Bir imparatorluk olan Osmanlı tarafından öldürülen şairler sadece Türk şairler olmamıştır tabi ki. Bulgar bağımsızlık hareketinin kahramanlarından yurtsever şair Hristo Botev de Osmanlı askeri tarafından öldürülecektir. 6 Ocak 1849’da Kalofer’de doğan şair, öğrenimini tamamlamak için 1863’te gönderildiği Rusya’da Rus klasik edebiyatından ve nihilist düşüncelerden etkilenmiştir. 1867’de Bulgaristan’a döner, ama ardından Romanya’ya kaçar. Orada yoksul bir yaşam sürecek olan Botev gazetecilik, edebiyat ve örgütlenme çalışmalarına katılarak kendini Bulgar bağımsızlık hareketine adayacaktır. 1867-1876 arasında özellikle Zname, Budilnik gibi Romanya’daki Bulgar gazetelerinde yurtseverlik şiirleri yayımlar. Şiirlerini topladığı Şarkılar ve Şiirler adlı kitabını ise 1875’te yayımlamıştır. Rus devrimcilerinden, Fransız ütopyacılardan ve Marx’tan etkilenen Botev 1871 Paris Komünü’nü coşkuyla karşılayacaktır. Nisan Ayaklanması başlayınca, Romanya’da kurduğu küçük bir devrimci silahlı grupla birlikte, Mayıs 1876’da buharlı bir Avusturya gemisiyle Tuna’yı aşarak Bulgaristan’a gelir. Ama birkaç gün sonra bu grup 1 Haziran 1976’da Veslez Dağı yakınlarında Osmanlı birlikleri tarafından kuşatılacak, girilen çatışmada Botev öldürülecektir. Böylece Botev de Petöfi gibi imparatorluklara karşı girişilen ulusal bağımsızlık mücadelesinde hayatını kaybeden şairlerden biri olacaktır. Botev, Bulgar halkını konu edinen ilk yazar olmasına ve onun bağımsızlığı için mücadele etmesine rağmen halkının çoğunluğunun milliyetçilik ve bağımsızlık bilincinden uzak oluşuyla uyuşamamıştır. “Yaşamak çok zordur, kardeşim” der Kardeşime şiirinde “Kimliksiz budalalar arasında.” Halkını şiddetle eleştirdiği aynı şiirinde şunları da yazar:
Nasıl çıldırıyorum bir bilsen
Şu ahmaklardan nefret ederken.
Bir düşünceler düşler karmaşası
Çarmıha gerdi genç ruhumu benim. [1]
Ama Hacı Dimitir gibi kahramanlar da çıkmıştır Balkanlardan ve şöyle yazar Botev Hacı Dimitir şiirinde:
Ölmedi o, sağ, yaşıyor Balkan’da.
Ama inliyor, yatıyor kanlar içinde;
Göğsü paramparça korkunç bir yarayla.
Genç yaşında gitti ama yaşıyor kahraman.
Aynı şiirinin devamında kahramanlar ölürken hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ettiği; başkaldırmadığı için ‘köle’ dediği halkına öfke kusar:
Orak zamanı… Şarkı söyleyin, köleler,
Daha hüzünlü! Güneş, yak yakabildiğin kadar
Bu köle toprağı! Yiğit ölüyor,
Ölecek yiğit… Sus, yüreğim, sus!
Sonraki mısralarında ozanların özgürlük savaşında ölen kahramanları ölümsüzleştirme gücünden bahseder Botev. Kendisi de bu şiirde kahraman Hacı Dimitri’yi ölümsüzleştirirken köle ruhlu halkını yerin dibine batırmıyor mudur zaten.
Ölmez, kim ki düşer özgürlük savaşında
Ağlar onun için yer ve gök
Ağlar onun için bütün doğa!
Ozanlar övgüler düzerler ona[2]
Aslına bakılırsa Botev’in halkına “köle” diye hitap etmesi Nazım Hikmet’in Dünyanın En Tuhaf Mahluku’na “kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!” demesi gibi bir sitemdir. Botev, Nazım gibi kibar konuşmaz ama onun da amacı halkı uyandırmaktır nihayet. Çünkü kendi tanrısına Yakarış’ında bir kahin gibi bu “köleler”in başkaldıracağı günü beklediğini görürüz şairin. “Güç ver benim de koluma, silahıma,” diye yakarır Botev Tanrısına “başkaldırdığı gün köleler!” Bu başkaldırıda kendini ölüme atacağına dair de and içer bu mısraların ardından: “Güç ver ki, ben de kendi mezarımı/ dövüşenler arasında bulayım!” Yani Botev’de Petöfi gibi savaş meydanlarında ölümünün düşünü kurmuş ve bu düşüne kavuşmuştur. Kilise ve dine karşı çıkan Botev’in bu Yakarış’ı hristiyan tanrısına değil kendi adalet tanrısınadır. Çünkü halkı boş umutlarla besleyip; ona köleliğe razı olmayı öğütleyen hristiyan tanrısı halkın değil zorbaların tanrısıdır ve başkaldırının önündeki en büyük engellerden biridir. Bu yüzden aynı şiirinde hristiyan tanrısı ve kendi tanrısı arasındaki çizgiyi net bir biçimde çizer Botev: “Ey tanrım, ey adalet tanrısı!/ Sen değil, göklerde oturan!” Bu dizelerin ardından inandığı tanrısına “İçimizdeki sen, ey tanrım,/ İçimdeki, yüreğimdeki, ruhumdaki” diye seslendiği zaman Botev’in Tanrı anlayışının tasavvufi görüşteki tanrı anlayışına benzediğini ya da Tanrı derken bizzat vicdanı kastettiğini düşündürür bize. Sonuçta bu şiir Botev’in Tanrısının nasıl bir Tanrı olduğu hakkında net değildir ama hangi Tanrı olmadığı hakkında oldukça açık sözlüdür.
Önünde papazların
ve rahiplerin eğildikleri,
Ortodoks sürülerinin mum yaktıkları,
sen değil.
Çamurda yaratıp kadını erkeği,
sonra da yarattıklarının toprak üstünde
köle gibi yaşamalarına razı olan,
sen değil.
Acı çekmeyi öğreten kölelere,
boş umutlarla besleyen
onları ta mezara dek
sen değil.
Ey yalancıların tanrısı, sen değil,
alçakların, zorbaların tanrısı,
insanlığın düşmanı, salakların putu,
sen değil.[3]
Barış K.
05.06.2015
[1] Agy s. 57 çev: Özdemir İnce
[2] Agy s. 58,59 çev: Özdemir İnce
[3] Agy s. 61, 62 çev: A. Kadir, Asım Tanış