“gecede tahta at
bu kadar önemli miydi
yazın gelmesi, dondurma
yalayan şu köpek,
kenidini ceviz ağacına asanlar, hayat?
karanlıkta bir fenerin ışığı gibi uzun
bir kar tanesinin
toprağa yolculuğu gibi sıkıntılı
bir sürü gereksiz duygu içimde
(…)
yaslardan döndüm uzun sakallarla
bu kadar önemli miydi
şu parka, kasket, eldiven
şu bildiğiniz selahattin
(…)
hiç önemli değilim, kaldır çöpe at!”
Lacivert Bir Oyundu İkimiz Arasında, Selahattin Yolgiden, Kırmızı Kedi Yay., İstanbul, 2011, s. 8
“(…)
bir dalın bir ırmaktan aşağı akmasıydı ölüm,
o ırmağın denize kavuşması hevesle
(…)”
agy s. 10
“(…)
4.
ağlayan askerler seferden dönüyor
ırmakları geçerek, köprüler üstünden
tüfeklerindeki gurur, yüzlerindeki pişmanlıkla
sarmaş dolaş. her çeşmede ellerini yıkıyorlar durmadan.
(…)”
agy s. 17
“neredesiniz kardeşlerim, ben neredeyim
hep yalanla avuttum kendimi, kandırıldım
her rüyayı gerçek sandım
rüyalarım yarım kaldı, hep uyandım
aşklar, yalnızlıklardır kardeşlerim,
zor oldu ama öğrendim.”
agy s. 19
“(…)
gölgesiz öğle, ah dilsizliğim
ölüm bir trene binip de
gitmek gibidir.”
agy s. 20
“(…)
uzun bir zaman sonra
kurtarıp kendimi
rüya göremeyen insanlardan
geri döndüm yalnızlığa.
(…)
(…)
sustum ve bildim işte
insan başkası değildir kendinden.
(…)
(…)
ne kötü şey uçamamak, hele kanatların varsa
yaşadıkça ağlayacak ardından nasılsa
bir kadın, tahta bir masa, dilsiz bir piyano
kal ve unut
göreceksin
yeni yağmurlar getirecek sana
gözlerindeki bulut.”
agy s. 23, 24
“(…)
evlerine dönerken birbiri ardına
bütün unutulmuşları gecenin,
senin başın mı açık
kaldığı odada, pembe saten yastıkta parlayan?
(…)”
agy s. 25
“(…)
eğer aynı eve geleceksen
yaşamak
yılışık bir gölge gibi
nereye gitsen yanında.
(…)”
agy s. 30
“(…)
ölümü sevdim, uzun zamandır beklenen
bir dost gibi, gelse vaktinde, kollarında
eski dostlarım, ninelerim, dedelerim…
usulca fısıldasalar kulağıma: zamanı değil daha!
(…)”
agy s. 31
“(…)
‘içimde bir sıkıntı, yokluktan, yalandan…’
gelir ve geçer
değmez hayat düşündüğün kadar
(…)”
agy s. 33
“(…)
başka trenler, başka oteller, başka bir hayat
bambaşka bir şehir, uykuya ne zaman dalınsa
unuturum bu rüyayı kolayca
uyanmak olmasa
(…)
(…)
mesela babamı görsem yolda, daha doğmadan
tanıdık gelsem ona, evine çağırsa
zaman akıp gitmiş,
farkına varsana.”
agy s. 34, 35
“(…)
yalnızlıklar bedenden ruha dönme zamanlarıdır
rüyadan hayata yani ya da güneşten yağmura
bir akşamüstü, bir kasaba yolunda
as kendini o ahlat ağacına, zamanıdır
kendimi unuttum
fotoğraflarım silindi duvarlarda
iyi geceler size, gece geceyse eğer
ve iyi diye bir şey varsa dünyada.”
agy s. 43, 44
“(…)
bir yolculuğu bitirmek içindi
başlasın diye başka biri
bir ağacın gölgesinde
kalkmak öğle uykusundan
bir geceye göçmek, koyu karanlık
(…)
seni unutmak istiyorum artık
(…)”
agy s. 45
“(…)
ipi kim çekecek, ne zamandır darağacında
bekliyorum asılmayı, kim vuracak
ayaklarımın altında sallanan sandalyeye?
(…)
inandığım her şey biterken birbiri ardına
kim ümidi kesmemeyi öğretecek insandan?”
agy s. 46
“behçet aysan
acı her şeyi kendine benzetiyor abi
yakalayıp hayata tutunan bir yerinden
ciğerinden örneğin; başından, kalbinden…
varlığını fark edemediğimiz bir şeyin yokluğu
bir gün yaralıyor derinden
kuşlar çiziyor çocuklar defterlerine
onları uçuracak göğün
yokluğundan habersiz
(…)
(…)
kaç yıl oldu, bir kere öldün sen
bırakıp bir masada açık duran defterini
(…)”
agy s. 49
“(…)
uzak bir hayal artık ağaçlı yollar
yazmanın sevinci ve öyle bir sonbahar.
(…)”
agy s. 51
“metin altıok
(…)
yanmayan bir lambaya tapan
vefalı ateş böcekleri
hiç vapur uğramayan bir iskelede
öylesine bekleyen kör simitçi
eski zaman resimleri: buz tutmuş boğaziçi,
balıkçı yaka kazaklar, devrimci bıyıkları
sucular, ekmekçiler, uzak liman şehirleri…
nasıl yanardı gözlerin
ateşiyle ısınırdık kış geceleri
ansızın söylenen iki dize
yağmurlar yağdırırdı kalbimize
rüyamda gördüm seni:
hiç beklenmeyen bir anda
birden açılan tahta sandık
gidişini anlayamadık abi,
gözlerimiz yok, ağlayamıyoruz da,
donduk kaldık.”
agy s. 52
“(…)
zamanı mı bekliyorsun
saatlerin altında
kalk, uyuma”
agy s. 53
“(…)
bir büyücüydün eskiden
vardan yok, yoktan var eden
bulutların vardı deniz kokulu
yağmurların denizlere ağlayan
kurtar kendini acılarından, arın
herkes unuttu seni, kimse sevmiyor
(…)
herkes unuttu seni, unut gitsin sen de
artık zamanı değil eskinin
kendini unut, içindeki seni dinle!”
agy s. 54
“(…)
hep çıkmaz sokaklar
ve sessizliği bir papazın
baktığım bütün aynalar kara
zaman bir dilencidir
yaka silken erkeklerden
akşamın dualarıyla beslenen
ahşap bir put gibi içimizde.
(…)
herkesten biraz aldım.
herkes gitti, ben kaldım
hiç bitmemiş hem de, öyle yarım.”
agy s. 55, 56
“(…)
ansızın yitirdiklerimiz aklımızda,
ölenler, ölmeden gidenler
(…)”
agy s. 59
“rol
artık o ağaçlar altında beklediğimiz
yaz günlerinin özlenen sevinci
üstünden yıllar geçen bir aşkı anmak gibi
tepkisiz ve şeffaf bazen
(…)
birisi ısrarla konuşuyor
atlar hakkında, dağlar hakkında
birisi dudaklarını ısırıyor
kanasın diye konuşmadan
(…)”
agy s. 61
“(…)
yağmurlar iner kalkar üstümden
su döner durur bütün gün gövdemde
ne çok ayaram var açıp baksana.
bugün, dün ve önceki gün
hayatın boş olduğu…
bir aşkın üstünden koskkoca zaman
geçse de, senin de unutamadığın oldu mu?
(…)”
agy s. 63