Anasayfa > Books / Kargakara > İbrahimi Anlatı (9)

İbrahimi Anlatı (9)

İmdi tekrar Matta’dan İsa’nın hayatını aktarmaya dönelim. İsa’nın doğumundan kısa süre sonra doğudan Yeruşalim’e gelen müneccimler, “Yahudilerin Kralı doğan zat nerededir? Çünkü onun yıldızını şarkta gördük, ve ona secde kılmağa geldik” (Matta 2:2) derler. Bunu duyan Kral Hirodes[1] başkâhinleri ve yazıcıları toplayarak Mesih’in nerede doğacağını onlara sorar. Onlar da Yahudiye Beytlehem’inde doğacağını çünkü Mika’da öyle yazılı olduğunu söylerler:

“Ve sen, ey Beytlehem, Yahuda diyarı,

Yahuda reisleri arasında hiç de en küçüğü değilsin;

Zira kavmım İsrail’i güdecek olan reis senden çıkacaktır”[2] (Matta 2:7).

Bunun üzerine Hirodes müneccimlere Beytlehem’e gitmeleri için izin verir ve Mesih’i bulduklarında kendisine de haber vermelerini söyler, ki o da gidip secde kılsın. Yola çıkan müneccimler bahsi geçen yıldızı takip ederek Meryem’in evine kadar varırlar ve yıldız Meryem’in evinin üzerinde durur. Eve giren müneccimler İsa’yı görüp ona secde eder ve hediyeler verirler. Daha sonra da rüyalarında Hirodes’in yanına dönmemeleri konusunda uyarıldıkları için başka bir yoldan memleketlerine giderler. Onlar gittikten sonra Yusuf’un rüyasına giren Rabbin meleği ona Meryem ile çocuğunu alıp Mısır’a kaçması ve o söylemeden de geri gelmemesi gerektiğini; çünkü Kral Hirodes’in çocuğu öldürmek için onu arayacağını söyler. Yusuf uyanınca hemen o gece Meryem’i ve çocuğu da alarak Mısır’a kaçar. Müneccimler tarafında aldatıldığını öğrenen Hirodes, Beytlehem’de iki yaşında ve daha küçük olan bütün çocukları öldürtür.[3] Böylece Matta’ya göre Yeremya kitabındaki şu sözler yerine gelmiştir:

“Ramada bir ses işitildi,

Ağlayış ve çok figan;

Çocukları için ağlıyan Rahel teselli edilmek istemez,

Çünkü onlar yok” (Matta 2:19).[4]

Hirodes öldükten sonra Rabbin meleği yine Yusuf’un rüyasına girer ve artık İsrail’e gitmesini çünkü çocuğu öldürmek isteyenlerin öldüğünü söyler, “ki, peygamber vasıtası ile: ‘Oğlumu Mısır’dan çağırdım,’[5] diye Rabbin söylediği söz yerine gelsin” (Matta 2:15). Böylece Yusuf, Meryem ve çocuğuyla tekrar İsrail’e döner. Fakat Hirodes’in yerine Arhelaos’un kral olduğunu öğrenince korkar ve Galile taraflarında Nasıra şehrine yerleşir. O sıralarda

 “İşaya peygamber tarafından:

‘Çölde çağıranın sesi:

Rabbin yolunu hazırlayın,

Onun yollarını düz edin,’ diye kendisi için söylenmiş olan”[6] Vaftizci Yahya göklerin krallığının yakın olduğunu vazetmeye başlamıştır. Erden Irmağı’nda Yeruşalim, bütün Yahudiye ve Erden çevresinden gelenleri vaftiz etmektedir. Vaftiz olmak için gelenlere şöyle demektedir: “Gerçi tövbe için su ile ben sizi vaftiz ediyorum; fakat benden sonra gelen, benden daha kuvvetlidir; onun çarıklarını taşımağa ben layık değilim; o sizi Ruhülkudüs ile ve ateş ile vaftiz edecektir. Onun yabası elindedir, ve harman yerini bütün bütün temizleyecektir; buğdayını ambara toplayacak, fakat samanı sönmez ateşle yakacaktır” (Matta 3:11,12). İsa vaftiz olunmak için Yahya’nın yanına gelir. Vaftiz olunduktan sonra gökler açılır, Allah’ın ruhu güvercin olarak üzerine gelir ve Gökten Rabbin sesi işitilir: “Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım” (Matta 3:17). Sonra Tanrı İsa’yı Şeytan tarafından denenmek üzere çöle gönderir. Kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra Şeytan, ona, “Eğer sen Allah’ın oğlu isen, söyle bu taşlar ekmek olsun” (Matta 4:3) der. İsa da ona, “ ‘İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, fakat Allah’ın ağzından çıkan her sözle yaşar,’[7] diye yazılmıştır” (Matta 4:4) diye cevap verir. Bunun üzerine Şeytan, İsa’yı Kudüs’e Kutsal Tapınağın kulesinin üzerine götürüp koyar ve “Eğer sen Allah’ın oğlu isen, kendini aşağı at; çünkü yazılmıştır:

‘Meleklerine senin için emredecek;’ ve,

‘Ayağını bir taşa çarpmıyasın diye,

Elleri üzerinde seni taşıyacaklar’ ”[8] (Matta 4:6) der. İsa da “‘Sen Allah’ın Rabbi denemiyeceksin,’[9] diye yazılmıştır” (Matta 4:8) diye cevap verir. Nihayet Şeytan, İsa’yı yüksek bir dağa götürüp dünyanın bütün ülkelerini ve zenginliklerini göstererek eğer kendisine tapınırsa bütün bunları ona vereceğini söyler. Bunun üzerine İsa, “Çekil, Şeytan,” der “çünkü: ‘Rab Allah’ına tapınacak ve yalnız ona kulluk edeceksin,’[10] diye yazılmıştır” (Matta 4:11). Böylece Şeytan ile İsa arasındaki Tanah’a atıfta bulunma yarışı bir nihayete erer ve Şeytan İsa’yı bırakır. Yahya’nın tutuklandığını öğrenen İsa tekrar Galile’ye döner.

“Ve Nasırayı bırakarak, Zebulun ve Naftali sınırlarında deniz kıyısında olan Kefernahuma gelip oturdu; ta ki, İşaya peygamber vastası ile:

‘Zebulun diyarı ve Naftali diyarı,

Erdenin ötesinde, deniz tarafı,

Milletlerin Galilesi,

Karanlıkta oturan kavm,

Büyük bir ışık gördü;

Ve ölüm diyarında ve gölgesinde oturanlara ışık doğdu,’[11]

diye söylenmiş olan söz yerine gelsin” (Matta 15,16).

Artık İsa da göklerin hükümranlığını vazetmeye ve ilk havarilerini de toplamaya başlar. Bu ilk havariler Galile sahilinde rastladığı balıkçılar olur; bunlar da Petrus denilen Simun ve kardeşi Andreas ile Zebedi ve onun oğulları olan Yakup ve kardeşi Yuhan-na’dır. İsa vazederek ve her türlü hastalığı iyi ederek Galile’de gezmektedir. Ünü bütün Suriye’ye yayılmış, kalabalıklar etrafında toplanmaya başlamıştır. İsa şakirtleriyle dağa çıkıp onlara öğretisini anlatmaya başlar, ki bana kalırsa burada Yahudi Şeriatı’nda kırılmalara yol açacak söylemlerde de bulunmaya başlayacaktır. “Ne mutlu halim (sabırlı) olanlara; çünkü onlar yeri miras alacaklar” (Matta 5:5) gibi sözlerle başlayan söylevin devamında İsa, her ne kadar, “Sanmayın ki, ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmağa değil, fakat tamam etmeğe geldim. Çünkü doğrusu size derim: Gök ve yer geçip gitmeden, her şey vaki oluncaya kadar, şeriatten en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır” (Matta 5:17,18) dese de söylevin ilerleyen kısmında şeriatın kurallarını değiştirmeye (zorlaştırmak ya da kolaylaştırmak suretiyle) yönelik sözler sarf edecektir[12]“ ‘Kim karısını boşarsa, ona boş kâğıdını versin,’[13]denilmiştir. Fakat ben size derim ki, zinadan başka sebeple karısını boşayan adam onu zaniye eder; ve kim boşanmış kadınla evlenirse, zina eder.

Ve yine, eski zaman adamlarına: ‘Yalan yere and etmiyeceksin, ve andlarını Rabbe ödiyeceksin,’[14] denildiğini işittiniz.

Fakat ben size derim: Hiç and etmeyin; ne gök üzerine, çünkü o Allah’ın katıdır; ne yer üzerine, çünkü onun ayaklarının basamağıdır; ne de Yeruşalim üzerine, çünkü o, büyük Kralın şehridir” (Matta 31-35). “ ‘Göz yerine göz, diş yerine diş’[15] denildiğini iştiniz. Fakat ben size derim: Kötüye karşı koma; ve senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir” (Matta 38,39). “‘Sen komşunu sevecek’[16] ve düşmanından nefret edeceksin, denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Düşmanlarınızı sevin, ve size eza edenler için dua edin ki, siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız; zira o, güneşini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur; ve Salih olanlar ile olmıyanların üzerine yağmur yağdırır” (Matta 43-45).

İsa bu söylevinde ibadetleri Tanrı için değil gösteriş için yapanları kınayan ifadelerde bulunur, ki bu eleştiriler bugünün sözde dindarları için geçerliliğini koruduğu için alıntılamadan edemeyeceğim: “İmdi sen sadaka verdiğin zaman, ikiyüzlü adamların insanlardan hürmet görmek için, havralarda ve sokaklarda yaptıkları gibi; önünde boru öttürme” (Matta 6:2). “Dua ettiğiniz zaman da ikiyüzlü gibi olmayın; çünkü insanlar kendilerini görsünler diye, havralarda ve köşe başlarında durup dua etmeği severler. Doğrusu size derim: Onlar karşılıklarını aldılar. Fakat sen dua ettiğin zaman, kendi iç odana gir, ve kapını kapıyarak gizlide olan Babana dua et; gizlide olan Baban sana ödiyecektir. Dua ederken putperestlerin ettiği gibi boş tekrarlar yapmayın; zira onlar sanırlar ki, çok söylemelerile işitilecekler” (Matta 6:7). “Ve oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın; zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsünler diye suratlarını asarlar” (Matta 6:16).

Yine bu söylevde İsa bütün milletlere değil yalnızca Yahudilere hitap ettiğini düşündüren bir ifadede bulunur: “İmdi: Ne yiyeceğiz? Yahut: Ne içeceğiz? Yahut: Ne giyeceğiz? diye kaygı çekmeyin. Çünkü Milletler (İsrail kavmından gayrı olan bütün milletler) bütün bu şeyleri ararlar; çünkü Semavi Babanız bütün bu şeylere muhtaç olduğunuzu bilir” (Matta 6:31,32). Bu ifade zımnen içinde ‘böyle şeyler için diğer milletler kaygılanır; oysa Yahudilerin Rabbi zaten sizin muhtaç olduğunuz şeyleri size verecektir’ anlamını barındırmaktadır. Yani dolayısıyla İsa da kendinden öncekiler gibi Yahudilerin Rabbinin peygamberi olduğunu ve muhatabının Yahudiler olduğunu ima etmektedir böylece.

İsa dağdan inince karşısına çıkan bir cüzamlıyı iyileştirir ve ona: “Sakın kimseye söyleme, ancak git, kendini kâhine göster, ve onlara şehadet için Musa’nın emrettiği takdimeyi arzet.”[17] Der ki bu, İsa’nın her ne kadar peygamber de olsa şeriate uygun davranma hassasiyetinden kaynaklanmaktadır. Daha öncesinde de Yahya’nın itirazına rağmen vaftiz olunma gereği duyması da bu hassasiyetin bir örneğidir.

İsa, Kefernahum’a geldiğinde ilginç bir olay olur. Bir yüzbaşı (muhtemeldir ki Romalıdır) İsa’ya gelip hizmetçisinin hasta olduğunu ve İsa ‘emrederse’ onun iyileşeceğini söyler. Çünkü o bir asker olduğu için kendisinden üstündekilerin emirlerini yerine getirmekte; altındakiler de onun emirlerini yerine getirmektedir; dolayısıyla yüzbaşı zımnen İsa’ya ‘sen hepimizin üzerinde olduğun için herkes senin emirlerine uymak zorundadır ve hizmetçime iyi olmasını emredersen o da iyileşecektir’ demek istemektedir. İsa muhtemelen Yahudi olmayan bu yabancı menşeili yüzbaşının imanından etkilenir ve şöyle der: “Şarktan ve garptan bir çokları gelecekler, ve göklerin melekutunda İbrahim, İshak ve Yakup ile oturacaklar; ve melekutun oğulları dış karanlığa atılacaklar; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacak” (Matta 8:11,12). Bu ifadelerde Yahudilere kendileri göksel hükümranlığın gerçek mirasçıları oldukları halde bu mirasa diğer milletlerin konacağı, kendilerinin de bundan mahrum kalacakları öngörüsünde bulunulmaktadır.

İsa Petrus’un evine gelir ve Petrus’un sıtmalı kaynanasını iyileştirir. Bunu üzerine pek çok hasta ve cine tutulmuş kişi bu eve gelecek, İsa tarafından şifaya kavuşturulacaktır. Böylece “Bizim zayıflıklarımızı kendi aldı, ve hastalıklarımızı yüklendi”[18] (Matta 8:17) sözü yerine gelmiştir.

İsa daha sonra şakirtleriyle beraber kayıkla karşı yakaya Gadarinilerin memleketine gider. Burada cine tutulmuş iki kişi karşısına çıkar ve yoldan geçmesine izin vermezler. Bunun üzerine İsa onların içindeki cinleri çıkarıp oradaki domuz sürüsüne yollar ve domuzlar uçurumdan aşağı atlarlar. Bunu gören çobanlar şehre kaçarak olayları anlatırlar. Şehre varınca İsa’yı karşılayan ahali şehre girmemesi için ona yalvarırlar. Bunun üzerine İsa tekrar kayığa binerek kendi şehrine gelir. Burada inmeli bir hastayla karşılaşıp ona imanından dolayı günahlarının bağışlandığını söyleyince orada bulunan yazıcılar bunun şeriate aykırı bir küfür olduğunu düşünürler. İsa da bunun üzerine bunu ‘İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama kudreti olduğunu göstermek için yaptığını söyler.

İsa yolda giderken vergi mültezimi Matta’yı görür ve onu da yanına alır. Eve gitmiş sofrada otururken yanına vergi mültezimleri ve günahkârlar gelip otururlar. Bunu gören Ferisiler,[19] İsa’nın şakirtlerine, öğretmenlerinin neden günahkârlarla beraber oturduğunu sorarlar. İsa da onlara asıl hastaların hekime ihtiyacı olduğunu ve gidip, “Ben kurban değil, merhamet isterim”[20] (Matta 9:13) sözünü okumaları gerektiğini söyler. Bunun üzerine Yahya’nın şakirtleri ve Ferisiler kendileri oruç tuttukları halde niçin onun şakirtlerinin oruç tutmadığını sorarlar. Burada İsa Yeni Ahdin iması anlamına gelecek ifadelerde bulunur: “Güvey kendileri ile beraber oldukça düğündekiler yas tutabilirler mi? Fakat güveyin onlardan alınacağı günler gelecektir, ve o zaman oruç tutacaklardır. Ve kimse bir eski esvap üzerine yeni kumaş komaz; zira konulan yama esvaptan koparır ve yırtık daha kötü olur. İnsanlar da yeni şarabı eski tulumlara komazlar; yoksa tulumlar patlar, şarap dökülür ve tulumlar telef olur. Ancak yeni şarabı yeni tulumlara korlar, her ikisi de korunmuş olur” (Matta 9:15-17).

Daha sonra İsa’ya gelen iki kör kendilerini iyileştirmesini isterler. İsa onlara buna kudreti olduğuna inanıp inanmadıklarını sorduğunda enteresan bir biçimde “Evet, Ya Rab” diye cevap verirler. İsa ise bu hitap karşısında herhangi bir itirazda bulunmaz.

İsa şehir ve köylerde vazederek dolaşmaktadır. Neden sonra “İsa on iki şakirdini yanına çağırıp murdar ruhları çıkarmak, her çeşit hastalığı ve her çeşit zayıflığı iyi etmek kudretini onlara” (Matta 10:1) verir. Böylece on iki havari de resullük mertebesine yükselmiş olurlar, ki aralarında İsa’yı ele veren Yahuda İskariyot’da bulunan bu kişiler, “Petrus denilen Simun, ve kardeşi Andreas; Zebedinin oğlu Yakup, ve kardeşi Yuhanna; Filipus ve Bartolomeus; Tomas, ve vergi mültezimi Matta; Alfeus’un oğlu Yakup, ve Taddeus; Gayur Simun”dur (Matta 10:2). İsa onları kendisi gibi peygamberlik etmeğe gönderirken yine kendisinin başka milletlerin değil İsrail’in peygamberi olduğunu ifade eden şu sözleri söyler: “Milletler yoluna gitmeyin, Samiriyelilerin şehirlerinden hiçbirine gitmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına gidin” (Matta 10:5,6). Daha sonra İsa onlara yapmalarını istediği şeyleri açıklar ve başlarına gelecek şeyler için onları uyarır; çünkü kendisine ‘Beelzebul’ diyenler kim bilir onun elçilerine neler diyeceklerdir. Bunun üzerine şakirtleri vazetmek için onun yanından ayrılırlar.

O sırada hapiste olan Yahya her ne hikmetse sanki İsa’yı vaftiz ederken onun Mesih olduğunu bilmezmiş gibi şakirtlerini beklenen kişinin İsa olup olmadığını sormaları için İsa’ya gönderir. İsa’da beklenenin kendisi olduğunun yaptıklarından belli olduğunu söyler ve Yahya’nın kendisinin habercisi olduğunu vazetmeye başlar. Burada Yahya için Malaki’deki malum pasaja gönderme yapar:

“İşte, senin yüzünün önünde habercini gönderiyorum,

Senin önünde senin yolunu hazırlayacaktı” (Matta 11:10).[21]

Sonrasında İsa İsrail’i tövbe etmediği için azarlamaya başlar ve der ki: “Hüküm günü senden ziyade Sodom diyarına kolaylık olacaktır” (Matta 11:24). Yani İsrail o kadar günaha batmıştır ki günahlarından dolayı helak edilen Sodom şehrinden bile kötü bir durumdadır. Burada ayrıca genel Yahudi anlayışında olduğu gibi hüküm günü yargılanacakların bireyler değil milletler olacağının da altı çizilmektedir.

Neden sonra İsa’nın şakirtleri şeriate aykırı olarak acıktıkları için sebt günü başakları koparıp yerler. Bunu gören Ferisiler İsa’ya şakirtlerinin şeriate aykırı davrandığını söylediklerinde İsa onlara yine Tanah’a gönderme yaparak yanıt verir: “Davud’un, acıktığı zaman, kendisile beraber olanlarla ne yaptığını; Allah’ın evine nasıl girdiğini, ve yenilmesi ne kendisine ne de beraberinde olanlara değil, ancak kâhinlere caiz olan huzur ekmeklerini yediğini[22]okumadınız mı?” (Matta 12:4).

İncil’de Davut’la bağlantılı metinlere atıfta bulunulmasının özel bir anlamı vardır. Öncelikle Hıristiyan inancında İsa’nın Eski Ahit’teki simgelerinden (İng. prefiguration) biri sayılır. İsa’nın Davud’un soyundan gelmesi bir yana, Davud Hıristiyanlar için başka sebeplerden dolayı da İsa’yla özdeşleştirilir ve önemlidir. Davud tahta “Tanrı tarafından meshedilerek” gelmiştir ve Tanrı’nın kral olarak seçtiği Davud, inanışa göre kraldan da öte Tanrı’nın oğludur (“Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak…” -2 Samuel 7:14). Ayrıca Tanrı, Davud ile anlaşma yapıp Kudüs merkezli David Hanedanlığını ilelebet korumaya söz vermiştir.[23] İşte nihayet İsa da Tanrı’nın kavmine söz verdiği bu hanedanın mirasçısıdır aynı zamanda.

Burada İsa yine Ferisilere Hoşea 6:6daki ayeti hatırlatır: “Ben kurban değil, merhamet isterim”(Matta 12:7) Hoşea kitabındaki anlam örgüsü içinde Rab tarafında İsrailoğullarına söylenen bu sözün anlamı Tanrı’nın onlardan biçimsel şeri ibadetler ve takdi-meler yerine iyilik yani şeriatin manevi boyutuna önem vermelerini istediğidir. İsa’nın bu ayeti Ferisilerin şeriate dair yüzeysel ve dogmatik tutumlarına karşı tekrarladığı anlaşılmaktadır.

Sonra İsa daha da ileri giderek Ferisilerin havrasına girer ve orada ‘eli kurumuş’ bir adam görür. Tam ona şifa verecekken yine karşısına Ferisiler çıkacak ve ona sebt günü şifa verilmesinin şeriate uygun olmadığını söyleyeceklerdir. İsa buna rağmen bu adamı iyileştirir. Bunun üzerine dışarı çıkan Ferisiler onu öldürmeye karar verirler ama İsa bunu bildiği için oradan kaçar ve ardından bir çok kişi gelir. İsa onlara kendisi hakkında konuşmamalarını söyler. Çünkü İşaya’daki şu sözü yerine gelmelidir:

“İşte benim seçtiğim kulum;

Canımın kendisinden razı olduğu sevgilim;

Ruhumu onun üzerine koyacağım,

Ve milletlere hükmü ilan edecektir.

O uğraşmıyacak; ve bağırmıyacaktır;

Ve kimse meydanlarda onun sesini işitmeyecektir.

Hükmü zafere erişinceye değin,

Ezilmiş kamışı kırmayacak,

Ve tüten fitili söndürmiyecek.

Ve Milletler onun ismine umut edeceklerdir”[24](Matta 12: 18-21).

İsa vazederken yazıcılar ve Ferisiler ondan Mesih olduğunu gösteren bir alamet isterler. İsa onlara Yunus Peygamber’in alametinden başka alamet verilmeyeceğini; Yunus Peygamber’in balığın karnında üç gün üç gece kaldığı gibi kendisinin de toprağın altında üç gün üç gece kalacağını söyler. Bu çarmıha gerildikten üç gün sonra dirileceğine dair bir öngörüdür.

İsa yine bir gün deniz kenarında kayık üzerinde büyük bir kalabalığa vaaz vermektedir. Fakat vaazını mesellerle vermekte yani mecazi bir anlatım kullanmaktadır. Bu yüzden şakirtleri ona neden mesellerle konuştuğunu doğrudan anlatmadığını sorarlar. İsa da böyle yaptığını, böylece İşaya’nın şu sözlerinin yerine geldiğini söyler:

“İşittikçe işiteceksiniz de, hiç anlamıyacaksınız;

Ve gördükçe göreceksiniz de, hiç seçmiyeceksiniz;

Çünkü bu kavmın yüreği kalınlaştı, ve

kulakları ile ağır işittiler,

Gözlerini de kapadılar;

Olmıya ki, gözlerile seçeler,

Ve kulakları ile işiteler,

Yüreklerile de anlıyalar,

Ve tekrar döneler de,

Ben onlara şifa vereyim”[25](Matta 13:14,15).

Metnin biraz daha ilerisinde yine bu konuda atası Davud’dan alıntı yapacaktır:

“Ağzımı mesellerle açacağım,

Dünya kurulalıdan beri gizli olan şeyleri beyan edeceğim.”[26]

İsa böyle mesellerle anlatırken, hüküm günüyle ilgili şu açıklamaları yapar: “İnsanoğlu meleklerini gönderecektir, ve onlar sürç-meğe sebep olan bütün şeyleri, ve fesat işleyenleri onun melekutundan toplayacaklar; ve onları fırın ateşine atacaklar; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır” (Matta 13:41,42). Böylece İbrahimi anlatıya cennet ve cehennem fikri de girmiş olacaktır. Dikkat edilirse kötüler mecazen fırına atılırken iyilerle ilgili bir şey söylenmemektedir. Bundan da cennet halihazırdaki yeryüzünün fesattan temizlenmiş hali olarak düşünülebilir. Bu pasajın ilerisinde İsa bu olacakların zamanını dünyanın sonu diye tanımlar: “Dünyanın sonunda böyle olacaktır; melekler gelip kötüleri Salihlerin arasından ayıracaklar; onları fırın ateşine atacaklar; orada ağlama ve diş gıcırtısı olacaktır”[27] (Matta 13:50). Böylece anlatıya iyiden iyiye dahil olan kıyamet günü fikri Kuran’da da bol bol yer alacaktır.

Anlatının devamında Yahya’nın öldürülüşünün anlatıldığı pasaja geliriz ki burada Yahya’nın neden tutuklandığını da öğrenmiş oluruz. Kral Hirodes’in aynı adla anılan oğlu Hirodes Antipa kardeşi Filipus’un karısı Hirodias’la evlenmek istemiş ama peygamber olarak görüldüğü için halk arasında oldukça itibarlı olduğunu anladığımız Yahya bunun caiz olmadığını söylemiştir. Bunun üzerine Hirodes onu tutuklatmış ama halktan çekindiği için idam ettirememiştir. Hirodes’in doğum gününde Hirodias’ın kızı ortada oynamış ve kızın oynayışından çok etkilenen Hirodes kıza ne isterse vereceğini söylemiştir. Annesi tarafından kışkırtılan kız da zindanda yatan Yahya’nın başını tepside istemiştir. Hirodes bunu yapmayı pek istemese de herkesin içinde söz verdiği için Yahya’nın başını kestirip dilediği gibi tepsi içinde kıza verir. Sonrasında Yahya’nın şakirtleri cesedini alıp gömerler ve İsa’ya olayı haber verirler. İsa bu haberi alınca kayıkla ıssız bir yere çekilir. Durumu öğrenen halk da onun peşi sıra buraya gelir. İsa burada gelenlere şifa dağıtır ve halkı yine mucize eseri beş ekmekle iki balığı bölerek doyurduğu gibi, geriye küfeler dolusu yiyecek kalır. Neden sonra İsa şakirtlerine, kendisi halkı salmadan önce kayıkla karşıya geçmelerini emreder. Kendisi de halkı saldıktan sonra dua etmek için oradaki dağa çıkar. Bu sırada şakirtlerin kayığı fırtınada kalmış; karşıya henüz varamamıştır. İsa denizin üzerinde yürüyerek onlara yaklaşır. Bunu gören şakirtleri onu hayalet sanırlar. İsa her ne kadar korkmamalarını gelenin kendisi olduğunu söylese de Petrus: “Ya Rab, eğer sen isen, suların üzerinde sana gelmemi emret” (Matta 14:28) der. İsa’nın emri üzerine Petrus İsa’ya doğru suların üzerinde yürümeye başlar; fakat şiddetli rüzgâr yüzünden korkuya kapılınca suya batmaya başlar. İsa da onu kurtarır ve “Ey az imanlı, neden şüphe ettin” (Matta 14:31) diye onu azarlayarak kayığa götürür. Bütün bunları gören kayıktaki şakirtler, “Gerçek sen Allah’ın Oğlusun, diye ona” (Matta 14:33) tapınırlar. Matta’nın bu anlatımından İsa’nın bunca mucizelerinden sonra, hatta onlara peygamberlik etme kudreti vermesine ve kendilerinin de İsa’ya Rab diye seslenmelerine rağmen havarilerin hâlâ tam olarak İsa’ya en azından şimdiye kadar güvenemediklerini anlarız ki bu durum Matta İncili’nde daha önce Yahya’nın İsa’yı vaftiz ederken Tanrı’nın sesini işittiği halde zindandayken İsa’nın mesihliğini şakirtlerine teyit ettirmesinde olduğu gibi anlam örgüsüne uymayan çelişkilerden biridir.

Anlatıya kaldığımız yerden devam edersek; İsa ve havarileri Cenesaret’te karaya çıkarlar. Burada da İsa şifa dağıtmaya devam etmektedir ki karşısına yine yazıcılar ve Ferisiler çıkarlar ve yine İsa’ya şakirtlerinin geleneklere uygun davranmamasından dolayı yakınırlar; çünkü şakirtler ekmek yedikleri zaman ellerini yıkamıyorlardır. Bunun üzerine İsa bu suçlamaya önce karşı suçlamayla karşılık verir: “Siz de niçin kendi ananeniz ile Allah’ın emrini bozuyorsunuz? Zira Allah dedi: ‘Babana ve anana hürmet et,’[28] ve: ‘Babaya yahut anaya kötü söyliyen mutlaka öldürülsün.’[29] Fakat siz diyorsunuz: Kim babasına yahut anasına: Benden sana faide olacak şey vakfedilmiştir, derse, babasına hürmet etmiyecektir, Ve siz ananeniz ile Allah’ın sözünü bozmuş oldunuz. Ey ikiyüzlüler![30]

İşaya:

‘Bu kavm dudakları ile beni sayarlar,

Fakat onların yüreği benden uzaktır.

Ve talimat olarak insan emirlerini öğretip,

Boş yere bana taparlar,’[31]

Diye sizin için iyi peygamberlik etmiştir” (Matta 15:3-9).

Sonra bu sözlerine gücenen Ferisilere şakirtlerinin neden ellerini yıkamadan ekmek yemediklerini yine mecazi bir biçimde açıklar. İnsanı kirleten şey yeyip içtiği değil söylediği sözlerdir. Çünkü onlar yürekten gelmektedir; kötü düşünceler, cinayetler, zinalar vb gibi. Dolayısıyla, “İnsanı kirleten şeyler bunlardır; fakat yıkanmamış ellerle yemek insanı kirletmez” (Matta 15: 20). Burada da İsa’nın şekilci ve yüzeysel dini inanış biçimi yüzünden Ferisiler’le karşı karşıya geldiğini görmekteyiz.

İsa buradan Sur ve Sayda taraflarına gider. Burada kızı cine tutulmuş bir Kenan’lı kadın kendisinden yardım isteyince İsa yine kendisinin bir Yahudi peygamberi olduğunu ifade eden şu sözleri söyler: “Ben İsrail evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim” (Matta 15:24). Bunun üzerine Kenanlı kadın her ne kadar İsrail evinden olmasa da bir Kenanlı olarak kendini evin dışındaki köpeğe benzetir ve köpeklerin de evdeki yemeğin kırıntılarından yiyebileceğini söyler. Böylece İsa imanının büyük olduğunu gördüğü kadının dileğini yerine getirir. Peki nedir kadının iman ettiği şey? Rabbin İsrail’in Rabbi olduğu ve diğer milletlerin sırf Yahudilerin yüzü suyu hürmetine onun inayetinden faydalanabileceğidir ki bir sonraki pasajda İsa, Galile Denizi kıyısında bir dağa çıktığında onunla beraber gelen halk “İsrail’in Allah’ına” hamdedeceklerdir (Matta 15:31). İsa burada da tipik mucizesini göstererek kendisini üç gündür aç bir şekilde takip eden binlerce insanı birkaç ekmek ve balığı bölerek doyurur. Sonra halkı salıverip kayıkla Magadan sınırına gelir. Burada kendisinin peygamber olduğuna dair alamet isteyen Ferisilere Sadukiler[32] de katılacaklardır. İsa Yunus Peygamber örneğini verdikten sonra buradan da ayrılır. “Ve İsa, Filipus Kayseriyesi taraflarına geldiği zaman, kendi şakirtlerinden sordu: Halkın dediğine göre İnsanoğlu kimdir? Ve onlar dediler: Bazıları Vaftizci Yahya, başkaları İlya, başkaları da Yeremya, yahut peygamberlerden biridir diyorlar. İsa onlara dedi: Ya siz, ben kimim dersiniz? Simun Petrus cevap verip dedi: Sen hay olan Allah’ın Oğlu, Mesihsin. Ve İsa cevap vererek ona dedi: Ne mutlusun, ey Yunus oğlu Simun, çünkü bunu sana açan et ve kan değil, göklerde olan Babamdır. Ben de sana derim ki: Sen Petrus’sun, ve ben bu kayanın üzerine kuracağım; ve ölüler diyarı onu yenmiye-cektir” (Matta 16:13-18). İşte bu sözlerdir ki tam anlamıyla Pet-rus’u Petrus yapacaktır. Öyle ki esas adı Simun olan Petrus’un Petrus adı bile buradan kaynaklanacaktır.[33] Ama esas önemlisi Katolik Kilisesi’nin ve hatta Şiilerin Petrus’u İsa’nın varisi olarak görmesinin dayanaklarından biri de bu pasajdır. İsa’nın ölümünden sonra Hıristiyanlar sımsıkı şekilde onun etrafında kenetleneceklerdir. Hatta anlatının devamında önemli bir yere sahip olacak olan Pavlus’un da anlatıya dahil olması onun aracılığıyla olacaktır. Bir gün Pavlus, Barnabas’ın himayesinde Petrus’a gelerek Kilise’ye katılmak istediğini söyleyip gördüğü vizyonlardan bahsedecek ve her ne kadar günahkâr olsa da döndüğünü söyleyen kişiye şans tanımak gerektiğine inanan Petrus ona bu fırsatı tanıyacaktır.

İmdi anlatıya Matta İncili’nde kaldığımız yerden devam edelim. İsa burada havarilerine kendisinin Mesih olduğunu kimseye söylememelerini tembihler ve kendisinin öldürüleceği ve üç gün sonra dirileceğini söyler. Bundan altı gün sonra yanına havarilerden yalnızca Petrus, Yakup ve Yuhanna’yı alarak yüksek bir dağa çıkar. Burada İsa’nın sureti değişir ve anlatıma göre güneş gibi parlamaya başlar. Sonra Musa ve İlya gelirler ve İsa’yla konuşmaya başlarlar. Ardından üzerlerine ışıklı bir bulut gelir ve muhtemelen Tanrı oğlunun İsa olduğunu ve onu dinlemeleri gerektiğini söyler. Dağdan inerlerken yanındaki havariler niçin yazıcıların kendisinden önce İlya’nın geleceğinin söylendiğini sorarlar. İsa da onlara zaten İlya’nın daha önce geldiğini fakat kavmin onu tanımadığını söyler. Dağdan indikten sonra İsa yine kalabalıklara vazetmektedir, ki bu vaazın bir yerinde yine cehenneme gönderme yapar: “Elin veya ayağın sürçmene sebep oluyorsa, onu kes, ve kendinden at; sana çolak veya topal olarak hayata girmek, iki el veya ayağın olarak ebedi ateşe atılmaktan iyidir. Gözün sürçmene sebep oluyorsa, onu çıkar, kendinden at; sana hayata tek gözle girmek, iki gözün olarak cehennem ateşine atılmaktan iyidir” (Matta 18:8,9). İsa’nın bu sözleri hem İbrahimi anlatıya yeni bir kavram olarak ‘cehennem’i kazandırması hem de İbrahimi anlatının milletler bazındaki yargılama anlayışının yerine bireysel bir yargılama ikame etmesi bakımından dikkate değerdir.

İsa sonra ardından gelen kalabalıklarla Galile’den Erden ötesine Yahudiye sınırına gelir. Burada karşısına yine Ferisiler çıkarlar ve onu şeriatle ilgili sorularla sıkıştırmaya çalışırlar. Herhangi bir sebeple karı boşamanın caiz olup olmadığını sorarlar. İsa onlara Tanrı’nın “Bunun için insan babasını ve anasını bırakacak, ve karısına yapışacaktır; ve ikisi bir beden olacaktır”[34] sözlerini hatırlatır ve Tanrı’nın birleştirdiğini insanın ayırmaması gerektiğini söyler. Buna karşılık Ferisiler de Tanah’a gönderme yaparak, “Öyle ise, Musa niçin bir boş kâğıdı vermeği ve kadını boşamağı[35] emretti?” (Matta 19:9) diye sorarlar. İsa da Musa’nın böyle bir kural koymasının sebebinin kavmin yüreğinin katılığı olduğunu söyleyip ekler: “Kim zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası ile evlenirse, zina eder; boşanmış olanla da evlenen zina eder” (Matta 19:9). Böylece İsa yine şeriatın dogmalarını yorumlamış ve ona ekte bulunmuştur, ki aynı pasajın biraz daha ilerisinde şeriate yine böyle bir ekleme daha yapacaktır. Şöyle ki kendisine ebedi hayata kavuşmak için ne yapması gerektiğini soran birisine şeri-atin, “ ‘Katletmiyeceksin; zina etmiyeceksin; çalmıyacaksın; yalan şehadet etmiyeceksin; babana ve anana hürmet edeceksin;’[36] ve, ‘Komşunu kendin gibi seveceksin,’[37] kurallarını anımsattıktan sonra buna ek olarak nen varsa sat, ve fakirlere ver” diye ekler.

Neden sonra İsa, Yeruşalim’e giderken havarilerine ölüme mahkûm edileceği; kamçılanıp haça gerileceği ve üç gün sonra dirileceği yerin Yeruşalim olduğunu söyler. Bu pasajın biraz ilerisinde de kendisinin “hizmet edilmeğe değil, ancak hizmet etmeğe ve bir çokları için canını fidye vermeğe” (Matta 20:28) geldiğini söyler, ki bu ifade de daha sonra Hıristiyanlar’ın İsa’nın kendisini insanın günahlarının kefaretini ödemek için yeryüzüne geldiği inancının temelini oluşturacaktır.

İsa ve havarileri Eriha’dan çıktıklarında peşlerinde büyük bir kalabalık vardır ve İsa şifa dağıtarak yoluna devam etmektedir. Yeruşalim’e yaklaşıp Zeytinlik Dağı’na vardıklarında İsa iki havarisinden karşılarındaki köye gidip orada bulacakları bir eşek ve sıpasını alıp gelmelerini söyler. Çünkü böylece Tanah’da

“Sion kızına diyin:

İşte, Kralın, alçak gönüllü,

Bir eşek üzerine, evet, eşek yavrusu sıpa üzerine

Binmiş sana geliyor”[38](Matta 21:5) diye bahsedilen kehanet gerçekleşmiş olacaktır. Sonrasında havarileri İsa’nın dediği eşek ve sıpayı getirirler ve İsa Yeruşalim’e, peşinden gelen kalabalıkla beraber eşek üzerinde girer. Onun kim olduğunu soran şehir halkına İsa’nın peşindeki kalabalık onun İsa Peygamber olduğunu söylerler. İsa burada tapınağa girer ve alışveriş edenleri dışarı çıkarıp satıcıların tezgâhlarını devirir. Sonra orada bulunanlara “‘Benim evime dua evi denilecek,’[39] diye yazılıdır; fakat siz onu haydut ini yapıyorsunuz” (Matta 21:13) diye çıkışır. İsa buraya gelenlere şifa dağıtırken çocuklar İsa’ya “Osanna!”[40] diye tezahürat etmektedirler, ki oradaki ruhbanlar bütün bunlardan rahatsız olup İsa’ya “Çocukların ne dediğini duyuyor musun?” diye sorarlar. İsa da onlara Mezmur’dan alıntı yaparak karşılık verir: “Evet: ‘Küçük çocukların ve emzikte olanların ağzından Hamdi ikmal ettin,’[41] sözünü hiç okumadınız mı?” (Matta 21:16).

Sonra İsa geceyi geçirmek üzere şehirden çıkıp Beytanya’ya gider. Sabah tekrar şehre, tapınağa gelir. Tapınakta bulunan ruhbanlar İsa’ya hangi yetkiyle bu şekilde davrandığını sorarlar. İsa burada kendisinden önce inkâr edilmiş, hatta öldürülmüş peygamberlerle ilgili ve kendisinin Allah’ın oğlu olduğunu ima eden şu alegorik meseli anlatır: “Ev sahibi bir adam vardı, bağ dikip etrafını çit çevirdi, içinde bir masara kazdı, bir kule yaptı, ve onu bağcılara kiralayıp başka memlekete gitti. Meyva vakti yaklaşınca, meyvalarını almak için hizmetçilerini bağcılara gönderdi. Bağcılar onun hizmetçilerini tutup kimini dövdüler, kimini öldürdüler, kimini de taşladılar. O tekrar öncekilerden daha çok başka hizmetçiler gönderdi; bağcılar da onlara da yine öyle yaptılar. Fakat sonradan: Oğlumu sayarlar, diye, onlara oğlunu gönderdi. Bağcılar, oğlu görünce, aralarında: Bu mirasçıdır; gelin, onu öldürüp mirasına, konalım, dediler. Ve bağcılar onu tutup bağdan dışarı attılar, ve öldürdüler” (Matta 21:33-39). Anlaşılacağı üzere burada ev sahibi Tanrı’yı; bağcılar Yahudileri ve özellikle Yahudi ruhban sınıfıyla yöneticilerini; ev sahibinin hizmetçileri peygamberleri ve ev sahibinin oğlu da İsa’yı temsil etmektedir. Hemen bunun ardından Mezmur’da Davud’un muhtemelen kendisi için sarfettiği bir ayeti İsa kendisine izafe eder:

“Yapıcıların reddettikleri taş,

Köşenin başı oldu;

Bu, Rab tarafından oldu,

Ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir”[42](Matta 21:42).

Sonra İsa deminki mesele gönderme yaparak şöyle der: “Bun-dan dolayı size derim, Allah’ın melekutu sizden alınacak ve onun meyvalarını yetiştirecek bir millete verilecektir” (Matta 21:43). İmdi burada millet denilirken kastedilen nedir? Bu ifade Matta’nın geliştirdiği daha önceki Markos İncili’nde yer almadığından Matta’nın burada Yahudi olamayan milletleri kastettiği düşünülebilirse de bu ne Matta İncili’ndeki daha önceki ifadelerle, ne metnin anlam örgüsüyle ne de tarihi koşullarla tutarlı bir düşünce olacaktır. Çünkü Matta İncili’nde buraya gelinceye kadar İsa ısrarla kendisinin İsrail’in kayıp koyunlarına gönderildiğini vurgulamış, Yahudi kökenli avam halk da onu bir peygamber olarak gördüğü için peşinden ayrılmamıştır. Matta İncili’nin yazıldığı düşünülen 50-60 yıllarında da Hıristiyanlık henüz Yahudiliğin içinde bir dini hareket durumundadır ve henüz Hıristiyanların Yahudiye’yi terk edip diğer milletlere inançlarını açacakları Yahudi ayaklanması gerçekleşmemiştir. Sonuç olarak İsa’yı peygamber olarak kabul eden Ya-hudi bir avam halk da olduğu düşünülürse İsa’nın burada yerine başka bir milletin geçeceğini söylediği kişiler Haşomiyan Hanedanlığı’ndan beri muhtemelen dünyadaki ilk erkek din eğitim programını yürürlüğe sokup buluşma evlerinde halkı eğiten ve böylece Rabinik Yahudilik doğmasına sebep olan Ferisi sosyal akımı ve yine bu dönem etkisi güçlü olan Saduki dini mezhebi mensuplarıdır. Zaten İncil’de sürekli İsa’yla tartışarak onu Mesih olarak kabul etmeyen gruplar da bunlardır. Yine bu dönem güçlü bir sosyal akım olan Esseniler’le[43] hiç sorun yaşamaması İsa’nın Esseniler’le bağlantılı olabileceği iddialarını güçlendirmektedir. Ola ki İsa burada onların yerine geçecek millet olarak kendi inanlılarını ve yanı sıra Esseniler’i kastediyor olabilir. Zaten Tanah’da da milletler kelimesi çoğu yerde Yahudi kavimlerini betimlemek için kullanılmıştır. Bunun dışındaki kullanımlarda da Yahudilerin çatıştığı başka kavimlerle ilgili kullanılmıştır ki bu kullanımda onlar Rabbin melekutuna dahil edilmezler. İşin ilginç yanı burada İsa’nın yerine başka millet geçeceğini söylediği gruptan kasıt, zayıf bir ihtimalle o dönem Roma’nın bir uydu devleti olarak Yahudiye Krallığını yöneten Hedon Hanedanlığı olarak da düşünülebilir ki bu Hanedanlığın soyu MÖ 125’de Haşmonayim Kralı Yohanan Hurkanus, Edom‘u zaptedip dinlerini zorla Yahudiliğe geçirdiği Esav soyundan gelen Edomlular’a dayanmaktadır ve bu olay, tarihte bilinen tek zorla Yahudiliğe geçme olayıdır. Yine dediğim gibi öncekine göre zayıf bir ihtimal olsa da Tanah’ın bazı kitaplarında Davud soyundan gelen Levililer merkezli yani bir hanedanlık kehanetine binaen İsa burada Hedon Hanedanlığı’nın yerine Levililerin Hanedanlığı’nın geçeceğini de kastetmiş olabilir.

İsa bundan sonraki meselinde yine bu konuya daha değişik bir biçimde değinir: “Göklerin melekutu, oğluna düğün yapan krala benzer ki, düğüne davetli olanları çağırmak için hizmetçilerini gönderdi. Onlar gelmek istemediler. Kıral: Davetlilere söyleyin: İşte, ben ziyafetimi hazırladım, sığırlarım, besili davarlarım kesildi, her şey hazırdır; düğüne gelin, diyerek yine başka hizmetçiler gönderdi. Onlar aldırış etmiyip biri kendi tarlasına, bir başkası da ticaretine gitti; ve artakalanları onun hizmetçilerini tutup hakaret ettiler ve öldürdüler. Fakat kral öfkelenip ordularını göndererek bu katilleri helak etti, şehirlerini yaktı. O zaman hizmetçilerine dedi: fakat çağrılmış olanlar değerli değildi. İmdi dört yol ağızlarına gidin, ve kimleri bulursanız, düğüne çağırın. Hizmetçiler de yola çıktılar, ve iyi kötü kimi buldularsa, hepsini topladılar; ve düğün yeri konuklarla doldu. Kral konukları görmek için girdiği zaman, orada düğün esvabı giymemiş bir adam buldu. Ve ona dedi: Arkadaş, üzerinde düğün esvabı olmıyarak buraya nasıl girdin? Ve onun dili tutuldu. O vakit kral hizmetçilerine dedi: Onun ayaklarını ve ellerini bağlayın, ve kendisini dış karanlığa atın; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. Zira çağırılanlar çok, fakat seçilenler azdır” (Matta 22:1-14).

Pasajın biraz ilerisinde bu sefer Sadukiler İsa’yı sıkıştırmak ve yeniden dirilme diye bir şeyin olmadığını kanıtlamak için ona şöyle bir soru sorarlar: “Ey Muallim, Musa dedi: ‘Eğer bir adam çocuğu olamadan ölürse, kardeşi onun karısını alacak, ve kardeşine zürriyet yetiştirecektir.’[44] İmdi bizde yedi kardeş vardı; birincisi evlendi ve öldü, ve zürriyeti olmadığından karısını kardeşine bıraktı. İkincisi ve üçüncüsü de, yedincisine kadar, öyle öldü. Hepsinden sonra da kadın öldü. İmdi kıyamette kadın o yediden kimin karısı olacaktır?” (Matta 22:23-28). Bu ilginç soruya İsa’nın yanıtı da ilginç olacaktır. “Kadın hangisini isterse o” ya da ilk kardeşlik hakkından dolayı en büyük kardeş gibi bir yanıt vermek yerine dirilişten sonrası için yepyeni ve değişik bir görüş ortaya koyacaktır ve bu görüş daha sonra İbrahimi anlatının cennet fikrini oldukça etkileyecektir: “Siz kitapları ve Allah’ın kudretini bilmediğinizden sapıtıyorsunuz; zira kıyamette onlar ne evlenir, ne de kocaya verilirler, ancak gökte olan melekler gibidirler. Fakat ölülerden kıyam hakkında Allah tarafından size: ‘Ben İbrahimin Allah’ı, İshakın Allah’ı, ve Yakubun Allah’ıyım’[45] diye söylenen sözü okumadınız mı? Allah ölülerin Allah’ı değil, ancak yaşayanların Allah’ıdır” (Matta 22: 29-32). İmdi bu ifadeler dirilişten sonra insan tabiatı için anlatının daha sonrasını derinden etkileyecek bir yorum sunmanın[46] yanı sıra hak etmeyenlerin dirilmeyebileceğini ima eden bir anlam barındırmaktadır, ki bundan kötülerin atılacağı ateşin ‘cehennem’ diye farklı bir mekân değil bir daha dirilmemenin mecazi bir anlatımı olduğu sonucu da çıkarılabilir. Sadukiler’den sonra soru sorma sırası Ferisilere geçmiştir. Onlar da İsa’ya şeriatin en büyük emrinin hangisi olduğunu sorarlar. İsa da bütün şeriatin temelinde iki emir bulunuğunu söyler:

  1. Allah’ın Rabbi bütün yüreğinle canınla seveceksin.”[47]
  2. “Komşunu kendin gibi seveceksin.”[48]

Bu cevabı verdikten sonra soru sorma sırası İsa’ya geçmiştir ve o da Ferisilere Mesih’in kimin oğlu olduğunu sorar. Onlar da Mesih’in Davud’un oğlu olduğunu söylerler. Bunun üzerine İsa, Mezmur’dan Davud’un şu mısralarını alıntılar:

“Rab, Rabbime dedi:

Ben düşmanlarını senin yakların altına koyuncaya kadar,

Sağımda otur.”[49]

Bu alıntıda Tanrı, Mesih’le konuşmaktadır ve Davud, Mesih’den Rabbim diye bahsetmektedir. Dolayısıyla İsa’nın bu çıkarımına göre Mesih, Davud’un oğlu olsa idi Davud ona Rab diye seslenmezdi. Burada zımnen Mesih’in Davud’un değil Tanrı’nın oğlu olduğu ve zamanı gelinceye kadar Tanrı’nın yanında beklediği anlatılmak istenmektedir.

Bundan sonraki pasajlarda İsa yazıcılara ve Ferisilere verip veriştirir ve bu pasajların bir yerinde Yahya, kendisi ve havarileriyle ilgili kehanetlerde bulunarak onları lanetler: “Size peygamberler, hikmetli adamlar ve yazıcılar gönderiyorum; siz onlardan bazılarını öldürecek, ve haça gereceksiniz; ve bazılarını havralarda dövecek, ve şehirden şehre kovacaksınız; ki, salih olan Habil’in kanından, mabedle mezbah arasında öldürdüğünüz Barahiya oğlu Zekârya’nın kanına kadar, yeryüzünde dökülen her salih kan, üzerinize gelsin”(Matta 23:34,35).

İsa tapınaktan çıkınca havarilerine buranın yıkılacağını söyler, bu kehanet 66’da çıkan Yahudi ayaklanması neticesinde 70 yılındaki Kudüs’ün kuşatmasında gerçekleşecek ve Romalılar Kudüs tapınağının büyük bölümünü yıkmakla kalmayacak kimi anlatımlara göre, Menora gibi, tapınağın kutsal eşyalarının bir kısmını da yağmalayacaklardır.

Daha sonra İsa Zeytinlik Dağı’na çıkar ve orada havarileri ona kıyamet gününün ne zaman geleceğini ve bunun alametlerinin neler olacağını sorarlar. İsa kıyamet alametleri olarak pek çok kehanette bulunduktan sonra bu pasajın bir yerinde Daniel Kitabı’na göndermede bulunarak, “İmdi Daniel Peygamber vasıtası ile söylenmiş[50] olan harap edici mekruh şeyin mukaddes yerde dikildiğini gördüğünüz zaman (okuyan anlasın), Yahudiye’de olanlar o vakit dağlara kaçsınlar; damda olan evinden eşya almağa inmesin; ve tarlada olan da abasını almak için geri dönmesin” (Matta 24:15-18) der.

Biraz ileride İsa kıyamet alametlerini sayarken havarilerine o dönemlerde birileri çıkıp da kendilerine Mesih olduğunu söylerse inanmamaları gerektiğini söyler: “Çünkü yalancı Mesihler ve yalancı peygamberler kalkıp büyük alametler ve harikalar yapacaklar; şöyle ki, mümkünse seçilmiş olanları bile saptıracaklardır”(Matta 24:24).[51] İsa bu konuyla ilgili uzun uzun vaaz verdikten sonra Fısıh bayramında haça gerilmek üzere ele verileceği kehanetiyle sözlerini bitirir ki bu sırada ruhban sınıfı da İsa’yı hileyle yakalayıp öldürmeye karar vermiştir. Bu arada İsa’nın havarilerinden biri olan Yahuda İskariyot başkâhinlerin yanına gidip İsa’yı ele vermesi karşılığında ne vereceklerini sorar. Yahuda’ya otuz gümüş verirler ve bundan sonra Yahuda İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başlar. Burada nasıl ki İsa’nın birçok eylemiyle Tanah’daki kehanetler yerine geliyorsa Yahuda’nın bu davranışıyla da İsa’nın kehaneti yerine gelmektedir. Ama asıl soru İsa’nın yanında olup da bunca mucizeye tanık olmuş bir havari hangi motivasyonla Tanrı’nın oğlu Mesih’i satabilmiştir? Bu ihanetin sebebi otuz gümüş olamaz bana kalırsa. Burada anlatımda başka yerlerde de havarilerin İsa’nın Mesihliğine inanmakta güçlük çekmesinin de cevabı saklıdır aslında. Neden sürekli mucizelerle karşılaşan havarilerin inançlarını pekişmesi için yeni mucizeler gerekmiştir. Buna verilebilecek en akla yatkın yanıt, her ne kadar İncillerde sıkça bahsedilse de büyük ihtimalle İsa’nın gerçek hayatında pek de mucize sergilememiş olmasıdır. Bu durumda Yahuda’nın davranışının nedeninin İsa’nın gerçekten Mesih olup olmadığını sınamak olması çok daha muhtemeldir. Dolayısyla İncillerde İsa’ya atfedilen kendi öldürülüşüyle ilgili kehanetler de İncillerin yazımı sırasında eklenmiş olsa gerektir.

Anlatının devamı meşhur ‘son yemek’le devam eder. Fısıh bayramında İsa ve on iki havarisi beraber sofraya otururlar ve daha yemeğin başında İsa Yahuda’nın kendisini ele verdiğini söyler.

Pasajın devamındaki şu kısım ise tıpkı Musevilik gibi Hıristiyanlığın da Zerdüştlük’ten etkilendiğini gözler önüne sermesi bakımından ilginçtir: “Onlar yerlerken, İsa ekmek aldı, şükran duası edip parçaladı, ve şakirtlere verdi: Alın yiyin, bu benim bedenimdir. Ve bir kase alıp şükretti, ve onlara vererek dedi: Bundan hepiniz için. Çünkü bu benim kanım, günahların bağışlanması için bir çokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır” (Matta 26:26-28). Zerdüşt de şu kelimelerle öğrencilerine seslenmiştir: “Benimle bir olmak için ve benim de onunla olmam için, bedenimi yemeyen ve kanımdan içmeyen hiç kimse kurtuluşu bilemez.” Mitraistik ayinlerde de yenilen yiyecek ve içilen içecek, her ne olursa olsun, yalnızca, bu dünyada ilahların gücünü kendilerine kazandırmayacak; fakat aynı zamanda da ruhunun kurtuluşa ermesini sağlayarak, ölümden sonra yeniden doğuş mucizesini gerçek kılacak, ezeli ışıkla ödüllendirilecektir. Böylece Hıristiyanlığa özgü tapınma tarzının içeriğini oluşturan, Tanrı’nın bedeninden yiyenin ve kanından içenin kurtuluşa erişeceği veya sonsuz yaşama kavuşacağı ayininin tarihsel kökenleri; gizemli Mitra tapınmalarına neden olan, Zerdüşt’ün öğrencilerine söylediği bu sözlerinde bulunmaktadır.

Son yemekten sonra İsa ve havarileri hep beraber Zeytinlik Dağı’na çıkarlar. İsa burada yine kendi öldürülüşüne göndermede bulunarak Zekârya’dan şu alıntıyı yapar: “Çobanı vuracağım, ve sürünün koyunları dağılacak.”[52] Sonra beraber Getsemani denen yere gelirler. Artık anlatının en dramatik yerlerinden birine gelmişizdir. Yahuda yanında başkâhinler ve taşlı sopalı bir kalabalık ile yanlarına gelir ve İsa’yı öperek ele verir. İsa’nın yanındakilerden biri kılıç çekip karşı çıkar. Başkâhinin hizmetçisinin kulağını kesince İsa ona kızar ve istese Babasından rica edip melekler tarafından kurtarılabileceğini ama kehanetlerin gerçekleşmesi gerektiğini söyler. Böylece teslim olur. Bu sırada havarilerinin hepsi kaçmıştır.

Sonra İsa’yı başkâhin Kayafa’nın yanına götürürler. Burada, başkâhinin avlusunda İsa’yı yargılamaya başlarlar. Yalancı şahitlerden sonra iki tane şahit onun mabedi yıkıp üç günde yapabileceğini söylediğine şehadet ederler. Başkâhinin Mesih olup olmadığını sorması üzerine İsa bunu kabul eder. Bunun üzerine orada bulunanlar onu döverler. O sırada İsa’yı buraya kadar gizlice izlemiş olan Petrus kendisine onun havarilerinden biri olup olmadığı sorulduğunda son yemekte kehanette bulunulduğu üzere horoz ötmeden üç kere İsa’yı tanıdığını inkâr eder ve sonra avludan dışarı çıkıp ağlar.

Sabah olunca İsa’yı vali Pilatus’a götürürler. Bu sırada İsa’yı ele verdiği için pişman olan Yahuda aldığı otuz gümüşü kâhinlere geri vermek ister; fakat kâhinler bunu kabul etmeyince parayı mabedin içine atan Yahuda gidip kendini asar. Demek ki daha önce de dediğim gibi Yahuda’nın muallimini ele verme sebebi kesinlikle otuz gümüş değildir. Peki Yahuda neden kendini asmıştır? Bu anlatım içinde bunun mantıklı açıklaması İsa’nın kendisini kurtaramamasını Mesih olmamasına bağlaması ve hayal kırıklığına uğraması olabilir. Ayrıca belki de ele verdikten sonra İsa’nın başına bu denli dehşet verici olayların gelebileceğini akıl edememiştir. En nihayetinde Mesih olmasa bile bilge bir adamın işkenceye ve hakarete uğramasına sebep olmanın vicdan azabı da Yahuda’yı intihara sürüklemiş olabilir.

Mabedin içine atılan paranın kan bedeli olduğu için mabedin hazinesine konmasının caiz olmadığını düşünen kâhinler, bu parayla yabancılara mezar yapılmak üzere bir çömlekçinin tarlasını satın alacaklar ve böylece, “İsrail oğullarından bazısının biçtikleri paha ile pahası kesilmiş olanın değeri olarak, onlar otuz gümüş aldılar; ve Rabbin bana emreylediği gibi, çömlekçinin tarlası için verdiler”[53] sözü yerine gelecektir.

Vali Pilatus, İsa’yı yargılarken ona Yahudilerin kralı olup olmadığını sorunca İsa bunu kabul eder. Pilatus aslında İsa’nın yaptıklarını pek de suç olarak görmüyor gibidir ve ayrıca bu yargılama sırasında karısı Pilatus’a İsa’yı rüyasında gördüğünü ve onun ölümünün sorumluluğunu almaması gerektiğine dair haber göndermiştir. Pilatus da bayramda bir mahkûmun salıverilmesi geleneğinden faydalanarak İsa’yı salıverebilme niyetiyle halka o sırada mahkûm olan meşhur suçlu Barrabas’ı mı yoksa İsa’yı mı salmasını istediklerini sorar. Bunun üzerine kâhinler tarafından kışkırtılan halk Barrabas’ın salıverilmesini ister. Orada bulunan kalabalığın infiali karşısında Pilatus’un İsa için yapacak bir şeyi kalmamıştır. Dolayısıyla Barrabas salıverilir ve İsa valinin askerleri tarafından önce dövülür, sonra da Yahudi Kralı olması iddiasıyla alay etmek için üzerine kırmızı bir kaftan, başına dikenden bir taç giydirilip eline de bir kamış verilir. Daha sonra İsa haça gerilmek üzere Golgota (Kafatası) denilen yere götürülür ve orada kendisine ödle karışık şarap içirilir. Onu haça gerdikten sonra da üzerindeki kıyafetleri kurayla paylaşırlar ve üzerine ‘Yahudilerin Kralı İsa budur’ diye bir yafta asarlar.

Neden sonra İsa çarmıhdayken etrafa üç saatlik bir karanlık çöker. Bir ara İsa, “Eli, Eli, lama sabaktani?”[54] diye bağırır ki İsa’ nın bu sözleri de Tanah’a bir gönderme olsa da bütün bunların olacağını önceden bilen İsa için burada çok tutarsız bir ifade olarak kalmaktadır. Bu sözlerin kendi kehanetleri açısından tutarsızlığını bir kenara koyarsak Matta İncili’nde İsa’nın bir biçimde Tanrı’nın oğlu olduğu fikri bolca yer alsa da daha sonra Hıristiyanlar için önemli bir tartışma konusu olacak olan İsa’nın Tanrı’nın kendisi olup olmadığını destekleyen tek bir ibareye raslanmaması bir yana bununla çelişen pek çok ifadeye sıkça raslanmaktadır ki bu da onlardan biridir. Matta İncili’nde sıkça Tanrı ve İsa’nın farklı kişiler olduğunu gösteren ifadelere raslarız ki burada da Tanrı’ya yakardığına göre İsa ile Tanrı’nın aynı kişi olduğunu çıkarsamanın tek yolu Tanrı’nın kişilik bölünmesi gibi ciddi psikolojik sorunlar yaşama olasılığıdır.

İsa ruhunu teslim edince Matta İncili’ne göre bir dolu mucizevi alamet gerçekleşir. Mabedin perdesi yırtılarak ikiye bölünür; deprem olur; bazı kutsal şahıslar mezarlarından hortlarlar ki bu kişiler daha sonra İsa dirilince Kudüs’te pek çok kişiye görüneceklerdir. Bütün bu olup bitenleri gören İsa’nın çarmıhı başındaki yüzbaşı ve askerleri onun gerçekten Allah’ın oğlu olduğunu anlayıp korkuya kapılırlar.

Akşam olunca İsa’nın şakirtlerinden Arimatealı Yusuf, Pila-tus’tan İsa’nın cesedini ister. Pilatus’un izin vermesi üzerine ceset alınıp kayaya oyulmuş kabrine defnedilir, kabrin kapısı büyük bir taşla kapatılır.

Ertesi gün başkâhinler ve Ferisiler, ölümünün üçüncü günü dirileceği kehanetinde bulunduğu için şakirtleri cesedi çalıp İsa’ nın dirildiğini söylemesinler diye kabre bekçi olarak asker koymasını Pilatus’tan rica ederler. Pilatus da kabri mühürleyip bekçilik etmeleri için muhafız askerlerini kabre gönderir.

Sebt günü geç vakit, haftanın ilk gününe doğru, tan yeri ağarmağa başlarken Mecdeli Meryem ve İsa’nın anası Meryem kabri görmeye gelirler.[55] O sırada bir zelzele olur ve bir melek gökten iner; kabri kapatan taşı yuvarlayarak üzerine oturur. Bunu gören bekçiler donup kalmıştır. Melek kadınlara İsa’nın dirildiğini ve Galile’ye gitmekte olduğunu söyler ve onlardan bunu İsa’nın şakirtlerine haber vermelerini ister. Mecdeli Meryem ve İsa’nın anası Meryem sevinç içinde şakirtlerin yanına doğru giderlerken yolda İsa ile karşılaşırlar ve ayaklarına kapanıp ona secde ederler. İsa burada da şakirtlerinin kendisiyle buluşmak için Galile’ye gelmeleri gerektiğini söyler.

Bu sırada Matta İncili’nin anlatımına göre kabirdeki muhafızlar şehre gidip olanı biteni kâhinlere anlatırlar. Kâhinler de askerlerden kendileri uyurken şakirtlerin cesedi çaldıklarını söylemeleri için onlara bolca para verirler. Muhafızlar olayı kâhinlerin dediği gibi anlatırlar. Matta İncili’ne göre bu yüzden İsa’nın dirilmediği ve şakirtlerin cesedi çaldığı fikri Yahudiler arasında yayılacaktır. Lakin kâhinlerin bunca mucize tanıklığına rağmen hâlâ İsa’nın Mesih olduğunu kabul etmemesini pek anlaşılır bulmadığım için bu muhafızlara para verilip yalan tanıklık ettirme hikâyesi bana pek inandırıcı gelmemektedir. Muhtemelen Matta, Markos İncili’ne bu eklemeyi Yahudiler arasında yaygın düşünceye yanıt vermek için yapmıştır. Kaldı ki Matta İncili’ndeki anlatımda bile Galile’de İsa’nın belirlediği dağda onunla buluşan on bir havariden bazılarının halen şüphe içinde oldukları belirtilmektedir. Nihayet Matta İncili’ndeki anlatı sona ererken İsa havarilerini öğretisini yaymaları için şu sözlerle görevlendirir: “İmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve Ruhülkudüs ismiyle vaftiz eyleyin; size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin; ve işte, ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar, sizinle beraberim” (Matta 28:19,20). Böylece İsa ara sıra elçilerine görünmek suretiyle anlatıya dahil edilse de bundan sonra anlatının esas kahramanları elçiler olacak ve hikâyenin devamı Elçilerin İşleri kitabında yer alacaktır.

İmdi anlatının gerisine geçmeden önce İsa’nın İbrahimi dinler açısından ne ifade ettiğini kısaca bir gözden geçirelim. Hıristiyan inancında İsa Tanrı’nın oğlu ve bizzat Tanrı’nın kendisidir. Baba (Tanrı) ile insanlar arasında aracı, beklenen mesih, kurtarıcı, Rab, Tanrı ile aynı “öz”den olan, güçlü Tanrı, tek insan, dünyanın tek kralı, Kutsal Üçlü Birlik’teki kişilerden “oğul”dur. Hıristiyan kaynakları onu “İsa Mesih” olarak anarlar.

İlk Hıristiyanlar İsa Mesih’i çoğunlukla Tanrı’nın Oğlu olarak nitelendirmişlerdir. Yuhanna ve Romalılara mektubunda Pavlus inanç açıklaması olabilecek ifadeler yazmıştır.

Pavlus’un mektuplarında İsa Mesih’in, Tanrı olmasına karşın kendini boş kıldığı ve insan benzeyişinde aramızda yaşadığı; her şeyin mirasçısı olduğu; aracılığıyla var olan her şeyin yaratıldığı ve Tanrı yüceliğinin parıltısı olduğu da ifade edilmiştir, ki Pavlus’ un bu görüşleri daha sonra Hıristiyanlığın inanç bildirgelerinin te-melini oluşturacaktır.

Yuhanna, O’nun Logos olduğunu, Tanrı ile birlikte ve Tanrı olduğunu ifade etmiştir. Tanrı bilimcileri kendi aralarında Yuhanna’nın bu terimi hangi kaynağa dayanarak kullandığı ve dolayısıyla da tam olarak neyi kastettiği konusunda hiç de hem fikir olamamışlardır.

Ama Yuhanna yazısının aslında vurguladığı ve adı geçen bu fikirlerin hepsinden ayrı kaldığı açıklaması, Logos’un beden aldı-ğını ve bunun Nasıralı İsa’da gerçekleştiğini söylemektedir. Yu-hanna bazı yerlerde beden almış Logos’u Tanrı’ya tabi gösterirken bazı yerlerde de Oğlu’nun Babası ile yakınlığı ve ikisinin bir oldu-ğu konusuna değinmiştir.

İsa’nın tanrısal ve insani özellikleri daha sonra farklı mezheplerce farklı yorumlanacaktır. Hıristiyanlığın monofizit görüşüne göre insani tabiatı ile tanrısal tabiatı, Tanrısal özü altında erimiş ve ayrılmaz, bölünmez tek bir tabiat meydana gelmiştir. Çarmıhta, İsa’nın insani tabiatı gibi ilahi tabiatı da acı çekmiştir. Meryem Theotokos’tur, yani Tanrı anasıdır.

Diofizit görüşe göre ise insani ve tanrısal olmak üzere birbirinden bağımsız iki tabiatı vardır. Çarmıha gerildiğinde ilahi tabiatı bedeninden ayrılmış, sadece insani tabiat acı çekmiştir. Meryem, insan olan İsa’nın annesidir, dolayısıyla da ona Theotokos yani Tanrı anası denemez.

Ortodoks, Katolik ve Protestanlara göre İnsani ve Tanrısal iki tabiatı olup bunlar asla birleşmezler, karışmazlar ve ayrılmazlar.

İslam’a göre İsa Ulu’l azm olarak ifade dilen beş büyük peygamberden biridir. Hıristiyan inancına benzer şekilde İslam’da da onun Allah’ın izniyle çeşitli mucizeler göstermiş olduğuna inanılır:

“… Meryem oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu’l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?”[56]

İslam dininde İsa’nın, Allah’ın önemli peygamberlerinden biri olduğuna inanılır ve İsa’ya saygı duyulur. Hıristiyan metinleri gibi Kuran’da da İsa’nın biyolojik bir babası olmadan, Tanrı’nın isteği ile doğduğu belirtilir.

Doğrusu Allah katında İsa’nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem’in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona ‘Ol!’ dedi, o da oluverdi.”[57]

Mesih kavramının İbraniceden gelmesi ve diğer İbrahimi dinlerde de yer alması nedeniyle, peygamberin ölümünden sonraki yıllarda bu kavram sık sık İsrailiyyata maruz kalan İslam’ın sözel kültürü hadislere konu olmuştur. Mesih kavramı Kuran’da kimi yerlerde İsa Mesih şeklinde kullanılır, ancak beklenen kurtarıcı anlamında kullanılmaz.

İslamiyet, İsa’nın Tanrı veya Tanrı’nın Oğlu olduğunu kabul etmez, bu tür bir fikre şiddetle karşı çıkar. Kuran’da bu durum şöyle açıklanır:

“Muhakkak ki, ‘Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır…”[58]

“De ki; O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, sameddir. Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir. Doğurmadı ve doğurulmadı. O’na bir denk de olmadı.”[59]

Daha önce de değindiğimiz gibi Kuran’da İsa’nın, Muhammed‘in geleceğini bildirdiği belirtilir: “Meryem Oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim. benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi incilleyici olarak (geldim)’ demişti. Fakat onlara apaçık delillerle gelince ‘Bu, apaçık bir büyüdür’ dediler.”[60]

Bazı İslam düşünürlerine göre söz konusu ayet ile İncil’de bahsi geçen Faraklit kastedilmektedir. Hıristiyan inanışına göre ise Faraklit, Kutsal Ruh‘tur.

Yine bazı hadis kaynaklarına ve islam yorumlarına göre O yükseltildiği gökyüzünden Kıyamet kopmadan önce gelecek (beklenen Mesih) ve mehdi ile birlikte İslam’ı Hâkim kılacak, deccalı öldürecektir.

Musevilik’e göre ise İsa, sahte peygamberdir. Bununla beraber modern Yahudilerin bir kısmı İsa’nın aziz olabileceğini ancak kesinlikle bekledikleri kurtarıcı (mesih) olmadığını düşünürler.

Yeni Ahit’teki İsa ile ilgili bilgilerin Eski Mısır tanrısı Horus ile büyük benzerlik gösterdiği iddia edilir.[61] Bu iddianın temellerinden birini İsa’nın doğumuyla Horus’unki arasındaki benzerlik oluşturmaktadır. Onun da doğumu melekler tarafından haber ve-rilmiştir ve doğumuna çobanlar tanıklık etmiştir.[62]Bundan başka Horus’un doğum günü kış gün dönümüne yani yaklaşık 21 Aralığa tekabül etmektedir, ki bu Hıristiyanların İsa’nın doğum günü olarak kutsadıkları 25 Aralığa oldukça yakın bir gündür. Burada şunu da söylemek gerekir ki 25 Aralık aynı zamanda antik Zerdüştler’in güneş ilahının doğum günü olarak kutsadıkları gündür de. Yine Horus’la İsa’nın doğumu arasındaki benzerliklere dönersek; Horus’a da annesi İsis, Meryem gibi babasız gebe kalmıştır. Gerçi İsis’in gebe kalışında yaptığı büyülerin etkisi varsa da İbrahimi anlatıda bu büyünün yerine Tanrı’nın mucizesi geçmiştir diyebiliriz. Hıristiyan inancındaki İsa’nın Tanrı’nın oğlu ve bizzat Tanrı’nın kendisi olmasına benzer inanışlara Horus’la ilgili olarak da raslarız. Güneş tipi Horus da Atum, Ra, Geb ya da Nut çeşitli tanrıların oğlu olarak adlandırılmaktaydı. Firavunların da dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmaktaydı. Firavunlar kendilerini Horus’un yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Horus, Antik Mısır’ın en önemli tanrılarından biriydi ve firavunlar, Horus’un ismini kendi isimlerinden biri olarak alırlardı. Bütün bunlar da İsa’nın hem Tanrı hem Yahudi Kralı olarak görülmesiyle benzerlik göstermektedir. Ama zaten Yahudilerin İbrahimi anlatıyı oluştururken yüzyıllar boyunca içinde bulundukları Kenan, Sümer, Babil, Mısır, Pers gibi uygarlıkların din ve efsanelerinden etkilendikleri ve bunları kendi anlatılarına dönüştürdükleri gayet açık olduğuna göre İsa’nın da bu efsane ve dinlerdeki karakterlerle benzerlik göstermesinde çok da şaşılacak bir şey yoktur.

Gelgelelim İsa karakterinin etrafını ören ve İsa hakkında bizzat bunlar aracılığıyla az çok bilgi sahibi olduğumuz kurmacaların ve öğretinin arkasında yatan İsa ‘numen’i yani gerçeği hakkında ne diyebiliriz? Ben hep İsa’nın hayatının varoluşçu bir roman gibi okunmasından yana olmuşumdur. Yani bütün bu dini metinlerin arkasında kendini Yahudi geleneğindeki bir peygamber, hatta Mesih olarak kurgulayan bir kişi yatmaktadır. Kendisini peygamber ya da Mesih olarak kurgulamasını sağlayabilecek Tanah’dan ve Yahudi dini inancından kaynaklanan pek çok işaret görmüş olması ve belki de bu işaretlere kendisinin de bizzat inanmış olması pek muhtemeldir.

Öncelikle İsa’yı anlamak için kendisinin ve Yeni Ahit’e göre anne tarafından akrabası olan Yahya’nın da mensubu olduğu MÖ 500 yıllarından itibaren Filistin ile Mısır arasındaki Yehuda Krallığı bölgesinde yaşadıkları söylenen Yahudi mezhebi Esseniler’i de tanımak gerekmektedir, ki bu tarikatın en belirleyici özelliklerinden biri farklı düşündükleri kuralcı Ferisiler’le sürekli mücadele içinde olmalarıdır. Gördüğümüz üzere İncillerde sürekli tekrar eden ana motiflerden biri de İsa’nın Ferisiler’le dini anlayış bakımından atışmasıdır.

Ferisiler, Yahudi halkına Tanrı ve öğretileri konusunda gizli ve özel bilgileri olduğunu, Tevrat’ın yorumunu ancak kendilerinin yapabileceğini söylemekteydiler. Kötüyle iyinin sürekli mücadele halinde olduğunu, bu mücadeleden nasıl galip çıkılacağını da Tevrat’ı yorumlayarak anladıklarını iddia ediyorlardı. Musa’nın Sina dağında Allah tarafından kendisine verilen bilgilerin yalnızca Ferisiler yani kendileri tarafından doğru şekilde yorumlanabileceğini söylemekteydiler. Esseniler gibi Sadukiler de Ferisilerin bu düşüncesine karşıydılar.

İsrail Krallığı yıkıldıktan sonra on iki kabile dağılmıştı. Kabilenin bir bölümü Pers tarafında, bir bölümü de Mısır tarafında kalmıştı. Sürgün yıllarında Musevi dini Kuzey’de Zerdüşt ve Sümer, Güney’de ise Mısır ve Helen etkisiyle değişikliğe uğramıştır. Mısır Yahudileri İskenderiye okulunu kurmuşlar; düşünceleri Helen ve Mısır doktrinleriyle bir senteze gitmiştir. Aynı dönemde Oziris rahipleri de İskenderiye Okulu’nda Yahudiler’le birlikte çalışmışlardır. Bu durumun İsa ve Horus arasındaki benzerliğin sebebi olması da muhtemeldir.

Öte yandan Filistin’de Helen etkisi bertaraf edilmişti. Özellikle Ferisiler, Tevrat’ın kurallarına sıkı sıkı bağlı kalmayı tercih etmişler ve bunu da katı prensiplerle sağlamaya çalışmışlardır. Bu tavır aslında Yahudi kültürünün yani dininin baskın askeri güç olan Helen etkisinde kalmasına karşı çıkmadır. Helen kıralları bu dönemde zorla Helen dinini yaymaya çalışmışlar, özellikle Fenikeliler üzerinde başarılı olmuşlardır. Ferisiler daha çok Pers etkisinde kalmışlardır.

Böylelikle Musevilik’te iki ana eksen ortaya çıkmıştır: Filistin Okulu ve İskenderiye Okulu. Filistin’de yaşayan halklar arasında, Musevi, Yahudi dinine bağlı olanlar üç gruba ayrılmışlardı.

  1. Rahipler – Ferisiler
  2. Zenginler – Saddukiler
  3. Halk – Esseniler

Dolayısıyla Esseni tarikatı aynı zamanda o zamanın Yahudi toplumunda ezilen sınıfı da temsil etmekle beraber toplumun elit tabakasını oluşturan Ferisiler’e ve Sadukiler’e karşı bir halk muhalefeti durumundadır. Sonuç olarak Yahya ve İsa’ya bu hareketin sivrilen liderleri olarak bakmak akla uygun bir yorum olur.

Bazı din tarihçilerine göre İncillerdeki anlatımlardan da çıkarsanabileceği gibi Vaftizci Yahya, İncil’de ve Kuran’da adı Zekeriya olarak geçen Kudüs Tapınağı rahibinin oğluydu. İsa da ona vaazlerinde yardım eden öğrencisiydi, ki bu durum İsa’nın büyük ihtimalle Tanah metinlerine çok aşina olmasına hatta onlar üzerine derin bir bilgisinin olmasına da sebebiyet vermiştir. Büyük ihtimalle İsa hocası ve akrabası olan Yahya’nın öldürülmesi üzerine onun yerini alacak ve Esseni öğretisini yaymaya çalışacaktır.

Bu arada Tanah metinlerinde yer alan bazı kehanetleri de kendisinin Mesih olduğuna dair bir kanıt olarak kullanmış olması ve belki dediğimiz gibi buna kendisinin de inanmış olması muhtemeldir. Bu kehanetlerden en göze çarpanı Mika kitabındakilerdir. Orada İsrail’in yeni kralının Beytlehem’den ve Davudoğul-ları’ndan çıkacağı söylenmektedir ki bu kehanet İsa’ya oldukça uygun düşmektedir. [63]

İncillerde geçen İsa’nın pek çok davranışının Yahudi peygamberlik geleneği içindeki peygambersi hareketlerle paralellik göstermektedir, bu işaretsel-hareketler olarak da bilinen ‘peygambersi hareketler’, mesajın iletilmesi için yapılan sembolik davranışlardır. Bunlar genelde garip olup zamanın kültürel normlarına aykırıdır. Bu hareketlerin amacı, seyirci çekmek, seyircileri soru sormaya teşvik etmek ve peygamberin yaptığı garip davranışın anlamını açıklamasına olanak sağlamaktır. İşte İsa da özellikle Ferisiler ve Sadukilere karşı bu kışkırtıcı peygambersi hareketleri sürekli tekrarlamakta gibidir.

Sonuç olarak İsa’yı hayatını Yahudi dini geleneklerindeki peygamberlik geleneğine göre kurgulayan iddialı bir Yahudi tarikatı lideri olarak görmek gerekmektedir. Yani İsa’nın Hıristiyanlık gibi yeni bir din kurmak ve İbrahimi anlatıyı Yahudi milletinin dışına yayılan evrensel bir öğreti haline getirmek gibi bir niyeti yok gibidir. İsa’nın Yahudi dini anlayış içinde kalan öğretisinin Hıristiyanlık diye bir hüviyet kazanması ve böylece İbrahimi anlatının Hıristiyanlıkta milli niteliğini kaybederek başka bir din biçiminde uluslararası niteliğe bürünmesi; tarihi koşulların da etkisiyle havarilerinin, şakirtlerinin ve özellikle de Pavlus’un aracılığıyla olacaktır.

[1]            Hirodes (İbranice: הוֹרְדוֹס;), (d. MÖ 74–ö. MÖ 4 Kudüs), aynı zamanda I. Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen ve Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kralı. MÖ 6’da Hirodes, Hıristiyan yorumculara göre Mesih’in doğuşunu haber veren ve bir bakıma saltanatının sonunu hazırlayan Ferisilere karşı savaşmıştır.

[2]            Mika 5:2. Mika’dan yapılan bu alıntı da oldukça yerindedir; çünkü Mika apokaliptik bir metin olan kitabında 4:9-10’da Siyon’da bir kral olmadığı fakat yeni bir kralın Beytlehem’den çıkacağını bildirir. Burası Davud Hanedanlığı’nın memleketidir ve Mika da Davud Hanedanlığı’na bağlı barış dolu bir dünyayı dört gözle beklemektedir. Dolayısıyla İsa da burada doğduğuna ve yasal babası Yusuf dolayısıyla Davud’un soyuna bağlı olduğuna göre bu çok yerinde bir referanstır. Ayrıca Mika’nın ilginç yanlarından biri de kendisinin büyük ihtimalle Yeni Ahit’te kendisine pek çok atıfta bulunulan İşaya kitabı üzerinde çalışmış olmasıdır. Öyle ki Mika kitabında İşaya kitabındaki pek çok görüşü olduğu gibi aktarırken bazı fikirlere karşı görüş sunmuştur.

[3]            Bu anlatılanların tarihsel doğruluğu, o dönemden başka bir belgenin böyle bir katliamdan bahsetmemesi nedeniyle kuşkuludur. Her halükârda, Beytlehem küçük bir taşra kasabasıydı ve öldürülmüş olan çocukların sayısı 5 veya 6’dan fazla olamazdı.

[4]            Yeremya 31:15. Yeremya’ya yapılan bu atıf pek de uygun görülmemektedir. Çünkü Yeremya, MÖ 7. yüzyılın sonları ve MÖ 6. yüzyılın başlarında Kudüs’te, Yehuda Krallığı Babillilere yenik düştüğü zamanda yaşamıştır ve büyük ihtimal bu ayette geçen felaket de Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla sonuçlanacak olan Nebukadnezar’ın Yehuda Krallığı’ndaki Kudüs’ü kuşatması sırasında yaşananlarla ilgili olsa gerektir. Aslında Yeni Ahit’te Tanah’a yapılan pek çok atfın duruma pek uygun düşmediği; ya Tanah’la girift bir ilişki kurmak ya da anlatıma retorik bir güç katmak için yapılmış olabileceği görülür.

[5]            Hoşea 11:1. Bu da duruma uygun düşmeyen alıntılara bir örnektir. Alıntıda ayetin başındaki ifade çıkarılmıştır. Oysa Hoşea kitabında ayetin tamamı şu şekildedir: “İSRAİL çocukken onu sevdim, ve oğlumu Mısır’dan çağırdım.”Pasajın devamında Rab, Mısır’dan çıkarttığı halde İbranilerin peygamberlerine karşı gelip putlara taptığından yakınır ve Mısır’a geri dönmeyeceklerini ama Asurluların onlara kral olacağını söyler. Tarihi olarak da Hoşea döneminde İsrail, Asur kralı Şalmaneser V tarafından fethedilir. Sonuç olarak bu pasajda Rab ‘oğul’ derken İsa’ya dair bir kehanette bulunmamakta, İsrail halkına seslenmektedir.

[6]            İşaya 40:3.

[7]            Tesniye 8:3.

[8]            Mezmur 91:11,12.

[9]            Tesniye 6:16.

[10]          Tesniye 6:13.

[11]          İşaya 9:1,2.

[12]          Kuran’da da bu görüşe paralel olarak İsa şöyle demektedir: “Önümdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için geldim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim” (Al-i İmran 50).

[13]          Tesniye 24:1-3.

[14]          Levililer 19:12, Sayılar 30:2, Tesniye 23:21.

[15]          Çıkış 21:24, Levililer 24:20, Tesniye 19:21.

[16]          Levililer 19:18.

[17]          Levililer 13:49 ve 14:2-9’da geçen cüzamlılarla ilgili şeriat yasaları dolayısıyla.

[18]          İşaya 53:4.

[19]          Ferisiler Yahudi dogmalarını katı bir şekilde benimsemiş, kuralcı ve Helenleşmeye karşı tutucu Yahudi grup.

[20]          Hoşea 6:6.

[21]          Malaki 3:1

[22]          I. Samuel 21:6. I. Samuel’de bahsi geçen durum şu koşullarda gerçekleşmiştir. İsrailoğullarının kralı ve peygamberi olan Samuel yaşlılığında, krallık etmeye yeterli görmediği halde halkın bir krala ihtiyacı olduğu için yerine oğlu Saul’ü geçirir. Fakat Saul, İsrail’in düşmanlarını yendiyse de Yehova’ya karşı suçlar işlemiştir. Bu suçlardan ilki babasının yerine kurban takdim etmesi (1 Samuel 13:8-14) iken ikinci suçu çok daha ilginçtir: Tanrı’nın emrine rağmen Amalek şehrindekilere karşı İsrailoğulları Mısır’dan Musa önderliğinde çıkarken yaptıklarına karşı intikam olarak ‘tam bir’ soykırım yapmamış olmasıdır. Rab Samuel aracılığıyla ona, “Şimdi git, Amalek’i vur, ve onların her şeylerini tamamen yok et, ve onları esirgeme; ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür” diye buyurmuştur. Saul ise Amalek’e varınca öncelikle şehirdeki Kenilere Mısır’dan çıktıklarında İsrailoğulları’na iyilik ettikleri için şehirden ayrılmalarını söylemiş ve Keniler şehirden çıktıktan sonra da şehirdeki halkı tamamen katletmesine rağmen Amalek kralı Agay’ı öldürmeyip rehin almış; ve bir de semiz hayvanları katletmemiştir. İşte Saul’ün Tanrı’ya karşı ‘büyük suçu’ budur. Tanrı’nın bu gaddarca tutumu bana Hıristiyan inancının şekillenmesinden bahsederken daha ayrıntılı olarak değineceğimiz gnostiklerden Marcion’un Yahudi tanrısı ve Hıristiyan Tanrısı’nın farklı Tanrılar olduğunu düşünmesinin sebeplerinden biri olarak göründü. Sonuç olarak bu suçlarından dolayı Rab Yehova, Samuel’e Beytlehemli Davud’u kral olarak atamasını söyler, bunun üzerine Davud, Saul’un zırhçısı ve arpçısı olarak saraya girer. Saul’un oğlu ve tahtın varisi Yonatan, Davud ile arkadaşlık kurar ve onun krallığı hak ettiğine kanaat getirir. Saul, Davud’u öldürme planları yapınca Yonatan onu kaçırır ve işte bundan sonra İsa’nın alıntı yaptığı pasaj gelir. Saul’den kaçmakta olan Davud yoluna çıkan bir mabede girer. “Ve Davud Noba, kâhin Ahime-lek’in yanına geldi; ve Ahimelek titriyerek Davudu karşılıyıp ona dedi: Niçin yalnızsın, ve yanında kimse yok? Ve Davud kâhin Ahimelek’e dedi: Kral bana bir iş emretti, ve bana: seni gönderdiğim ve sana emrettiğim iş hakkında kimse bir şey bilmesin; ve uşakları filan filan yere tayin ettim, dedi. Ve şimdi senin yanında ne var? Elime beş ekmek yahut ne varsa ver. Ve kâhin Davud’a cevap verip dedi: Yanımda bayağı ekmek yok, ancak, uşaklar kendilerini kadından sakındılarsa, mukaddes ekmek var. Ve Davud kâhine cevap verip ona dedi: Gerçek üç günden beri kadından uzak kaldık; çıktığım zaman, bu bayağı bir yolculuk iken bile, uşakların torbaları daha ne kadar ziyade mukaddes olacaktır. Ve kâhin ona mukaddes ekmek verdi; çünkü RABBİN önünden alındığı günde yerine sıcak ekmek koymak için kaldırılan huzur ekmeğinden başka orada ekmek yoktu” (I. Samuel 21: 1-6).

Burada ayrıca değinmek gerekir ki Kuran’da Saul ve Davud’la ilgili hikâye çok daha farklı olarak geçecektir. Şöyle ki adı Kuran’da Talut olarak geçen Saul, Kuran’daki anlatımda Allah tarafından İsrailoğullarının başına hükümdar olarak tayin edilmiştir. Abimelek kralı Agay’ın adı da Calut olarak geçer ve Kuran’a göre İsrailoğulları ile Abimelek arasındaki savaşta Davud da Saul’un ordusunda bulunmaktadır. Tanah’daki Saul’un Agay’ı rehin alması anlatımına çelişik olarak Davud bu savaşta Agay’ı öldürecektir. Kuran’a göre daha sonra Davud, Saul’ün ölümü üzerine tahta geçecektir (Bakara Suresi 247-251).

[23]          Davud’un bu hikâyesi ile MÖ 13. yüzyıl Hitit kralının hikâyesi arasında benzerlikler bulunur.

[24]          İşaya 42;1-4.

[25]          İşaya 6:9,10.

[26]          Mezmur 78:2.

[27]          Buradakine benzer ifadelere Kuran’da pek çok yerde rastlarız:

Bakara 81 – Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.

Al-i İmran 10 – Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah’tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.

Al-i İmran 116 – O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah’a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.

Al-i İmran 151 – Allah’ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!

Al-i İmran 192 – “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”

Nisa14 – Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.

Nisa 30 – Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah’a pek kolaydır.

Nisa 56 – Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. vb

[28]          Çıkış 20:12, Tesniye 5:6.

[29]          Çıkış 21:17, Levililer 20:9.

[30]          Burada hatırlatmakta fayda vardır ki aslında Yahudi hukukunda tevrattaki kurallar sözcüğü sözcüğüne hiçbir zaman uygulamamıştır. örneğin Tevrat’da geçen göze göz, dişe diş sözü “Eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin” şeklinde anlaşılmaz ve Yahudi kanununda böyle uygulanmazdı. Bu söz her zaman iki düzeyde anlaşılırdı:

  1. Adaletin orantılı olması gerektiği (bir göz için bir hayat değil)
  2. Bir gözün değerine karşılık bir gözün değeri, yani maddi hasarlar için.

Dolayısıyla İsa’nın burada kastının Ferisiler’in ekmek yemeden önce el yıkamak gibi bazı şeri kuralları harfiyen uygularken Tevrat’taki bazı şeri kurallarda aynı tavrı göstermemeleri olsa gerektir.

[31]          İşaya 29:13.

[32]          Sadukiler, eski bir Yahudi mezhebidir. Bu mezhepten olan Yahudiler, Tanrı‘nın Dünya’yı yaratıp sonra, Dünya’yı kendi haline bıraktığına inanırlardı. Ferisiliğe karşı olmuşlardır. Yahudi aristokrasisini temsil eder, ruhun ölümsüzlügüne, ölülerin dirileceğine ve meleklere inanmazlardı. Yazılı metinlere inanırlar, nakli yani sözlü inançlara karşı çıkarlardı.

[33]          Aramicede kaya anlamındaki Kifas kelimesinin Latince karşılığı olan Petrus Simun’un künyesine eklenecektir.

[34]          Tekvin 2:24. Tanrı’nın bu sözleri Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemeleri üzerine onları lanetlemek için söylediğini hatırlatmakta fayda var.

[35]          Tesniye 24:1-4.

[36]          Çıkış 20:12-16, Tesniye 5:16-20.

[37]          Levililer 19:18.

[38]          İşaya 62:11, Zekarya 9:9. Matta İncili’nde ilk defa burada alıntı yapılan Zekarya kitabı da Hıristiyanlar için yine çok önem arz eden kitaplardandır. Hıristiyan yorumcular Tanah’daki oniki küçük peygamber kitaplarından sondan bir önceki olan ve peygamber Zekeriya’ya dayandırılan bu kitabın 7 ile 14. konularının direkt ya da dolaylı olarak İsa’nın mesihliğinden bahsettiğini kabul eder. Bu konular, İsa’nın son günlerinde gerçekleşen acı çekme, ölüm ve yeniden canlanma olaylarının yazılmasına yardımcı olmuştur. Yeni Ahit’deki tarihin akibetini anlatan Vahiy kitabı da Zekarya’daki betimlemelerle renklendirilmiştir. Kitabın 7 ve 8. bapları Kudüs’ün yıkılışından kaynaklanan yas döneminin devam edip etmemesi sorusuna cevap verir, halkı cesaretlendirici demeçler sunar ve Tanrı’nın varlığı ve kutsamasını içerir. Bundan sonraki baplar ise iki “kehanet” veya “sorumluluk” içerir:

* İlk kehanet (Zekarya 9-11) Tanrı’nın, Mesih gelene kadar, halkıyla olan ilahi ilişkisinin ana hatlarını sunar.

* İkinci kehanet (Zekarya 12-14), “son günlerde” İsrail’i bekleyen görkemden, son anlaşmazlıktan ve Tanrı’nın krallığının zaferinden bahseder.

[39]          İşaya 56:7.

[40]          “Bize kerem eyle” manasındadır.

[41]          Mezmur 8:2 Aslı, “Sana hasım olanlardan ötürü,

Düşmanı ve öç alanı susturasın diye,

Çocukların ve emzikte olanların ağzından kudreti kurdun.” şeklinde olan bu ayette Davud, Rab Yehova’ya seslenmektedir. Dolayısıyla İsa’nın burada bu sözü söylemesi içerisinde zımnen kendisinin Rab olduğu anlamını içermektedir.

[42]          Mezmur 118:22,23.

[43]          Esseniler, MÖ 500 yıllarından itibaren Filistin’le Mısır arasındaki Yehuda Krallığı bölgesinde yaşadıkları söylenen Yahudi mezhebi. Esseniler farklı düşündükleri kuralcı Ferisiler’le sürekli mücadele içinde olmuşlardır.

[44]          Tesniye 25:5.

[45]          Çıkış 3:6.

[46]          İsa’nın bu sözleri İbrahimi anlatının daha sonraki izleyicileri için dirilişin bedenen değil ruhen olduğu sonucuna götürecektir, ki Pavlus insanlar için “beden olarak ekilir; ruhani beden olarak kıyam eder” (I. Korintoslular 15:44) diyecektir. Pavlus’a göre ilk insan Âdem etten kemikten bir can iken son Âdem, yani İsa dirilten ruh olmuştur. Sonuç olarak “Et ve kan Allah’ın melekutünü miras alamaz” (Korintoslular 15:50) diyen Pavlus daha sonra Nietzsche’nin eleştireceği Hıristiyanlık’taki bedeni hor görme anlayışının da mimarı olacaktır.

[47]          Tesniye 6:5.

[48]          Levililer 19:18.

[49]          Mezmur 110:1.

[50]          Daniel 9:27, 11:31, 12:11. Bu alıntıda geçen, tarihi olarak oldukça tutarsız ve çelişkili anlatımlar içeren Daniel Kitabı, Yahudi geleneğine göre Daniel’in 70 yıllık Babil sürgününden sonra MÖ 536 yılında yazılmıştır. Bahsi geçen Daniel’in kehanetlerinin ilki yetmiş adet “yediler” (hafta) ile ilgilidir ve bu kehanette Kudüs’ün ıssız kalacağını söyleyen Yeremya’nın öngörüsünün 70 yıl süreceği anlatılır. Daniel, Tanrı’ya Kudüs’ü ve tapınağı onarması için yalvarır fakat meleksi açıklama, onarımın uzun yıllar alacağı, bu zamanda gelecek kralın şehri ve tapınağı onarıp tekrar yıkacağını anlatır. Fakat biz tapınağın yeniden inşasının yine Darius’un iktidarı döneminde Hagay, Zekeriya ve Malaki’nin liderliğinde MÖ 516 yılında gerçekleştiğini bildiğimize göre Daniel’in bu kehanetinde bahsi geçen Mesih Darius, Hagay, Zekeriya ya da Malaki olmak durumundadır ki kehanette geçtiği gibi tapınağı tekrar yıkan da onlardan biri değildir. Tapınağı tekrar yıkacak kişi Romalı Titus olacaktır ki onun da Mesih olduğunu söyleyemeyiz. Atıfta bulunulan diğer kehanetleri ise Daniel yanında bulunduğunu söylediği Med Darius’a yapmaktadır ki “Kuzey Krallığı” ile “Güney Krallığı” arasındaki anlaşmazlık ile ilgilidir. Bir melek Daniel’e görünerek şeytani “Pers prensi”nin bir muhalif olduğunu fakat “İsrail’in büyük prensi” Mikail‘in onları koruyacağını ve ayakta bir tek Mikail’in kalacağını anlatır. Yahudilere göre Daniel, Babil ve Pers imparatorluklarının Büyük İskender hâkimiyetindeki Yunanlılara geçeceğini öngörmüştür. Daniel’in öngörülerinden biri İskender’in ölümünden sonra imparatorluğun dörde bölüneceğidir. Daniel, İskender’in ölümünden sonra gelen bir yetkili yüzünden Yahudilerin zulüm göreceği kehanetinde bulunmuştur. Çoğu yorumcuya göre bu kişi Suriye’nin Yunanlı hâkimi Antikous Epifanes‘tir. MÖ 176-MÖ 164 yılları arasında Antiokus, Yahudilere zulmetmiş ve bunun sonucu olarak MÖ 167’de Makabi ayaklanması başlamıştır. Yani Yahudilere göre Daniel’in bu kehanetleri çoktan olmuş bitmiştir. Fakat bu kehanetler erken Hıristiyan edebiyatına ilham kaynağı olmuştur ve Hıristiyanlar bu ayeti Titus’un Kudüs’ü yıkımına yormuşlardır. Hatta Tarihçi Eusebius’a göre 70 yılındaki Titus Komutanlığı’nda yapılan bu yıkımda Hıristiyanlar öldürülmemiştir. Çünkü Hıristiyanlar Kudüs’ün etrafında Romalı askerleri görünce İsa’nın onlara bu ayette söylediğini hatırlamış ve kaçmışlardır. Kaçan bu Hıristiyanlar Ürdün’ü geçip Ürdün Krallığı’na yerleşmişlerdir. Bunun dışında Daniel’in şu ayetini de Hıristiyan yorumcular İsa’ya yormaktadırlar: “Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var Olan’ın yanına doğru ilerledi, O’nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır” (Daniel, 7:13-14). Lakin Daniel, bu ayetin geçtiği; Babilli Belşazzar’ın ilk yılında gördüğünü söylediği ve büyük canavarlar adı verilen bu vizyonundan sonra orada ‘ayakta duran birine’ bunun anlamını sorar. O kişi de bu vizyonda bahsi geçen dört yaratığın dört kralı ya da krallığı temsil ettiğini söyleyecektir ki ayette bahsi geçen de bunlardan biridir. Vizyona göre diğer üç krallığı yok edip yerlerine geçecektir. Sonuç olarak Daniel kitabındaki bu bölüm Daniel’e vizyonunu açıklayan kişinin şu sözleri ile sona erer: “Dördüncü yaratık yeryüzünde ortaya çıkacak dördüncü krallıktır. Bütün öbür krallıklardan farklı olacak, bütün dünyayı yiyip bitirecek, çiğneyip parçalayacak. On boynuz bu krallıktan çıkacak on kraldır. Bunlardan sonra öncekilerden farklı bir başka kral ortaya çıkıp üç kralı tahtlarından indirecek. Yüceler Yücesi’ni kötüleyen sözler söyleyecek, O’nun kutsallarına baskı yapacak. Belirlenen zamanları, yasaları değiştirmeyi amaçlayacak. Kutsallar üç buçuk yıl için eline teslim edilecekler. Ama mahkeme kurulacak, onun egemenliğine son verilecek, büsbütün yok edilecek. Göklerin altındaki krallıklara özgü krallık, egemenlik ve büyüklük kutsallara, Yüceler Yücesi’nin halkına verilecek. Bu halkın krallığı sonsuza dek sürecek, bütün uluslar ona kulluk edip sözünü dinleyecek” (Daniel 7:23-27). İşte Hıristiyan yorumcuların İsa olarak yorumladıkları yaratık bu dördüncü krallıktır ki metnin anlam örgüsü içinde bunun siyasi bir devletin diğerlerine hâkim olması biçimde anlamak akla çok daha yatkınken Hıristiyan yorumcular her nedense Tanah kitaplarında ‘gökten inen’ her şeyi İsa’ya dair bir kehanet olarak yorumlamaya oldukça eğilimlidirler.

[51]          Ben de ironik bir biçimde bu yalancı peygamberlerden birinin Pavlus ve saptırdığı seçilmişin de Petrus olduğuna inanmaya meyilliyim. Çünkü genelde Hıristiyan yorumcular Pavlus’un bir yalancı olmadığını kanıtlamak için Petrus’un bile onu kabul ettiği fikrini kullanırlar ki o halde ben de bu ayeti seçilmiş bile olsa Petrus’un da saptırılabileceğine bir kanıt olarak öne sürebilirim.

[52]          Zekarya 13:7.

[53]          Zekarya 11:12,13.

[54]          “Allahım, Allahım, beni niçin bıraktın?” Mezmur 22:1.

[55]          Üç gün sonra dirileceğini söyleyen ve pek çok şakirdi olan İsa’nın kabrinin başında yalnızca Meryemlerin bekliyor olması biraz tuhaftır bana kalırsa.

[56]          Bakara 87.

[57]          Al-i İmran 59.

[58]          Maide 17.

[59]          İhlas 1-4.

[60]          Saf 6.

[61]          2007 yapımı Zeitgeist (Zeitgeist: The Movie) belgesel filminde Hıristiyanlığın Horus ve benzeri eski Mısır inançlarından köken alan figürleri anlatılır.

[62]          Matta İncili’nde İsa’nın doğumundan haberdar olan müneccimlerin yerini Luka İncili’nde kendilerine İsa’nın doğumu melekler tarafından haber verilen çobanlar almıştır.

[63]          Bkz. dipnot 314, s. 126.

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.