Şu Kaan İnce’nin ismine ilk defa rasladığım internet sayfasına dönelim, hani şu Vikipedideki. Şimdi tekrar bakıyorum intihar etmiş başka hangi şairler var Kaan İnce dışında diye. Attila József (Şiirlerini genelde Özdemir İnce’nin çevirdiğini bildiğim; okuduysam Cumhuriyet kitap ekindeki Cevat Çapan’ın çevirilerinden okumuş olabileceğim yanlış bilmiyorsam ‘solcu’ bir şair), Christoph Friedrich Heinle (İsmi hiç tanıdık değil. Sanırım bu metinle uğraşırken onunla ilgili kısmı da okumalıyım.), Samuel Taylor Coleridge (Romantizm akımının öncülerindendi yanlış hatırlamıyorsam), Georg Trakl (Gene ismi tanıdık gelmeyen bir şair), Kostas Karyotakis (İsmi tanıdık gelmeyen bir şair daha), Comte de Lautréamont (Hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki burada hiç girmeyelim), Marcus Annaeus Lucanus (Epey bir eskilerden herhalde), Vladimir Mayakovski (onu anınca akla hemen Yesenin de geliyor. Ortak kaderi paylaşan bu iki şair hakkında mutlaka bir sürü yazı belki romanlar yazılmıştır. Belki onlarla ilgili filmler de vardır da ben bilmiyorumdur.), Gérard de Nerval (Fransız Şiirinin öncülerinden. Bir ara kitaplara çok para harcadıktan sonra artık yalnızca kütüphanede bulabildiğim kitapları okumaya karar verdiğimden ötürü sadece Doğuya Seyahat’ini okuyabildim.), Nilgün Marmara (Burada Kaan İnce dışında adı olan ikinci Türk Şair. Hiçbir kitabını okumadım; çünkü ne yalan söyleyim iflah olmaz bir cinsiyetçiyim edebiyat konusunda. Elime bir şekilde geçmedikçe okumam kadın yazarları. Sanırım bunun sebebi lisede bize ders için okuttukları Nazlı Eray ve Buket Uzuner’in sırılsıklam gösterişçi duygularla yüklü, buram buram elitizm kokan o kötü kitaplar olsa gerek. Sonra daha bir çok kadın yazarla ve nihayet Elif Şafak’la bu edebiyat cinsiyetçiliğim kemikleşti maalesef. Bir çok kötü edebiyatçının yazdıklarında kör gözüne parmak kendileriyle ilgili verdikleri ‘ben iyi bir insanım’ mesajı kadın yazarlarda daha çok görülüyor galiba. Bu arada bir çok iyi kadın yazarı da es geçtiğimin farkındayım. Ama ne yapalım önyargım oluşmuş bir kere hele bir de Elif Şafak faciasından sonra), Paul Celan (bir bakmak lazım), Sylvia Plath (Çok duyup hiç okumadıklarımdan), Qu Yuan (Kesinlikle okumalı bir ara. Ezra Pound’un Cathay’ından sonra uzak doğulu şairlerin o yalın, samimi ve incelikli şiir anlayışı beni epey etkilemişti.), Kay Sage (Duymamıştım), Anne Sexton, Galaktion Tabidze (Duymadığım biri daha), Peyo Yavorov( ?), Sergey Yesenin (İntiharını bir başyapıtla taçlandıran Yesenin: “… / Elveda dostum, el sıkışmadan/ Sessizce.. Ne keder ne tasa gerek:/ Ölmek yeni bir şey değildir bu dünyada/ Ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek.” Bu dizeler bana yakın zaman önce şöhretin zirvesinde duygularına yenilen muhteşem şarkıcı Amy Winehouse’u hatırlatıyor nedense). Şimdi yatacağım; oğlumla uyuyacağız.
Barış K.
18.04.2015