1939 yılına geldiğimizde insan öğütme sırası ikinci dünya savaşına gelmiştir. Savaşın öğüttüğü insanlar arasında şairler de olacaktır pek tabii. Acı olan bu şairlerden Boris Smolenski’nin babasının da Büyük Temizlik sırasında kurşuna dizilen tanınmış bir gazeteci olmasıdır. Rus Şair 1941 yılında savaşta bir çatışmada Karolya’da hayatını kaybetmiştir. 1921 yılında Nikolaev’de doğmuş olan Smolenski’nin hiçbir kitabı yaşarken yayınlanmamıştır. Lorca için yazdığı bir şiir ise savaş sırasında kaybolmuştur. “şiirlerinde ölüm, yalnızlık, savaş, ‘gençölen’ insanlar için hüzün ve yaşama isteği ağırlıktadır.”[1] 1939 yılında yazdığı Bu Tütün Dumanı İçinde Boğulduğum Akşamı adlı şiirini de gencecik ölen insanlara adamıştır:
BU TÜTÜN DUMANI İÇİNDE BOĞULDUĞUM AKŞAMI
Bu tütün dumanı içinde boğulduğum akşamı
Hiç mi hiç tanımadığım
insanlar için üzülmeye ayırdım.
Gencecik ölen
Şafakta ya da geceleyin
Ve beceriksizce üstelik
beceriksizce ölen
Yazdıkları satırı bile bitiremeden
Ve sevmeyi
konuşmayı
ve eğlenmeyi
Yarım bırakıp ölen
gencecik insanlar için[2]
Görülen odur ki sırtında babasını öldüren bir devletin askeri üniforması yirmi yaşında ölen kendisi için de üzülmüştür Smolenski o gece ve Vsevolod Bagritski için.
Nitekim ondan bir yıl sonra bir başka yirmi yaşındaki Rus şair Vsevolod Bagritski de katılacaktır savaşta gencecik ölenlerin arasına. Almanların Sovyetler Birliği’ni işgal etmeye başlamasıyla edebiyat öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalan genç şair Volkov cephesinde hayatını kaybedecektir. 1922 yılında Odesa’da doğan Bagritski lise öğreniminden sonra Dram Sanat Okulu’na girmiştir. Bir süre gazete köşe yazarlığı da yapan şair Dram Sanat Okulu’ndan Sonra Edebiyat Fakültesi’ne devam etmiştir. Sonar Sovyet Yazarlar Birliğine üye olmuş ve çocukluk arkadaşı olan Elena Bonner ile evlenmiştir. Ne var ki savaş onun hayatını yarım bırakmasına sebep olacaktır. Dünya savaşlarıyla birlikte bağımsızlık savaşları için vatansever, milliyetçi kahramanlık destanları yazan şairler dönemi geride kalmış; anlamsız savaştan tiksinen şairlerin dönemi başlamıştır. 1941 yılında Çistopol’da Tiksiniyorum diye yazar Bagritski ve devletlerin paylaşım savaşında asker olmanın rezilliğini derinden hissettirir bize
TİKSİNİYORUM
Tiksiniyorum hep aynı elbisenin içinde yaşamaktan,
Islak saman üzerinde uyumaktan
Ve donmuş dilencilere sadaka verip verip,
Tiksiniyorum açlığımı unutmaktan.
Uyuşmak kollarımla rüzgardan sakınmadan,
Ve hatırlamaktan ismini çoktan ölmüşlerin,
Ve evden cevap alamamaktan,
Tiksiniyorum eskiler verip kara ekmek almaktan.
Günde iki kere ölü taklidi yapmaktan,
Yolları tarihleri planları birbirine karıştırmaktan,
Ve henüz yirmisinde bile değilim diye
Tiksiniyorum sevinç duymaktan.[3]
Aynı yıl savaş bu defa cephede değil kendi devletinin idam mangası önünde öldürecektir bir başka şairi. Bulgar şair Nikolay Vaptsarov savaşta Almanya’nın müttefiki olan faşist hükümeti tarafından Bulgaristan Komünist Partisi saflarında politik faaliyetlerde bulunmasından dolayı 23 Temmuz 1942’de Sofya’da idam edilecektir. Vaptsarov, 7 Aralık 1909’da Günümüzde Bulgaristan topraklarında yer alan Pirin Makedonyası’nda bulunan Bansko şehrinde dünyaya gelmiştir. Siyasi nedenlerden dolayı işsiz kalmış; zor şartlar altında yaşamıştır. Bulgaristan Komunist Partisi’ne katılan şair, partide etkin siyasal görevler almıştır. 1940 yılında ise tek kitabı olan Motor Türküleri yayınlanacaktır. İki yıl sonra da tutuklanıp kurşuna dizilecektir. Edebiyata çok küçük yaşlarda ilgi durmaya başlayan Vaptsarov, Rus-Sovyet edebiyatından etkilenmiştir. “onun şiiri, Bulgaristan devrimci işçi şiirinin en yetkin örnekleri arasındadır. İnsan Üstüne Türkü adını taşıyan şiirinde insanı yüceltirken; Bir Fabrika Kuracağız şiirinde özgürce çalışmayı/umudu/öngörüyü amaçlar.” İnanç şiirinde ise bu hayatı sevdirenin yarına dair inanç olduğunu vurgular. “Güçlü bir anlatımı olan Vaptsarov’un şiiri yalındır; siyasal yöndense işlevseldir.”[4] Şunu da belirtmek gerekir ki şair yetmişli yıllarda özellikle solcu Türkiye okuru arasında da epey popüler olmuş; defalarca şiirleri çevrilmiş ve antolojilere girmiştir. Hatta Veda şiiri Grup Ekin; Kavga şiiri ise Mehmet Celal tarafından bestelenmiştir. Böylece bunları yazarken ben de bu şiirleri şarkı olarak dinleme olanağı buluyorum. Şiirin Kesik Damarları kitabındaki şiirlerine bakınca ilk dikkatimi çeken Rus şair Lermontov ve kendisi gibi Bulgar şair Botev’de rastladığımız ülkeye karşı duyulan sitemle Vaptsarov’da da karşılaşılmasıdır. Şair her ne kadar sevse de üzerine sıçrayan kan yüzünden lanetlemekten geri durmaz Vatan’ı:
Ve bir şeyler doğdu
içimde.
İnledim durdum,
kavruldum kurtuluşsuz bir ağrıda
Çevirdim bakışlarımı geriye
lanetle tükrük savurdum
hem sana
hem yaşama[5]
Doğduğum Topraklar şiirinde ise emek ve özgürlük mücadelesi insanları – en azından hepsini – sevmeme nedeni olarak çıkar karşımıza:
Sev demiştin, anneciğim,
insanları beni sevdiğin kadar.
Sevebilirdim, anne, ama
ekmek ve özgürlük de var.[6]
Bunun böyle olmasının nedeni açıktır bana göre; annenin sev dediği insanların pek çoğu emek ve özgürlük mücadelesine ya sağır ya da karşıdır şairin yaşadığı topraklarda. Ne var ki bir devrimci asla halktan umudunu kesemez ki idam mangasının önüne çıkmadan yazıp arkadaşlarına ulaştırabildiği son şiirinlerinden Ölümden Önce’de şöyle yazar Vaptsarov:
ÖLÜMDEN ÖNCE
Acımasız, dizginsiz bir kavga bu
Başsız, sonsuz, destansı.
Bir başkası dolduracak senden boşalan safı
Burada tek adam hesabı olur mu…
Kurşuna diziliş-çürüyüş sonra…
Har şey yalın, mantıksal, yaşamak gibi.
Fakat birlikte olacağız büyük fırtınada
Halkım, çünkü sevdik seni.[7]
Şairin, idam edilmeden önce yazdığı son şiirlerinden diğeri de karısına yazdığı Veda olmuştur.
Barış K.
10.08.2015
[1] Agy s. 208
[2] Agy s. 210 çev: Attila Tokatlı
[3] Agy s. 55
[4] Agy s. 217
[5] Agy s. 224 çev: Azer Yaran
[6] Agy 228, çev: Erdal Akova
[7] Agy s. 226, çev: Ataol Behramoğlu