Seyyid Nesimi’den Etkilenimler (ve CONFUSED)
Ezelden beri gelen sır aşikar oldu
Coştu deli gönül
Arif nasıl sussun bundan böyle
Nakışından tanındı nakkaş
Zehir panzehir oldu
Mutlak Tanrı oldu yer ve gök
Tef de, saz da ney de Enel Hak der oldu
Maşuk ile aşık bir oldu
Ne vücud fani ne Tanrı baki artık
Her damla ulu deniz oldu
Her zerre Mesih-i Meryem oldu
Taş ve çamur gül oldu
Şirin Ferhad ve Hüsrev oldu
İman ve küfür bir oldu
Acı ve tatlı bir oldu
Can ile ten bir oldu
Din ve felsefe bir oldu
Tanrıdan başka ne var ise yok oldu
Her ne var ise Tanrı oldu
Ve böylece Tanrının ayrılığı da yok oldu
Kim ki denize daldı deniz oldu
Basiretin varsa bak da gör
Gör Tanrıyı ki Tanrılıktan olma
Tanrının ol deyişinin tek nedeni sensin
Hem mühür hem de ferman benim elimde işte
Benim artık bugün Süleyman
İşte asa elimde benim Musa
Tanrı’dan ezeli kılıç belimde…
Hep aynı karanlık ve bulanık su akar yeraltında, dizelerde. Öyle bir vizyondur ki bu satır aralarında gözün hiçbir zaman ele geçiremediği yalnızca ölümü yakamozlaştırır, yalnızca ölümü öğütler, başkaldırıyı, umutsuzluğu. Sürekli yalımlanan öyle bir alevdir ki bu sözler, fısıltılar asla tamamını duyamazsın; duysan bile aklında tutamazsın. Ama güzel olsalar da doğru olsalar da bütün bu dizeler haklı bile değildirler. Kahramanlığın kendini beğenmişliği; evrenin merkezinin küstahlığı sinmiştir seslerine.
Benim lanetlenmiş peygamberlerimin hepsinin son sığınağıdır Enel Hak ve hep kendini haklı çıkaran “Biz kötü değildik; Kötü bir dünyaya doğduk meseli”. “Utançtan yaratıldı yerle yeksan olmanın estetiği”
Hiçliktir bu kahramanlığın cenneti ki her kahraman mutlak kazanandır ölse de öldürülse de bu ölüm estetiğinde. Varkalımın, başeğmenin ve mütevazi kabullenişin karşısında hep hilelidir başkaldırının ve kahramanlığın zarları. Bu yüzden ben hep CONFUSED yeniden ve yeniden.
Belki de sevgisizliğin; bir Mecnun olamayışın sinirsel tezahürüdür şiire dönüşümün ifade edilemezliği ve Tanrılarla sevişme aldatmacası. Belki bütün yazdıklarımın arkasındadır ZAVALLILIK, DÜŞKÜNLÜK, YENİLMEK (kaybetmek değil. Çünkü kaybetmek bir defaya mahsustur. Yenilense yenilmiştir. “Ruhu diz çökmüştür/ ne kadar dik durursa dursun” UTANÇ ise hep SHAME on me.
Ama yine de işaretler var; izler var. Şiir olsun diye değil orada öylece dokunacak kadar varlar taşların canlanmasının saçmalığı gibi; taşlardan doğanların kendilerine anlam biçmesi gibi; Şizofreni ve Apollon arasında evrimin yan etkisi bir hastalığa yakın bir yerde okunaksız bir tablet gibi.
“Ya hakikat Ya ölüm!” diye haykırdı Paşa lejyonerlere ve asker kaçaklarına. Oysa yüzyıllarca yaşayan intiharperestlerin çağı bu ve ölüm emri veren korkakların. “Çün ölüm korkunç/ yaşamak ise pek iğrenç!” Pornografik bir çağ. Çünkü yanılanların en büyük zevk organı olmuştur zihinleri. UYUŞTURUCU (Nedir ki imgesi?) çağı. UYARICI (Nedir ki imgesi) çağı. Kararsızlık ki geçirilebilir mi? Bil…
İmgeler ne işe yarar, sözler bir insana ne yapar diye sorma! Musa’yı dehşet içinde bırakan dağın parçalanışını düşün! Dağ neye işaretti ki bazen söz de parçalanır. Sorduğuna pişman olur Musa ve bazen ummadığı kadar kahredici bir cevabı bulup mahvolur insan!
Barış K.
20. 11. 2015 Karaman