Sevdim ve gittim
yolum aydınlık olsundu
tırnaklarımdan doğan
akrebin oniki boğumu
umuduma ölüm sundu
Kaan İnce
Yaşama Sebebi bir kadın mıdır Kaan’ın. Yaşama Sebebi şiirinde bir aşkın izleri görülür gibi olur belli belirsiz. Aşk ki uyuşturucuların en büyüğüdür; anlamsızlığı güzellikle; umutsuzluğu sevgiyle örter. Gerçek bir aşktan her anlamda dönüş yoktur ki “bu aşkın dönüşü yoksa” “martıları mavralarla başka türlü dansede”cektir “hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın”. Ne ki gerçek aşktan geri dönüş yoktur ve yitirildiğinde geride hiçlik kalır; bu yüzden cesaret işidir ya; bir nevi delilik. Aşk, güzellik ve sevgi örtüsünü geri çektiğinde tiksinç dünya yeniden ve belki bir daha örtülmemecesine ifşa olacaktır: “ne’m kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden/ tiksintiler toplamı umutsuzluk sapağında ölüm”[1] Kaan ‘ya hep ya hiç’çidir. Gözüpeklikle dibine kadar yaşayan biridir şiiri gibi aşkı da. İkisi de mutlak olmalıdır; bu mutlaklık için göze alınır ölüm ve kulak asılmaz ‘yaşam süslemecilere’. Ne yaşamak uğruna yiten bir aşkın ardından ‘ölmemelere’ katlanacak biridir Kaan:
sendelerse ışığı ayın ölürüm
sen yanımda yoksan
gözlerine açamayacaksa güller tenimden
ölürüm
ama yaşam süslemecileri düş birliğinde
kaptı kaçtı bir aşka karşı
sesler… geceler… ölmemeler…
kararır kentin lacivert sokağı ve evler[2]
Ne de “geceden” “doğ”an “sahte ölüm çocukları”[3]ndandır.
İzlekçilerin kitaba ismini verdikleri Ka n şiirinde adından bir ‘a’yı çıkarır Kaan, Cemal Süreya’nın soyadından bir ‘y’ atmasına benzer biçimde. Ama bunu kana dönüşmek için yapar Kaan, belli ki gözlerindeki kanla özdeşleştirmiştir kendini. “çıkrığında intihar edeceği” “kuyu”nun adını verir bu şiirde şair: İçine ölümün inip çıktığı zaman: “inip çıkar ölüm, durana dek yüzümdeki/ sevişen kederlerle gülün gümü”[4] Ne demektir ‘gülün gümü’. Yoksa Kaan’ın ‘gülü’ güme mi gitmiştir Kaan’dan geriye Ka n bırakarak?
Aşk, bir Gizli Yara’dır Kaan’ın şiirlerinde. Kendini “yeni ölmüş bir esmerlik” olarak duyar şair ve onun “kan çalılarını örtmesidir” gece. “hayat ve ölüm pul pul olur burçlara dağılan aşklardan”. [5]
Doğumunda Sevinin ve Ölümün Gölgesinde Ben şiirinde daha da belirginleşir Kaan’daki yitirilmiş aşkın acısı.
Doğumunda sevinin
Yıldız şavklarının son çırpınışlarını
Yükledim alnımın tam ortasında
Tepeden tırnağa sevinç kalmıştı
Sevginin ödünç aldığı bedenimde
Bu mısralarda Tunçer’in şiirlerindeki ‘yıldız şavklarıyla’ Kaan’da da karşılaştığımızı farkederiz. Tunçer’in gözlerinde titreşen yıldız şavklarını Kaan alnının ortasına yüklenmiştir. Yıldız şavkı imgesi önemlidir. Bir yandan göz kamaştırıcılığı imler beri yandan bu parlaklığın geldiği kaynağın artık ölü olabileceğini sezdirir. Zaman dahil her şeyin bir anlık olduğunu sezdiren bir imgedir bu; her ne kadar sonsuza kadar sürecek gibi görünse de her şey bir şimşek çakımı kadar parıldar. Aşk da bunlara dahildir, gelip geçicidir ne kadar göz alıcı parlasa da; yalnızca ödünç alabilir bir bedeni, ama tamamen sahip çıkmaz ona; bırakıverir umulmadık bir anda şairin elini “Mutluluğu görmemiş mor dudakları”nda “ölü bir tat”[6] bırakarak. Artık Konakladığımız Yer: Ay Bölü Seher’dir; “Koşar ölüme kana sapan yollarda çirkin zaman” ve “Düşler” der Kaan “Beynimde kurşun cesetleri”[7] Kaan, “Gözlerim hiç doğmamış ölümlere bulanır”[8] derken de Tunçer’in “ben doğmamış anları ve doğmamıştan doğacakları tasarladım.”[9] mısrasını hatırlarız belli belirsiz.
Aşktan sonra hasret gelir, ne ki “düş kırıklığı”ndan; ölü “sayrısı”ndan başka bir şey değildir hasret. Ketumdur Kaan, belki bu şiirlerinin yayımlanacağını bilse yakardı kim bilir? Ama okunmayacağını varsaymış olabileceği bu şiirlerinde bile ketumdur yine de. Üç noktanın ardından – içten geçmiş ama yazılamamış sözleri mi imler bu ‘…’ bilinmez yine – “Yasak dizelere girebilirdi ancak kaçak sözcükler/ Ancak ölüm hüzünlü şiirlere/ Acemi yüreğim girerken yirmisine”[10] der Kaan.
Aykırı şiirinde ise ‘aşk’ bulaşmamış, saf bir ‘ölüm’ imgesiyle karşılaşırız ilk defa. ‘Ölüm’ aşkla nedensel bağlarını koparmış; çırılçıplak kalmıştır bu şiirde. Aykırı’ya dönüşümünü görürüz Kaan’ın. Şair sanki mezarından haykırmaktadır “varoluşa aykırıydım” diye. Bu noktada ölüm’ün aşk’a gereksinmesi kalmamıştır bundan böyle.
düş dağınıklığında yatağım
gözlerimde diş izleri
katıksız bir ölüm
gecede çoğalan[11]
Gece alır aşkın yerini bundan böyle. Gece “siyahi”dir; “şiddetin korkulu kızı”dır. Gecede “ölmek alışkanlığı yeniden keşfedilir sanki”. Gece ve ölüm içiçe girer ve onlardan kaçmak için bindiğiniz takadan suya baktığınızda gördüğünüz yansıma “suda yansıyan ölü balık gözleri”dir. Kaçış mümkün değildir: “motor sesi ve kaçış gölgemizdeki ölümden…”[12] Gece Kaan’ın hem öldüğü hem öldürüldüğü vakittir; ama onun öldürülmesi yeniden doğurulmak içindir:
Geceye önlük giydiren eller
naftalin kokar
Öldürür önce beni
sonra doğurmak için yeniden
Öldürenin öncelemelerinde
yüreğim kanatılırken
Karanlık kırmızılaşır
gecenin ikide biriyle
Uyursun öbür yarısında sen[13]
“bakışları arasında” “ölümleri” “bir bir gez”diği “gece”[14], Kaan’ın “kefensiz giderken bu dünyadan, sakalı”na “dolanan” [15] dır. Kefensiz gitmektedir Kaan, çünkü ölümünün intiharla olacağını bilmektedir ve İslam’da intihar edenlerin cenaze namazı kılınmaz.
Ölüm gibi acının da sebebi görünmez olmuştur. Kaan’ın “dostun ölümü nasıl dağlarsa yüreğimi/ öylesine dağlandı içim” Sesleniş’inde görünmez bu acının sebebi. Geceyi bölmek için yürüdüğü sevginin başı hayat; sonu ölümdür: “yürüyorum bir başından diğer başına sevginin/ bir deli hızla geceyi bölmek için/ /biri yaşam biri ben” [16]Ölüm ben olmuştur sevginin sonunda. Ben derken ölümden bahsettiği bir başka şiiri de Ben’dir şairin. Kaan’ın
BEN
umut açtım
yaslanıp uyudum güneşin benzine
dem çekip ser verdim
ben ve yaşam üzre[17]
dediği yerde son dizeyi ölüm ve yaşam üzre diye okumak gerekir. Yüzü karanlığa dönük bir Anadolu bilgesi deyişi gibidir bu kısa şiir. Ölümü bilmeden yaşam üzerine söz söylenemez ki Kaan daha da ileri gidip ölüm olmuş; söz değil ser koymuştur şiirine.
Öyle şiirinde aşkı ve aşka dair efsaneleri geride bıraktığını açık açık ilan eder Kaan. “Uyuşturucu bir aşk üstüne söylediklerini” “geri al”masını ister “sarımsak kokulu gök”ten. Varoluş sancısını dindirebilecek tek uyuşturucu olan aşka duyulan inanç ortadan kalkınca geride ölüm kalmıştır, gece ve karanlık:
Geçerli çünkü hala
Turna seslerinde ölüm marşları
Ve azgın denizin çığlığında
Telaşsız sızısıyla karanlığa
Sıvanan saçlarımın kanaması[18]
Ne ki doludizgin ölümüne şiir süren Kaan’ın karşısına hep çıkacaktır aşk ama hep biraz daha solarak. Son Sevda’sına vereceği “kuruttuğu” “çiçek ölülerinden iplerle sabaha asılan boynu” olacaktır artık. Yitirilince mutlak aşk, her yeni sevda Kaan’ın “mezarı”na tabutlar taşı”r olsa olsa. Mutlak aşkın dönüştüğü ‘aşklara’ küskündür şair ve “sanki daha bi kalktı burnu aşkların” diye yakınmaktan alamaz kendini ve şöyle devam eder:
ama kanmadım dünyaya zamana kalamadım kalkamadım
(ayağa
sevdaya açamadım gözlerimi hem kapayamadım
ah ölüm son burgu
çırılçıplak değil henüz şiirin yağmuraltı aşkları gözlerime akan
benden geriye kalan ince bir buğu[19]
Barış K.
21.07. 2015
[1] Agy s. 7
[2] Agy s. 41
[3] Agy s. 63
[4] Agy s. 8
[5] Agy s. 9
[6] Agy s.11
[7] Agy s.12
[8] Agy s. 32
[9] Tunçer, agy s. 9
[10] Kaan İnce, Ka n, İzlek Yay., Ankara, 1997, s. 35
[11]Agy s. 14
[12] Agy s. 15
[13] Agy s. 42
[14] Agy s. 85
[15] Agy s. 75
[16] Agy s. 36
[17] Agy s. 39
[18] Agy s. 16
[19] Agy s. 48