Vermeer’in tablolarında ayrı bir hüzün, ayrı bir yaşanmışlık vardır ve sanki elinizi uzatsanız o tablonun içine girebilecekmişsiniz hissini yaratır.
Johannes Vermeer 31 Ekim 1632’de hayata geldi. Evlerin içindeki gündelik hayatı betimlediği tablolarıyla tanınan Hollandalı Barok ressam.
Vermeer yaşamı boyunca başarılı, taşralı bir tür ressamı olarak tanındı. Göreceli olarak çok az tablo ürettiği ve ölümünün ardından eşi ve çocuklarına borç bıraktığı için zengin bir adam olarak anılmamaktadır.
Johannes Vermeer, Kuzey Avrupa’nın en paha biçilmez resimlerinden bazılarını yapmıştır. Bilinen resimleri içinde İnci Küpeli kız ve Sütçü kız sayılabilir.
İnci Küpeli Kız Vermeer’in 1665 yılında yaptığı başyapıtlarından biri olan tablodur. Adından anlaşılacağı gibi odak noktası bir inci küpedir. Lahey’de Mauritshuis’de sergilenmektedir. Kimi zaman “kuzeyin Mona Lisası” ya da “Hollandalı Mona Lisa” olarak adlandırılır.
İnci Küpeli Kız romanı ve bu romandan uyarlanan aynı isimli film Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosundaki modeliyle olan ilişkisini anlatır. Fakat Resim Alegorisi adını verdiği tablosunu kendisinin başyapıtı olarak görür. Bu Veermeer, resimleri içinde muhtemelen en gösterişli olanıdır. Çünkü resimde sade bir iç mekan yerine, adeta bir tiyatro sahnesi canlandırılır. Vermeer flaman resim sanatının altın çağında yeteneğini pazarlamak için bu resmi seçmiştir.
Resim sanatı fotoğraf makinesinin icadından 200 yıl önce bile modern filmcilere öncülük ediyordu. Vermeer, ilk sinematograftı ve ışığın gücünü gösteren o oldu.
Resmin değeri yükseldi ancak dünyanın en tekinsiz resim koleksiyoncusunun eline düşecekti. Tarih, şan, onur ve zafer; resmin içeriğinin Hitler için önemli bir anlamı vardı. Vermeer için de özel bir anlamı olduğu belliydi. Kısıtlı olanaklarla çalışmasına rağmen resmi hiç satmayı hiç düşünmedi ve öldüğü güne kadar elinde tuttu.
Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi’nin özel bir köşesinde tutulan resim, öylesine mükemmel ki insan bunun boyayla yapıldığını bile unutturuyor. Tabloda resmedilen kız son derece gizemli, ışık altında ışıl ışıl parlıyor. Resimdeki atmosfer son derece sakin. Fakat bu sessizlik Vermeer’in hayatında sık görülen bir şey değildi, tek kelimeyle sefil bir hayat yaşadı. 1653’te bir ressam olarak çırak parasını ödemekten aciz biriydi.
21 yaşında evlendi fakat o kadar fakirdi ki kendi evini açacak parası yoktu. Bu sebeple kavın validesinin evine yerleştiler ve tam 11 çocuk sahibi oldular. Ancak Vermeer’in resimlerinde 11 çocuğun izlerine hiç rastlanmaz.
Sanat ticareti Hollanda’da canlanan bir iş koluydu, ne var ki rekabet fiyatları da aşağı çekiyordu. Bu Hollanda sanatında yeni bir müşteri tipinin doğmasına neden oldu. Bunlar orta sınıf işadamlarından oluşan bir sınıftı.
Veermer’in uzmanlaştığı alan ev içi görünümlerdi. Özellikle bir kadını faaliyet sırasında gösteren görünümler, sözgelimi süt sağarken veya mektup okurken fakat bu sınırlı alana rağmen rakipleri vardı. O zamanlar alıcıyı etkilemenin yolu potansiyel müşterileri stüdyoya davet etmekti. Ressamı iş üstünde görmek onları etkiliyordu.
Resim Alegorisi onun en gösterişli resmiydi. Boyut olarak da Vermeer’in diğer resimlerinden farklı. Bu resmi Vermeer satmak için değil, kendisi için yapmıştır. Atölyesine gelen bir alıcı Vermeer’in bir resmini almak istemiş ancak elinde hiç resim olmadığından müşterisini kaçırmıştır. Bu durumu hayıflanan Vermeer işe koyulur.
İnci küpeli kız 43×38 cm. boyutunda, Terazi Tutan Kadın da öyle. Kırmızı Şapkalı Kız 24×17.5 boyutuyla daha küçüktür. Resim Alegorisi bunun 4 katı büyüklüğündedir. Tabloda, arka planda bir davetsiz görünmeyen bir konuğun eli perdeyi çekmektedir, sol tarafta bir sandalye vardır sanki izleyicinin oraya oturup ressamı izlemesi beklenmektedir.
Model elinde kitabı ve trompeti tutar başında da defne yaprağı vardır. Bazıları modelin Vermeer’in karısı Catharina olduğuna inanır. Öte yandan o siyah beyaz damalı taban da tamamen hayal ürünüdür. O dönemde kolay kolay hiç bir evde o tarz bir döşeme yoktur. Sadece belli zengin evlerde çok az bir yerde kullanılmaktadır.
Vermeer’in 34 tablosunun en az 18 tanesinde tek bir kadın figürü vardır. Resim Alegorisi’ndeki kadın her kimse 17. yy. sanatseverini memnun edecek bir yüze sahipti. Bu tabloya dikkatli bakıldığında çok .çeşitli sanat formlarını bir arada görebiliyoruz. 17. yy. boyunca Hollanda’nın önde gelen ressamları gölge, ton ve ışığın doğal etkilerini çok iyi bilmek ve uygulayabilmek zorundaydı. Resim Alegorisi Vermeer’in gözlem yeteneğini ve bunu kullanabilme yetisini gözler önüne seriyor. Vermeer ayrıntılara çok dikkat eden bir ressamdı. Resim Alegorisi gerçek bir sahnenin resmidir. Yani bir fotoğrafa en yakın görüntünün.
Resmedildikten tam 300 yıl sonra modelin kimliği ortaya çıkmıştır. Model periler tarihindeki Chloe’dir. Vermeer gizemini hep korudu. Vermeer’in 1675’te ölümünden sonra Resim Alegorisi tablosunu eşi Catharina saklaması için annesine verdi. Tablo aile içinde uzunca bir süre saklandı. Tekrar ortaya çıkması içinse 100 yıldan fazla geçmesi, gerekecekti. Tekrar ortaya çıktığında korkunç bir aşağılanmaya uğradı.
Onun imzasını başka biri sahiplendi. Tablodaki imzasının üzerine başka bir isim eklendi bu isim Peter Hogg’du yani eski rakibi. Bu davranış resmin değerini artırmak için sorumsuzca yapılmıştı.
Hitler’in sanat görüşü çok güçlüydü modernizmi kabul etmiyordu, yozlaştığını düşünüyordu. Öte yandan göre Vermeer’i resim sanatının en üstün figürlerinden biri olarak görüyordu. Hitler’in tabloya büyük bir ilgisi vardı, pazarlık için aracı kullanarak teklif sunuldu ve 1.85 milyon raht teklif kabul edildi. Hitler, bu resme işgal altındaki Almanya’da özel olarak sığınak yaptıracak kadar önem veriyordu.
Resim Alegorisi tablosu Kasım 1945’te Avusturya’ya iade edildiğinden beri Viyana Sanat Müzesi’nde sergileniyor. 17.yy. tarihine yumuşak tonlarla bir geçişin simgesi olarak.
Vermeer gerçek anlamda ilk sinematograftı, eserlerinde 2 unsur dikkat çekiyordu, saniyenin 24’te birlik anını yakalayabilmiş olması ve ışığın eşsiz gücünü bütün eserlerinde gösteriyor olması. Aslında Resim Alegorisi’nin bir içeriğe ihtiyacı yok. Çünkü asıl içerik Vermeer’in karanlık ve ışıkla oynayarak boya ve fırçayla yapabileceklerini göstermesidir.
Vermeer tablolarından sadece üç tanesine tarih attı. Bunlar: 1656 yılında yaptığı Muhabbet Tellalı, şu anda Louvre’da sergilenen 1668 tarihli Astronom ve Coğrafyacı (1669).
Kaynak:https://nazlisenol.wordpress.com/2015/06/23/johannes-vermeer-sanatci-miydi-mucit-mi