“(…)
Issız koyda yalnızlığa değil
güneşe teslim olmak. Bir tanrıya.
Denizin hayali sesine, kendi yüzündeki çok bilmiş
tebessüme, ‘Pan’ın teneffüsüne’, pagan bir
varoluş telakkisine…
(Yalnızlığın güneşle teni okşadığı an.)
(…)”
Arzu Evi, Cem Uzungüneş, YKY, İstanbul, 2005, s. 14
“(…)
Her şeyi var eden ve yok eden
zaman bir tanrı mıdır? Bir tanrının içindeyiz.
Şahdamarımız kadar yakın, şimdiki zaman içindeyiz.
(…)
(…)
Bir düşte değiliz, hayır. Şimdiki zaman içindeyiz.
Her şey başka bir şeyi ima ediyor, o kadar.
(…)”
agy s. 20, 21
“(…)
aksın yüreğimizden çekirdek çitleyen kız kokuları
kalbimizden buharlaşan bir zamanda.
(…)”
agy s. 24
“(…)
Çok güzeldik, ama bunu bilmiyorduk!
(…)”
agy s. 26
“(…)
Rulman arabalı çocuklar geçiyor aynasından
geniş ikindi vakti mutsuzluğunun.
(…)”
agy s. 30
“KASABA DIŞINA YÜRÜYÜŞ
Uyanışların şaşkınlık oluşu ne zamandı?
(…)
(…)
Rüzgarlar vardı. Diniyorlardı. Kalbim ölüyordu.
Ölmek. Bir saate dönüşmek.
Adımlar, özgül-ağırlık, nabız.
(…)
Sıkıntının gri bulutlar gibi hızla yer değiştirdiği çağlardı,
ne zamandı? (…)
Arzunun az uzağında hayat ile zamanın
yarışındaki masalsı, tuhaf saçmalık.
(…)”
agy s. 33, 34
“(…)
Mutsuzluğun geri çağırdığı tutku yaşantıları.
(…)”
agy s. 38
“ARZU EVİ
Feneryolu’nda gölgelerle şakalaşıp yürürken
ölüm (bu kez) uysal bir köpek gibi
beni izliyordu. Ihlamur mahrem
kokuyordu. Bedenin uzağında çın çın eden
bir tramvay.5 Köpeğe dönüp bakmak
isteğiyle mi, havanın kendi merakından mı,
gözüm Arzu Apartmanı’na kaydı.
Camlardan birinde bir kadın çırılçıplak
gülümsüyordu. Utandım. Ama sanki
onun utanmasız çıplaklığından değil de
az önceki şakalaşmalarımla yakalandım diye.
Acı, ölüme mi yoksa çıplak ölümü
işaret ede ede akan şakacı
zamana mı yakındı? Kadınla
göz göze gelsek… bana, yüzünde bu müstehcen
ıhlamur gölgeleriyle gezen adama,
işaret parmağı ile, ‘gelsen e!’ dese… Beni, arzu evine
çağırsa!… Ama o; arzunun camlarından
bakan çıplak kadın, bana değil
peşimdeki köpeğe kur yapıyordu.
Gülümseyen yüzünde bir intihar
dinginliği
okudum.
5 Gönderme: A Streetcar Named Desire, Tenesse Williams.”
agy s. 42
“(…) Manik bir söyleme isteği, depresif bir
vazgeçiş gibi yağıyor yağmur. (…)”
agy s. 43
“(…)
Yakandaki hayali ipliği dalgınlıkla alışından belli ki
güneşin altında daha derin bir anlam arıyorsun.
Ama, farkında değil misin; yüzüne daha çok yakışacak
bir yaşamak telaşını, sahici bir endişeyi kaçırıyorsun.
Şu, sokağa seğirten kedi çetesinin tasasından pay biç!
Hiç geri gelmeyecek anları kaçırıyorsun…
(…)”
agy s.50
“(…)
Giderek bir tılsımlı anı kollayan
bir bahane (…) olarak yaşıyor insan;
(…)”
agy s. 57
“(…)
Ne ölüler mumyaladık içimize değil mi;
açıp açıp lahitlerine bakmak için,
dehşete kapılıp hemen kapamak için,
anısı hemen çürümesin ki
en değerli mücevherlerini çalabilelim için.
(…)
Senin bu metafizik
sessizliğe ihtiyacın var.
(…)”
agy s. 61, 62
“TAVŞAN
İkide bir saati sorduğum barmen
bara kum saati koyuyor!
Bunu bir sinemada izlemişim gibi
gerçek dışı bir etki yaratıyor kumun akışı.
(…)
‘Zaman beni sarhoş ediyor’
diyorum ona çıkarken. Gülümsemesinin bilgelik
dozunu artırıyor: ‘göz göze gelmemeğe
azami gayret sarf ediyorsunuz,’ diyor o da,
‘zamandan korkmayınız!’
(kum saati hızla ısrarla akıyor…)
‘Hadi canım!’ diyorum içimden, -ya da fısıltıyla-
aynada bir emekli öğretmenin tavşan bakışlarıyla
az sonra, kaçamak, gözgöze gelecekken.
(…)
(…) Her şeyi uyduruyor olabilirim,
ama zamanın ısrarla
acımasızca
aktığını uydurmuyorum!
(…)”
agy s. 64, 65
“(…)
Kurşuna dizilenlerin birbirine söyleyecek
sözü kalmaması gibi ağızlarında -ama neydi, kime?-
sonsuz unutuşun teslim aldığı.
Gülümsemesi alınmış dalgınlığın
nabız gibi atan şiddeti.
(…)”
agy s. 66
“(…)
Şiirin yeşil iksiridir kanımıza karışan
‘güzel ölüm’
bize taşların sırrını söylerken, güzel ölüm
güya dalgınlıkla, Balthus sübyanlarının
süt-pembe boyunlarındaki kolyeler oynarken…
dokunuş yalanlarındaki kıvrak
zeka pırıltılarını görmüyor musun?
(…)
(…)
Deliliğe gelince, bütün günahların affedileceği
bir öte boyut. Kim özlemez o sonsuz suküneti?
İçimizde hangi asil duyguların
yılanları kıvranıyor ey şiir, ey yeşil iksir!
(…)”
agy s. 71, 73
“(…)
Hoş geldiniz. Tedirginliğiniz
beni heyecanlandırıyor…
(…)”
agy s. 76
“(…)
ölümcül kokusuyla
gece, dişidir;
onunla her sevişme
ölümle buluşmadır
(…)”
agy s. 79
“(…)
Kedi aşk istiyor geceden. Aşk olsun.
(…)”
agy s. 85