Merhamet zorla olmaz,
Gökten süzülen yağmur gibi iner düştüğü yere.
Kutsallığı iki yönlüdür:
Hem vereni kutsal kılar, hem alanı.
En yüce kişilerde en güçlüdür,
Tahtında oturan hükümdara
Tacından daha çok yaraşır.
Dünyasal gücün Tanrısal güce en yakın hali,
Adaletle merhametin uzlaşmasıdır.
O halde Yahudi, adalet istiyor olsan da
Şunu unutma: Adalet uygulanacak olsa,
Hiçbirimiz kurtulamazdık.
Okuduğunuz şiir tadındaki bu sözler aslında bir mahkeme salonunda avukat kılığına girmiş Portia’nın Shylock’a bir uyarı niteliğinde söylediği sözler…
Venedik Taciri, William Shakespeare’nin her eseri gibi yine muhteşem bir yapıt. Shakespeare, neredeyse tüm oyunlarında olduğu gibi aşk, dostluk, para, hırs, kin, insanlık, duyarlılık ve merhamet konularını işlemiştir.
Oyunda ardı ardına gerçekleşen olaylar birbirine bağlanıyor. Venedik bir zamanlar “yeni dünya” olarak adlandırılan ticaret ve iş dünyasının merkezi halindeydi. Tacirler, tefeciler ve aşıkların olduğu bu oyunda, zaman zaman romantik komedi yaşayabilirsiniz, fakat oyunun bütünün de gerilim hakim olmakla birlikte ikilem, karşıtlık, çatışma gibi duyguları da yaşayacaksınızdır.
Portia, güzel ve “Eğer iyi olanı yapmak, bilmek kadar kolay olsaydı, köy kilisesi katedrale, yoksulun kulübesi de kral sarayına dönerdi.” sözlerini sarfedebilecek kadar da olgun ve akıllı bir kadın olmuştur. Dünyanın çeşitli yerlerinden talipleri olan bu Portia’nın, taliplerinden altın, gümüş veya kurşun sandıklardan birini seçmesini istiyor. Bu yöntemle taliplerini deneyen kadın, Fas Prensi’nden Arragon Prensi’ne kadar herkesi geri çeviriyor ve oyunumuzun başkahramanı olacak olan Bassanio, doğru sandığı seçerek Portia’nın eşi olma şerefine erişiyor…
Antonio, başkahramanımızın yakın dostu, Bassanio’ya sevdiği kadına gitmesi için borç para vermiştir. Ancak, kendi gemileri denizde olduğundan nakit parası bulunmamaktadır ve dostunun saadetini düşünen Antonio, Yahudi tefeci olan Shylock’tan borç alır. Yahudi tefeci borcunu zamanında ödememesi karşılığında Antonio’nun bedeninin herhangi bir yerinden yarım kilo eti borcuna karşılık olarak alacağını beyan eder.
Başlangıçta anlamsızlığı nedeniyle “komik” olarak adlandırılabilecek bu anlaşma, gerçeğe dönüşecektir ve o dönemde Hristiyanlarla Yahudiler arasındaki ayrılıkları tüm gerçekliğiyle açığa vuracaktır. “Sivri” diyebileceğimiz karaktere sahip bu Yahudi tefeci oyunun tüm gidişatını değiştirecek, fakat hırslarının bedelini sonunda ağır ödeyecektir…
Venedik Taciri, Shakespeare’nin Romeo ve Juliet’inden sonra okurken büyük keyif aldığım eserlerinden. Ancak, bir gün İstanbul trafiğinde arabada radyomu dinlerken duyduğum şey beni Shakespeare’den o anda uzaklaştırdı ve bir sevgili edasında aklımda “Ne yani, tüm o oyunlar, o güzel sözler, şiirler yalan mıydı?” tavrını oluşturdu. Sevgili William Shakespeare, söylenenlere göre döneminin büyük kapitalistlerindenmiş. Kendisi de tüccar olan ünlü yazar ve şair, birçok çalışana sahipmiş.
“Bunun nesi kötü?” der gibisiniz… Bugünden çokta farklı olmayarak o günlerde de emekçinin hakkı pek ödenmezdi maalesef. Üstelik, yazdığı tüm oyunlarda bulunan sınıf farklılıkları, tacirlik, kralcılık anlayışları bu durumunda bir nebze kanıtı niteliğinde. Ne yazık ki, bu durumu öğrendikten sonra Shakespare’nin kendisinden oldukça uzaklaştım. Oyunlarını artık okumasam da izlemesem de ara ara şiirlerine göz atarım. En azından kapitalist anlayışıyla şiirlerinin bir nebze uyumu var gibi…
Keyifli okumalar…