Ve ararken yakalandım
Kayıp otobüsünde
Kendi resmimi
Zafer Ekin Karabay
Karabay’ın şiiri toplumsal sorunları es geçmeyen onları derinden yaşayan bir şiirdir. Çünkü insan hem ülkededir hem de ülkedir ve Kuytuda Unutulan şair “Kendi başına yetim, yetim başına kederli bir ülkedeyim./ Belki çıkmaz bir sokaktır yüreğim” der. Suskunluk Ülkesinde İhtilalden yanadır: “Her insan bir ülkedir/ ve bir ülke suskun, ya/İhtilal nerededir.”
Özellikle Türkiye Kürdistan’ının acıları sızmıştır şiirine ve Karabay kendi acılarıyla oraların acılarını birleştirir Düşler Ülkesi’nde. “Köylerin bırakıp gider dağlarını” der yakılan köyleri kastederek. Köyleri boşaltılan Kürt köylüler nereye gitmiştir sürgüne? Ya onların acısıyla atan şairin sürgün kalbi? “Ya sen benim sürgün kalbim/ neredesin!” diye haykırır o zaman şair. Bu şiirde de çocuk ve çocukluk imgesi çıkar karşımıza:
Düşün eylemle
Fırat’ın Dicle’yle seviştiği an
yaramaz bir çocukluktur coğrafyam
dilim kilitli
Üvey kardeşince dili kitlenmiş yaramaz bir çocuktur bu ülke.
Verilmezken ‘bir karışı bile’ kutsi kumların
erdem ve tarihsel görkem adına
bütün özlemleri alınır
düş ülkesinde çocukların
Devletin şanı adına bir karış topraktan vazgeçmeyen beyaz şah siyah taşların 7 ve 8. şeritleri kendilerinin ilan etmesinden korkmaktadır içten içe Çiçek’in satranç diliyle konuşursak. Böylece korkusundan korkunçlaşır şah; yasaklar siyah taşlara siyah taş olmayı bile.
“masalları sürgündür” Kürtlerin “korkuları kördüğüm” ;şair “küskün”dür ve “güneyde dilsizdir küskünlüğü”. Onların acısı şairin acısıdır ve vicdanı olan herkesin. “Buradan hergün/ keder yüklü bir tren uğurlar” Karabay , “Hazro yüklü/ Silvan,Ergani,Lice yüklü”
Ne beyazlar ne siyahlar mutlu olabilir bu kanlı tahtada; o zaman öfke büyür, kin büyür batıda bağıra bağıra; doğuda kınında sessiz bir kılıç mağrurluğuyla “Ve buradan hergün/ telaş yüklü bir kuş havalanır/ kimliğine ve kimsesizliğine”. Beyaz bir güvercin olsa gerektir bu kuş; çünkü beyaz da olsa ortak olmak istemez beyaz şahın zulmüne. Korkular ülkesinde barış beyazlara göre hain siyahlara göre bir yabancı mıdır ki kimliksizdir, kimsesiz. Ama ezilenden yanadır yine de şair ve “Sen benim dilimle konuşursun/ ben gözlerinle ağlarım senin/ dilim kilitli” der. Devlete küskündür şair ve “Doğuda dilsizdir küskünlüğü”. Barış, Özgürlük ve gerçek kardeşlik öfke, kin ve nefrete yenik düştükçe bir düşülkeye dönüşür Düş Ülkesi imgelemde. Çünkü yalnızca “İmgelem atlasının sınırları yok”tur. Bu yüzden
Acısı anlatılmayan binlerce kadın
yürür orada
sıyrılıp yılların yasından
ve gerçeklik coğrafyasından
düşler ülkesine
Yürür orada
adım
adım
acısı anlatılmayan binlerce kadın.
“Yürü orada” der Karabay “düşler ülkesindesin yürüdükçe/ yürüdükçe düşlerin gerçekleştiği yerdesin”
Çocuk olur da kadın olmaz mı? Ancak mutsuzdur Karabay’ın kadınları da ülkeleri gibi. Gündelikçi “kadın/ Acının sözcüğü”dür “yeryüzünde”. Kağıttan Gemi şiirinde ise “üstüne yaşamın serdiği perdeyle/ ge”rer “ipi kadın, inceldiği yere/ acısını as”ar ve bakar “üstünden/perdenin”[1]
Sonra Bir Gün “derken aşk girer araya” Karabay’ın hayatında. Hemen hemen bütün müntehir şairlerin hayatında olduğu gibi güzel; korkunç ve geri dönüşü olmayan aşktır bu. Bu umutsuz aşk izleği de geride bıraksa bıraksa hiçlik bırakan cinstendir. Şair ülkesiyse, aşk şiirinde de ülkesinin acılarının kelimeleri olacaktır şairin. Suskunluk Ülkesinde İntilal şiirinde şöyle söz eder bu aşkın başlangıcından: “Önce gözaltına alındım/ -gözlerinin altına-“; “Çünkü aşk/dinmez bir yağmur /ve yasa dinlemez bir halktır” Yenik Bir Aşk Öyküsü’nde.
Kaldırıp düşler sokağına çıkma yasağını
dinle kalbimin gürültüsünü
-Ne dize gelirim
ne dizesiz bir yere-
der Karabay aşık olduğu kadına ve şöyle yazar Kuytuda Unutulan şiirinde:
Ve seni düşünürüm.Sen ki bir güneş gibi kaçar-
sın, aşkın takviminde adın yazılı, ikliminde tu-
fansın.
Gitme sensiz kalıyorum
sessizce bir hiç kalıyorum
Artık ne biriktirdiğim özlemler kalır çekme-
cemde, ne de özlenecek bir çekmece kalır
geride
(…)
Gitme!
gitmek bu mevsimde erken ölmektir
ve hala göçmenken kuşlar, bana düşen
beklemektir!
beklemektir!
Oysa ayrılık kaçınılmazdır ve gidecektir kadın. Sonra Bir Gün “ayrılık başlar”. “aşktır özlemek” artık. “Belki artık bir nehir deltasını özler,/ bir yaprak güzünü,/ bir yağmur yeryüzünü” ve şair onlar gibi ben de “Seni özlerim” der. “aşk taammüden telef”tir; kadın ise Uçarı Bir Umarsızlık’tır ve “Şimdi bensiz dalgalanır saçların,deniz den- /gesiz” diyen şairin “Sen tarihin destanlar memesinden/ yenilgiler emzir bana” olacaktır giden sevgiliye son sözleri Yenik Bir Aşk Öyküsü’nde. Bir Yara Bandı yapıştırır kanayan yaralarına Karabay; şairin kaderi yalnızlıktır:
Denizlerin en durgun mevsiminde bir körfezim
ve hala dalgalıdır kıyılarım. Karasularımda bir
yelkenlidir aşk, sarsılır ama batmaz. Ve bir güver-
tedir aşklarım.
ve Üzüntü. Çünkü dedesinin de dediği gibi “üzgün şarap olur kara üzümden”.
Trafik’te “hangi tarafa geçse” “karşıda kal”mıştır Karabay. Suskunluk Ülkesinde İhtilaldir.
Biriktirdim kendimi mısra oldum
biriktirdim
kıta,
topladım
şiir oldum.
çıktım suskunluktan ve çığlıkta
kayboldum.
Sezilir ki önce aşk öldürmüştür şairi Yenik Bir Aşk Öyküsü’nde: “en acımasız yanıdır tarihin/ imge soykırımında bir şiir emekçisinin ölümü”. Bu henüz imgesel bir ölümdür ama asıl ölüm Uçarı Bir Umarsızlık’taki reçetede gizlidir ve “Reçetemde felsefe yazıyor. Elveda” der Karabay. Çünkü “herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama” katlanmamaktır bu felsefenin özü. Sonunda o kadar katlanamaz ki yaşama şair karar verdiği tarihi bile bekleyemez intihar etmek için. Sonra Bir Gün “şarkıları” “öksüz,/ şiirleri” “yarım kalır”. Böylece Suskunluk Ülkesinde İhtilal sona erer:
Açtım gözlerimi: Sıkıyönetim
sıkıya yönelir tim
ve hürriyete vurur
kurur gözlerimden düşen bir yaş masamda
hiç ölmemeliyim çok yaşamasamda.
Evet, çok yaşamamışsa da hiç ölmeyecektir artık ne Karabay ne Çiçek ne Kaan ne de başka şairler.
Bu defa devam etmemek üzere…
SON
Barış K.
19.08.2015
[1] Agy s. 32