“İnsanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır. (…)”
Piç, Hakan Günday, Doğan Kitap, İstanbul, 2013, s. 11
“(…) Kimseyi rahatsız etmeyi sitemedi: ‘ Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. Yıkılıyorlar teker teker ve şimdiki zaman kalıyor ayakta. Geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. Şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. Hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar. Geçmiş, anılarla zihnimde, gelecek ise tahminlerimle zihnimde. Hepsi acı dolu. Hepsinde kırılan hayaller var. Her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. Nefes alıp veren bir heykele dönüştüğümü görüyorum. Bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. Yani yaşlanıyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Tabii her anın içinde üç zamanı da yaşayarak yaşlanıyorum ve bu beni delirtiyor. İnsanın üç zamanlı bir canlı olmasından nefret ediyorum. Aynı anda geri, park ve ileriye takılmış otomatik vitesli bir arabanın motoru ne gürültü çıkarabilirse, bin katını ben her saniye aklımda duyuyorum.’
Tabii ki Afgan bilmiyordu dostunun neler düşündüğünü ancak o garip tesadüflerden biri daha gerçekleşti: her ne düşündüyse düşündü ve konuştu:
‘Gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır.’
(…)”
agy s. 57, 58
“(…) Çünkü insan karşısına dürüstçe duygularını anlatmak isterken ne kadar çok konuşursa o kadar inandırıcılığını kaybediyordu. (…)”
agy s. 98
“(…) Sadece bir ara, Barbaros’un sarhoş ağzından çıkanlar dinleyenlerin boğazına küçük bir düğüm attı:
‘İnsanın kendisine çektirdiği acıya azap denir. Teknik adı vicdan azabıdır. Bugüne kadar binlerce hayalet hikayesi duymuşsunuzdur. İşte bunların başlangıcı da vicdan azabıdır. Dünya üzerinde hayalet gördüğünü iddia eden ilk insan, yaşarken canını yaktığı dostunu öldükten sonra o kadar çok düşünmüş ve kendine o kadar çok kızmıştır ki, yıllardır tanıdığı bir yüzü, bedeni evinin odalarında uçuşurken görmeye başlamıştır. Sonra bu olayın üstüne binlerce yıl binmiş ve insanlar her yerde hayaletler görmeye başlamıştır. Oysa hayalet dediğin şey, yaşarken kazık attığın insanlar öldükten sonra duyduğun vicdan azabının sana oynadığı bir tiyatrodur. Vicdan azabı öyle bir hikayedir ki, aynı hayaletler gibi adamı korkudan öldürür.’
(…)”
agy s. 119, 120
“(…) Afgan, 2002 yılında doğallığın ne anlama geldiğini anlatıyordu:
‘İnsan doğanın bir parçası. Beyni de öyle. Dolayısıyla insan beyninin ürünleri de doğanın bir parçası. Toprağa karışamayan plastikten doğanın dengesini bozacak kadar şiddetli hidrojen bombasına kadar, her şey doğal. Kimse insanın doğaya zarar verdiğini bana anlatmasın. Çünkü bu imkansız. Çünkü doğaya zarar veren doğanın kendisidir. Düzeneği böyle çalışır. İçinde barındırdığı insan zekasıyla, depremleriyle, harekete geçen volkanik dağlarıyla, doğa kendine zarar verme eğilimi olan yaramaz bir çocuk gibidir. bir nükleer santralın, bir ağaçtan farkı yoktur. İkisi de doğaldır. Çünkü ikisi de doğanın içinden gelir. Biri insandan, diğeri topraktan. Teknolojiyi doğallıktan uzaklaşma olarak görenlerin de salak olduklarını düşünüyorum. Tabii bunlar işin teknik yanı. Bir de bu tekniğin psikoloji ve sosyolojide yansımaları var. İnsanların çırpınırcasına savundukları gibi, doğallık, yemeği elle yemek, sahte mimiklerden kaçınmak, dürüst olmak, sosyal maskeler takmamak değildir. Doğallığın bütün bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Mağaralarda ya da saraylarda yaşamıyoruz. Her çağın kendine ait doğallığı vardır. Doğal olmak isteyen insan çağın gereklerine boyun eğecek ve karakterini her sabah yenileyecektir. Geçmişten gelen doğallık bugün işe yaramaz. Maymunlar gibi davranmanın ve adını da doğallık koymanın salaklıktan başka bir şey olmadığını herkesin anlaması lazım. Bu çağda gerçek doğallık, yapay olduğu için aşağılanan insani davranışların tümüdür. Nefret etmesine rağmen patronunun yüzüne gülen insan doğaldır. Lokantada, yan masadaki kadının çantaının markasından yola çıkarak onu yargılayan kadın doğaldır. Moda olduğu için zevk almadıkları müzikleri dinleyen çocuklar doğaldır. Çünkü bütün bunlar 2002 yılının doğasında vardır. Sürekli eleştirilen bu tavırlara karşı sunulan doğallık yalanı kullanma tarihi geçmiş bir antibiyotiğe umut bağlamak gibidir. Bu çağda insanlardan cesur, dürüst, idealist, tutarlı, onurlu olmalarını beklemek günün doğallığına aykırı bir yapaylığı savunmaktır.’
(…)
(…) Cenk başını masaya çevirip konuştu:
‘Monac Casinosu İtalyan mafyasının elinde. (…) Her ne olursa olsun Slavlardan nefret ediyorum. Öünkü dediklerineden hiçbir şey anlamıyorum. (…) Görgüsüz Rusların salyalarını akıtan iğrenç kırmızı altından yapılmış bir yüzüğe.’
(…)”
agy s. 156-159
selamlar,
Kitaplar hakkındaki yorumlarınızı takip ediyorum.
wordpresden de takip ediyorum. sizde benim blogu zannedersem takip ediyorsunuz, blogunuzda blogumu tavsiye ederseniz cok memnun olurum,
iyi akşamlar