Anasayfa > Books / Kargakara > Taşlar, Yinelemeler, Parmaklıklar; Yannis Ritsos

Taşlar, Yinelemeler, Parmaklıklar; Yannis Ritsos

“(…) İlk dizelerini onsekizinde yazan, bunun yanı sıra resim ve müzikle de ilgilenen ozan, inatçı bir direnişle şiir yazmayı sürdürdü. Yazmaya başladığı sıralar edindiği çalışma disiplini, onun kişiliğini belirleyen etken ve niteliklerden biri oldu yaşamı boyunca. Şiir onun için bir boşalmadan, bir kurtuluştan daha çok varlığının tek amacıydı sanki. (…)

ÖZDEMİR İNCE
Ankara, 5 Ekim 1977”

Taşlar, Yinelemeler, Parmaklıklar; Yannis Ritsos, Çev: Özdemir İnce, Cem Yay., İstanbul, 1978, s. 5, 6

Elinizdeki kitaptaki şiirler Fransızcadan çevrildiği için, Yunancalarıyla karşılaştırılıp aslına uygunluk, sözcük seçimi, dize yapısı, vb., bakımlardan denetlenmeleri gerekiyordu. Bu yorucu işi, iki üç kez tekrarlanan titiz bir çalışmayla gerçekleştiren Doç. Dr. İoanna Kuçuradi’ye teşekkür etmek isteriz. Çevirilerdeki büyük payını yadsımak olanaksız.

Ö.İ.”

agy s. 12

KABUL EDİLMEYEN ADAM

Yavaş yavaş çekildi aramızdan, biraz üzüntülüymüş gibi,
tuhaf bir şekilde dinginlik içinde, bulmuş gibi
büyük, dile getirilmez bir şey – başsız bir heykel, bir yıldız, bir doğru,
son ve biricik doğru; – hangisini? – Ona sorduk. O
konuşmadı, sanki öğrenemeyeceğimizi ne de öğrenmek isteyeceğimizi
biliyormuş gibi.
İlk taşı
biz attık ona, dostları. Düşmanlarının canına minnet. Duruşmada
sordular ona, bir daha sordular. Tek sözcük çıkmadı ağzından. O zaman başkan
hızla çaldı zili, bağırdı, öfkelendi; sessizlik olsun diye,
sanığın sessizliği duyulmasın. Oy birliğiyle verildi yargı.
Teker teker geri döndük ve alnımızı duvara dayadık.

24. v. 68″

agy s. 20

“(…) konuştu yaşlı adam:­
Ah -dedi- gözler arındıkça hiçbir şey göremez olursun,.
dedikleri gibi hiçi görürsün – kireç, güm,ş, yel, tuz –
eve giriyorsun; – ne sandalye, ne yatak; – toprağa oturuyorsun;
küçük örümcekler geziniyor saçlarında, giysilerinde, ağzında.

5. VI. 68”

agy s. 24

“(…)
Herşey (en bizim olan işlerimiz bile) gıyabımızda yapılıyor,
bir başvurma, bir savunma, bir hesap verme,
hiç olmazsa biçimsel bir karşı çıkma olanağı tanımadan.
Kağıtlarımız, kitaplarımız ateşe verildi
ve çöplüklere atıldı yurdumuzun onuru. Ve eğer izin verilseydi göstermeye
eski bir dostumuzu tanık olarak – o kabul etmezdi tanıklığı, korkarak
uğradığımız belalara uğramaktan – haklıydı adam! Bunun için
iyi burası, – belki de doğayla yeni bir ilişki kurabiliriz
bakarak tellerin arasından bir parça denize, taşlara, otlara,
ya da gün batımında bir buluta, derin bir buluta, mor ve duygulanmış. (…)”

agy s. 41

VE BUNLARI ANLATARAK

İnsanlar, fikirler, sözcükler öylesine düştüler ki, ilgilenmiyoruz artık
(…)”

agy s. 42

“(…) Ve o zaman
anladılar ki yalnızlıklarıdır biricik özgürlükleri, ama o da
(gözle görülmese de) korunmasızdır, yaralanabilir, binlerce tuzak ortasında, yapayalnız.

4. IV. 68”

agy s. 48

SEPTERİA VE DAPHNEPHORİA

Bu yıl artık burada kalacağız, dedik. Artık yeter. Ne aptalca çıkışlardı onlar.
İnsanın tek bilgeliği: yalnızlık. (…)”

agy s. 56

“(…) «Yazgı, –diye haykınrdı
aynıdır hem tanrılar hem de ölümlüler için. Bu yüzden,
haksızdır öfken, Thoas. Ve sizlere, iyi yolculuklar.» (…)”

agy s. 60

PHARES’TEKİ HAYATIMIZ

Boşinançlı yaptı bizi başımıza gelen bunca bela –
dlkkat ederiz gölgelerine kuşların, yapr<.ıkların,
duyulmaz seslere kulak kabartıp geri geri gideriz,
tapınağa gireriz, geç saatte akşamüstü, basarak ayak uçlarımıza,
günnük yakarız ocakta, kandillere yağ kjyarız,
sunağa bırakırız bakır paramızı,
yaklaşıp kulağına tanrının sorarız fısıltıyla:
«ne zaman?», «nereden?», «ne ile?». Sonra hemen
tıkarız iyice kulaklarımızı, gideriz. Agora’nın
dışına varınca, birden açarız kulaklarımızı –
gönderdiği yanıttır tanrının bize ulaşan ilk sözcük.
(…)
İşte, sözün kısası, böyle harcıyoruz Phares ‘te hayatımızı
bomboş agora ile şom ağızlı kehanet yerleri arasında.

17. VI. 69″

agy s. 64

“(…) O,
başkasının giysileri içinde, ne konuşuyor ne de gülüyor artık
görünmesin diye dişleri arasında (uyku saatlerinde bile)
sıkı sıkıya tuttuğu son meteliği (elinde kalan tek şey)
çıplak, ışıldayan, kandırılmaz: ölümünü.

7. XI. 68”

agy s. 69

UYKUYU CANLANDIRMA

Geceleri, kocaman sıva parçaları düşüyordu tavandan yatağın üzerine.
Yer yoktu uzanacak. Ayna da kırıktı, o da.
İs içindeydi koridordaki alçı heykel. Sevişmek şöyle dursun,
ona dokunamazdın bile, – kara izler vardı
baldırlarda, dizlerde, dudaklarda, avuçlarda. Aylardır kesmişlerdi
suyu, telefonu, elektriği. Mermer masası üzerinde mutfağın,
sigara izmaritlerinin yanında, çürüyordu kocaman iki marul.

5. II. 69″

agy s. 77

KISA BİR GÖZDEN GEÇİRME

Gazeteler: başlıklar, ölümler, doğumlar, savaşlar, ölümler, evlenmeler –
geçen yıl da okumuştuk bunları. (…)
(…)
(…)«Kara bir delik, diyorlar,
kara bir deliktir dünya. » (…)”

agy s. 78

BEŞ KOLLU YILDIZ

Nice nice şeyler, yıllar yıllar arasında, özellikle bizim ve yabancıymışcasına
bekliyorlar sessizce şiire geçmek için, güzel, arınmış,
(bu gösterişsiz şeyler, kemirgen, bilinmemiş, yıpranmış,
bizi bunca yıpratmış şeyler ve unutulmuş, bağışlanmış) . Birden
içlerinden biri kopup gelir dipten, kapalı, gururlu, etli ağzıyla,
alnında yaldızlı beşkollu ölümsüzlüğün. Kaldırır
öpülmemiş elini ve kutsar günahı, boşunalığı, pişmanlığı,
bilinmiyeni ve kederini tüm yaşamın, tüm ölümün .

15. II. 69″

agy s. 86

VASİYET

Şiire, aşka, ölüme inanıyorum, dedi,
işte bu yüzden inanıyorum ölümsüzlüğe. Bir dize yazıyorum.
dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya var.
(…)”

agy s. 89

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.