Gültekin Emre’nin ‘Çınlama’sını okudum. Anladığım kadarıyla kitaptaki şiirler şairin kulak çınlamasına da sebep olan ‘Tinnitus’ diye bir hastalığı yüzünden kaldığı Almanya’daki bir klinikte yazılmış. Şiirler güzel, hele bazı dizeler çok çarpıcı: “Kendime bir sokak bulmalıyım çocukluğumun ağlayıp durmadığı” Ama bence kitabın asıl güzel yanı sonunda yer alan klinik günlüklerinde bu şiirlerin hangi yaşantılardan doğduğunun izini sürebilmeniz. En azından bu deneyim için bile öneriyorum bu kitabı: Çınlama, Gültekin Emre, Hayal Yay., Ankara, 2010.
“(…)
Kendime bir sokak bulmalıyım çocukluğumun ağlayıp durmadığı
(…)”
Çınlama, Gültekin Emre, Hayal Yay., Ankara, 2010, s. 9
“(…)
Uzakta bir köpek havladı ne olur beni öldürün der gibi
(…)”
agy s. 10
“(…)
Sessizlik romantik bir film sanki, upuzun ve siyah-beyaz
(…)”
agy s. 11
“(…)
Öğlen
Sonbahar şiirleri geliyor aklıma
Ölü gözü gibi dizeler
(…)”
agy s. 12
“(…)
Yeleleri dökülmüş bir ata binip gidiyor gün”
agy s. 13
“(…)
Bi kuş kondu hayatımın en ince dalına
Aşkını dünya aleme ilan ediyordu bir marifetmiş gibi
(…)”
agy s. 15
“(…)
-Düşleriyle çırılçıplak yatıp kalkan bir oda
-Yalnızlığın hangi sözcükten sonra geldiğini soracak kimsesi olmayan bir oda
(…)
-Sarılacak kimsesi ve bir şeyi olmayan bir oda
-Bir bardak suyu başucundan hiç eksik etmeyen bir oda
(…)”
agy s. 16
“(…)
Öğlen
Çok uzakta bir kadın yalnız başına bir otobüsten iniyordur şimdi
Ben ise burada bilmediğim bir dilin damadıyım
(…)”
agy s. 17
“(…)
Bulamıyorum sararıp solmuş şefkatleri, gözyaşlarını
(…)
Günde iki kez su veriyorum geçmişime ve sensizliğime
(…)”
agy s. 18
“(…)
Uyku ile uyanıklık arası bembeyaz bir ülkedeyim sensiz
Akşam
Güveniyorum yalnızlığıma
Bir o kaldı elimde”
agy s. 19
“Küçük Defterlerim
Hiçbir şey anlamadım günün gidişatından
Rüyasında durmadan yürüyen, yüzen biri gibiydim bugün
(…)
Eli, alnı öpülesi küçük defterlerim benim, can yoldaşlarım
Siz tanıksınız içimde büyüyen kuyuya, susuzluğa
Kendimi karşıma alıp bir güzel haşladığıma, yaraladığıma
(…)”
agy s. 20
“(…)
Hayatıma ara veriyorum kaldığım yerden sana kavuşmaya
Gündeme yabancı bir akşamda sarılmak için sana
Öğlen
Boşluk yok oluyor, yerine gövden gelip kuruluyor düşlerimi taçlandırıp
Uzun bir merdiveni çıkar gibiyim sana tırmanırken içimde
Sen birden elinde valizinle çıkıyorsun uzun bir karanlığın içinden
Akşam
Bir sofra kuruluyor geceyi şenlendiren ve bir duble rakı göz kırpıyor
Bir gül yeniden açıyor, bir sardunya gülümsüyor ve camların lekeleri yok oluyor
Sen soframızın başköşesinde, ben bir bulutun elinden tutmuş gibiyim”
agy s. 21
“(…)
Çam yarması gibi günlerin içinden ne irinler akıyor ortalığa
(…)”
agy s. 23
“(…)
Savaş alanı gibi bir yerde ve imkansız bir düşün ortasındayım
Akşam
Hava ne zaman karardı
Gün ne zaman çekilip gitti
Ne bir şey gördüm, ne de duydum”
agy s. 25
“(…)
Canım rom istedi benim de bir denizci gibi ölmeden önce
(…)”
agy s. 28
“(…)
Ben hiç bu kadar dibe vurmamıştım kendimi
Bir harita arıyorum geriye kalan ömrümü karalayabileceğim
(…)”
agy s. 30
“Kedi
Kulakları tıkanmış günün, duymuyor ne söylesem
Memleket meseleleriyle meşgul bulutların suratları kapkara
(…)”
agy s. 32
“On Beşinci Gün
Sabah
Gün geçmek bilmedi, yüzündeki gri boyayı da hiç silmedi
(…)”
agy s. 33
“(…)
Nasıl bir geceydi bu böyle olanağı olsa bırakır mıydı yakamı
(…)”
agy s. 34
“(…)
Heine’nin büstünde bir kuş şiir okuyor
(…)”
agy s. 37
“(…)
Her şiirde seni arıyorum tutacakmışım gibi elini
(…)”
agy s. 38
“(…)
Öğlen
Oktay Rifat’la denize doğru bir konuşma
Bir kayık yol gösteriyor korsan aşklarına
Yarısı şiir, yarısı günlük bir çalışmada
Akşam
Başımın çaresine bakıyorum karanlık sarılınca boğazıma
(…)”
agy s. 39
“(…)
Bir klinikte yatan biri gibiyim mektupsuz, sensiz
Kulağını kesen Van Gogh’la aynı yıkımdan
(…)
(…)
Takvimlerin turşusunu kurdum, biraz daha yaşar mıyım acaba
Seni şöyle alalım, yalnızlığımın gelini olmaya”
agy s. 40
“(…)
Gogol’u ziyaret etmiş gibiyim kvas içip konuştuk
(…)
Uzun bir hastalıktan sağ çıkmış çocukluğuma yer yok burada
(…)”
agy s. 41
“(…)
Kimseyi görecek halim yok bugün kendimi de
(…)
Tavla oynuyorum uzak bir kahvede pulları kıra kıra
(…)
Haydi toparlan gidiyoruz demesi kolay, hani cennet
(…)”
agy s. 42
“(…)
Şükredecek ne var ortada, beni bağrına basacak deniz nerede
Çıkıp dolaştım bulmak için kendimi hayalimle yüzleşmeye
(…)”
agy s. 43
“Yirmi Birinci Gün
Sabah
(…)
Bana hiç aklıma gelmeyecek bir geleceği kim sunacak
(…)
(…)
Akşam
Sayıya vurunca karanlıkları
Yetmez kimsenin gücü yalnızlığa”
agy s. 45
“(…)
Bir sivilce gibi başlayan gün, büyüyor iyice
Zor zapt edilen bir balon gibi bu bomboş hayat
(…)”
agy s. 46
“Yirmi Beşinci Gün
Sabah
Yıllar, doğum günleri paramparça oldu
Bahar temizliği yaptım sanki içimde
İç organlarımı bir bir yere çalmak geçti
Bir ahtapotu döverek köpürtür gibi
(…)”
agy s. 53
“(…)
Kardeş kanı içmiş gibi yorgunum evsiz barksız
Uzaği yakını duyamayan bu kapkara körlük
Elden ayaktan düşen kemik yığınının nerede huzuru
(…)”
agy s. 54
“Dönüş
Seni bırakıp gelmişim gibi, öyle ağır senin yokluğun
Yolun buraya kadar olduğunu bilmiyordum, vazonun kırıldığını
(…)
(…)
Bu bir hayaldi gelip geçti işte, orda bir göl vardı
Şimdi yok, ormanı hiç görmedim, ağaçları da
(…)”
agy s. 56
“25 Kasım / Cumartesi
Hava yağmurlu. (…) Orman yoluna sapıyorum. Çamlar giyinik, öteki ağaçlar çırılçıplak. Neu Fahrland köyünü görmeye gidiyorum. Ortasından kanal geçiyor. 1200 kişi yaşıyor bu yeni yapı evlerde. Heinrich – Heine yolunun sonu ormanlık, sağında bahçe kapıları sımsıkı kapalı, tek katlı evler. Bir çıkmaz sokak burası. İşte, günde 2 kez tavaf edeceğim yolum benim…
(…)”
agy s. 58
“(…) Köyde in cin top oynuyor: Ne kapının önünde oynayan çocuklar, ne de havlayan bir köpek! (…)”
agy s. 59
“(…) Grup terapisi: Yalnızlık asıl sorun, akrabanın, tanıdıkların olmaması. Ayrılan eşlerin sorunları. İş yerinin yarattığı çıkmazlar. Gelecek korkusu, umutsuzluğu. Çağın insan üzerinde baskısı… (…)”
agy s. 62
“(…) Ben bu dört (bodrumla beş) kat merdiveni günde kaç kez inip çıkıyorum acaba? (…) Şiirlerimi not ettiğim küçük defterlerime övgü düzdüm, hak ettiler çünkü: ‘Eli, alnı öpülesi küçük defterlerim benim, can dostlarım’. (…)”
agy s. 62
“2 Aralık / Cumartesi
2 gün izinliyim. (…) 18.06’da Rahime’nin uçağı Tegel’e iniyor. Akşama Rahime’nin getirdiği taze hamsi var. Bir duble rakı içiyorum. Rakı iyi geliyor, kliniği falan unutuyorum. (…)”
agy s. 63
“(…) Mektup. ‘İki gün yakmayınca bu sobayı, içerisi oluyor buzhane… Ve baktım olmuyor, soğuktan sinirlerimi bozmamak için biraz rom içip (kötü gün dostum) evimi temizledim.’ (…) Bugün ne zaman akşam oldu, hiç anlamadım başhekimi beklerken. (…)”
agy s. 65, 66
“13 Aralık / Çarşamba
Öğleden sonra üç bayan beni Rus Kolonisi’nde çaya davet etti. Tolstoy’un, Gogol’un, Dostoyevski’nin, Gorki’nin, Çehov’un… kahramanlarının yaşadığı, tahtadan yapılmış, kliniğe gelirken gördüğüm, evlerden birinde Kvas içtim ilk kez. (…)”
agy s. 71