinle Şiraz meyi sunmaktasın.

Bir liderde olması gereken tüm vasıflar var sende
Artık sen de bu yolda biraz çabalamalısın.

Avcı korkun yok, tüy ve kanadın da var
Öyleyse sebep nedir ki uçmayı tasarlamazsın.

‘Herkesin son menzili suskunlar vadisidir,
Öyleyse gök kubbede gürültü edilmelidir.’”

agy s. 211, 212

“(…)

Kafirlerdeki Müslümansı tavırları bir seyret
Bir de Müslüman’ın Müslüman’ı darıltmasına bak.

(…)

Saygınların dalkavukluğu benimsemesine bak
Ve saygı görmeyenlerin onurluluğuna bak.

(…)”

agy s. 219

NANAK

Buddha’nın mesajına ulus hiç önem vermedi
O emsalsiz incisinin kıymetini bilmedi.

Ah! Bedbaht olur Hak sesten habersiz kalan
Nasıl ki kalır ağaç meyvesinin tadından.

Ortaya döktü o hayatın var olan tüm gizlerini
Ama Hint, el üstünde tuttu hayali felsefesini.

Orası Hak meşalesiyle aydınlanabilecek yer değildir
Rahmet yağmuru yağdı ama toprak uygun değildi.

Yazık ki Şudralar için Hindistan keder eviydi
O beldenin kalbi insanlık derdinden habersizdi.

Brahman hala üstünlük meyiyle mestlik halinde
Buddha’nın meşalesi yanar ellerin mahfillerinde.

Uzun zaman sonra put hane yeniden aydınlandı
İbrahim nuruyla Azer’in evi aydınlandı.

Sonunda tevhit nidası yükseldi Pencab’tan
Bir ‘kamil insan’41 Hindistan’ı uyandırdı uykudan.

41 Guru nanak (1469 Talwandi/Pakistan-1539 Kartapur/Pakistan). Sih Dharam’ın kurucusu. İnsanlar arasında din, mezhep, dil, ırk, kast, milliyet gibi ayrımları reddeder.”

agy s. 278

SHEKSPEAR

Sabah şafağı için nehrin akışı aynadır
Akşam nağmesine, akşam sessizliği aynadır.

Çiçek yaprağı baharın güzel yanağının aynası,
Mey sevgilisi için kadehin yansıması aynadır.

Güzellik Hakk’ın aynasıdır, gönül de güzelliğin
İnsan gönlüne senin güzel sözlerin aynadır.

Göklere erişen hayal gücünle varlık kemale ermiştir
Senin parlak yaradılışın varlığın son ereği midir?

Görmek taleplisi tutkulu göz seni aradığında
Güneşin parıltısında gizlenmiş gördü.

Senin varlığın dünya gözünden aklı kaldı,
Ama senin gözlerin dünyayı soyunmuş gördü.

Doğa, sırlarını gizlemekte öyle ısrarlıdır,
ki senin gibi sırdaş bir daha yaratmayacaktır.”

agy s. 293

NÜKTELER53

(…)

***

Fabrika sahibi hakir adamın tekidir,
Keyif düşkünü, çalışmaya elverişsiz biridir.
Allah’ın emri ‘İnsan kendi çalışmasından başka’57
Peki işçinin emeğini neden patron yemektedir?

***

(…)

53 Bu bölümdeki şiirler dönemin siyasi kültürel gelişmeleriyle ilgili olarak gazete ve dergiler için yazılmıştır.
57 Necm, 39. ‘Bilirsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.’”

agy s. 335

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.