“(…)
kavmim kadar ümmiydi babam
ya da herkes kadar sis.
(…)
(…)
çünkü yalnızlık eski kıbleydi doğu’da
(…)
(…)
(…)
çünkü lazım gelirdi ki
hiçbir söz bizi töhmet altında bırakmasın
ya da kurulanmasın
çoğunluktan arta kalan gözyaşları..
(…)
(…)
her baba aslında bir imadır oğluna.
(…)
(…)
(…)
oysa nasıl da yalandı geçtiğim ayetler
bunca küf, bunca batık ve sır neyi söylerdi
(…)
günüm ve zamanım nerdeyse orda tamamım
nerdeyse şer meleklerim orda hazırım..
(…)”
Bakiye Toplu Şiirler, Kemal Varol, Sel Yay., İstanbul, 2013, s. 14-23
“(…)
uzun bir sıkıntı işte her akşam gidip geldiğim
oysa yataklardan geçerdim ben
hepaynıhikayeyianlatankadınlardan
(…)
hangi nefsle aklanır ayrılığı hüner gibi yaşayanlar
(…)
kapanır kapılar yüzüme, kaç yıl daha sabır kalırım
(…)
ıssız kayalıklarda sır kalırım
kendine enkaz insanlar bir tembih gibi bakar
(…)
onca sözden, zamandan yadigarım, bilmem kime kalırım..
(…)
neden göğsümde bentlerden onca güruh
soramam, kendime tanıdığım mehil biter
hangi gönle düşsem kapan dolanır ayaklarıma
(…)
(…) her yaraya susarım
taşrada sıkıntıyla söylenince bazı sözler
(…)
nasıl unuturum çok önce kanımda yanan ateşi
(…)”
agy s.29-31
“(…)
ben bir iç kanaması gibi durmadan akan
zehirle sınanmış bir yerdeyim hep
hançeremde dar bir vadiydi zaman
(…)
ey en solgun aşklarına bir intihar borcu olan
ben, odalarda resmi asılıyormuş gibi duran
herkesin yanlış okuduğu bir şarkıydım hep
(…)
her yerde beni hala affetmeyen bir kadın nasılsa vardı
nasılsa daha neyimiz var
(…)
yaslanıp emanet omuzlara diyecekmişim:
nasılmış ve nedenmiş artık sevilmiyor olmak..
ey yüreğinde zehir saklayan
ben, şimdi eve geç gelmelerin çocuğu
kimsenin bilmediği bir dildeyim hep”
agy s. 32, 33
“(…)
her kötülüğe varım artık: annem beni görmüyor
çünkü anneler bir gün icazet verir her çocuğa:
(…)”
agy s. 53
“(…)
hangi hayatın imlası bozuksa ona sığındım
(…)”
agy s. 56
“(…)
hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm
bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
söyle: artık ne, bu harabe kime
boğaza tıkanan yutkunma
nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
(…)”
agy s. 59
“(…)
bazı zamanlarda yaşamamalı, dedim, konuşmadım bir daha”
agy s. 60
“(…)
ne yapsam, ne yapsam
yine de hep, ah
düşmanımın teni çekti beni
(…)
(…)
kırk inziva bakarken gözlerim
dedim: kara yazlar biriktireceğim yazgıma
(…)”
agy s. 72, 74
“(…)
sonunda herkes gibiymişim, herkes gibi vazgeçiş
(…)”
agy s.101
“(…)
sır bende, ayna benim, esrar benden, anlamamışlar
(…)”
agy s. 102
“KİN SUYU
kandil ve terkediş hep bizimle gelecek
her alevi çünkü hüseyin eksiğidir
(…)
artık solgundur kör çeşmelrdeki dudaklarımız
ali‘yle bölünen her rüya bir üşümedir
döneriz ayrıldığımız çöle geri dönmek için
döndükçe kendi kalan derler alevidir
aleviler kimi zaman dağlara su içirir
her alevi çünkü hüseyin eksiğidir”
agy s. 103
“(…)
hiçbir kelimeyi almıyor içimiz, kelimeler çoktandır vahim
(…)
biz göle bakınca ancak suyu incitir, suyla biliniriz
(…)”
agy s. 104
“KİN YOLU
varmak dediğimiz hep bir vahadır
hiç gitmeyenler sonunda herkese yol olurlar
(…)
(…)
anlarız gitmekle de tamamlanmaz yollar
(…)”
agy s. 107
“(…) dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu (…)”
agy s. 110
“(…)
ben hep seni mi gittim
galiba düşmanını özlemekle başlıyor kinimiz
ben şimdi galiba pek iyi değilim
peki ya sen nasılsın
(…)
(…)
(…)
herkes ancak düşmanıyla tamamlanıyor”
agy s. 127, 129
“İKİ DÜNYANIN ÖLÜSÜ
Zafer Ekin Karabay’a
bana ormanlardan söz et
ölümün üç yaprağından
herkese bir vedayla bakan mürekkep kardeşim
sen şimdi iki dünyanın ölüsüsün!
kalbim iki yıldır sonsuz bir dua iniltisi
ben ölmedim
güzü kıskandıran boynum
ölmedi leylakları söverek
ama dünya da almadı beni
çocukluğum eski bir musluk sesi
ve ölümün üç yaprağı
o sızılı kuyuya vardır beni
sen iki dünyanın kederisin
bu taşı götürmeme
bu suyu kirletmeme yardım et şimdi!”
agy s. 131
“(…)
çok vaadiyle dünyanın
çok gözler gelip geçti canımdan
ama
olmadım!
hepsi birdi sevgilim
nasılsa sonunda hepsi birdi.”
agy s. 138
“(…)
dünya dedim bazı akşamlar
bir kum tanesine dokunup
dünya:
belki bu son göreceğim.
(…)”
agy s. 141
“(…)
dünya uzun bir unutuş
(…)”
agy s. 142
“VI. (Ayrılık Provaları, blog. n.)
gittin!
ki.
senden razıydım
senden razıydım.”
agy s. 143
“(…) her gece açık tutulan bir radyo: pink floyd: hey you! bu taşı kaldırmama yardım edecek misin? (…)”
agy s. 144
“VIII
bir şaman ile bir evdalın rüyasından ne olur? kapkara bir rüzgara savrulmuş ıssız bir çöl gecesi ancak (…)
(…)
selam aldığım, selam verdiğim, bir köşeye kıvrılıp uyuduğum günler ve gecelerden sonra ne olur? kursağımdaki son sözü dökmemi bekleyen yüzler gelip geçti önümden. hepsi birdi, hepsi bir… (…)
bir kaya dibi bulsam da artık sussam.”
agy s. 145
“X.
köpekler yalaya yalaya
iyi edebiliyordu yarasını.
kurudu dilim
ben edemedim.
(…)”
agy s. 147
“XI.
içimden çok geçirip adını anmadan
içimden çok geçirip adını anmadan
içimden çok geçirip adını anmadan:
sargılı kanatlarım duvarlara çarpa çarpa…”
agy s. 148
“(…)
bir kayaya yaslanıp
bozbulanık sudan içtim:
ölüm içtim
ölüm içtim
ölüm içtim
(…)”
agy s. 149
“(…)
her aşk kusur soyundandır
dedin mi her kapıda?
(…)”
agy s. 155
“(…) ‘kimse duymaz seni, taşlar duyar’
(…)”
agy s. 158
“(…)
damlada umman arayan hafız oldum.”
agy s. 159
“(…)
yalnızım!
suların bir şey öğrettiği yok bana.”
agy s. 160
“(…)
sen kimin kayığıyla vardın karşıya
ben kime kaldım,
bilmedik.
yaş aldık
ömür geçtik
kaç kasırga gelip geçti aramızdan,
ödeşmedik mi hala?”
agy s. 161
“XXIV.
zamanla sanırım,
zamanla,
iki şey kalacak sana bana:
nasıl başladı bu yara
ve nasıl bitti
zamanla.”
agy s. 162
“(…)
titreyiş.. hep titreyiş!
son yağmurlar da geçti.
bu yara sendendi
bu yara..”
agy s. 163
“(…) döne dolaşa dinlenmiş, beraber söylenmeyi beklenmiş bir şarkı: du/ du hast/ du hast mich.
(…)
(…)gelip bende duran bazı kelimeler mesela: du/ du hast/ du hast mich... (…)
(…)
(…) sokaktan geçen köpekler, sokaktan geçen yağmurlar, sokaktan geçen sirenler arasında, hiç geçmeyecek sanılan geceler mesela.
(…)
biriktirdim hepsini. kar topladım. çığım bu yüzden kopuyor. çığlığım bu yüzden kapkara.
(…)”
agy s. 165
“(…)
saf acı
saf sabır
saf söz..
bu aşk
bunca yoldan sonra
yoruldum bu dünya ilinden.”
agy s. 167
“XXIX.
bir gün dön,
gel al emanetini.
bir çakıl taşıyım ben hala
nehir boylarında
nehir boylarında.”
agy s. 167
“(…)
de ki: bir nefestir kalbimiz
o boşluğa kahır istedik.
(…)”
agy s. 169
“(…)
umman nedir
ben sende bilmiştim
artık bilmem şimdiden geri.
(…)”
agy s. 171
“(…)
acı geçiyor
acı geçiyor
acı elbette geçiyor
acı çekmiş olmak geçmiyor.”
agy s. 177
“XLI.
unutma bahçesi, bir kış gecesi eğer bir yolcu, har; mor gabriel, büyükada, kasrik boğazı; çam kozalağı, rezene, hüsn-ü yusuf; boş ev, cinema paradiso, benim adım sam; fırında makarna, sabah çayı, akşam rakısı; sevişirken kulağına fısıldadığım kürtçe, ağladığımız o süryani rüyası, harflerine düştüğümüz türkçe; seraye, beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, ander sevdaluk; panik atak, migren, böbrek taşı; pir sultan, ahmedé xani, hafız, cam kenarı, güverte, tepedeki çimenlik; şeytan arabası, doru atlar, köy dolmuşları; serçe parmağın, sırtının en dibindeki tüy, uzakdoğu gözlerin; björk, cohen, kamkaran; annemden kalma bir tespih, eksik kardeşler, babandan yana eski bir yara; xanax, passiflora, buscopan; yastığa düşmüş kanat parçaların, oraya buraya saçılmış şiirler, yarım kalmış kitaplar; kapı sesi, çalmayan telefon, sokakta çocuk sesi; doğum günleri, ayrılık ve ölüm günleri; söylerken ağlaığımız o son tango: sevgilim, temmuz’un on sekizi ağlatsın ikimizi.temmuz’un on sekizi ağlatsın ikimizi.”
agy s. 180
“(…)
hatırla:
belki baban
belki bilmeden çocuğundum senin.
ama bu yağmurdan önce
her daim sevgilindim
hatırla.
bende hakkın var
ölümden önce:
bir gün gel al benden
bir gün gel al benden.”
agy s. 181
“(…)
her kalbe eski bir külle oturdum
(…)”
agy s. 183