“(…)
bu hayat denen atlıkarınca’dan inip
kırların o serin yanağına sızmak istiyorum.
(…)”
Dilin Metruk Yarası, Hıdır Işık, Mühür Kitaplığı, İstanbul, 2013, s. 13
“ZAMANA SIĞMAYANDI BEKLEYİŞLERİM
O’nu beklemek,
ölü yığını bir kentte şuursuzca kendi küllerini aramaktı…
(…)”
agy s. 35
“(…)
ve kadınlar su gibidir dediğini hatırlıyorum bir şairin
(…)
ah, sahi kadınlar su gibiymiş…unutma kalbim!”
agy s. 45
“(…)
ve yani Tanrı’sı kesilir insanoğlu kozmosun;
yalvaç’ı olarak karanlığa
cellatlık vahisini gönderirken…
-ah bende gördümdü
cinayetti insaoğlu yerküre’yi faili meçhul kaybeden”
agy s. 49
“Şükrü Erbaş’a…
KALP RİTMİNİ BOZAN BİR ŞİİR
utanmayan o serseri zamanlarda tanıdım yalnızlığı
ve şiirlerindeki şifrelerinden bir şair’i…
kalbe yakın bir yere demirleyen bir şiir keşfettim bu gece.
Şükrü Erbaş’tan düşmüş, kırılan şifrelerinden tanıdım
yaralarımı ince ince kanatışından.
bulvarlara doluşan kurşun karası kent hüzünlerinin
sarmallığında kasveti yan yatmış yüreğimin
o iç bükey kırılmalarına değiyordu dizeleri.
bilincimi kürek cezasına mahkum etmiş
acılardan kalma bir saplaması vardı dilinin.
gece, üryan tenine battıkça karanlığın
kısa bir şekerleme uykusuna yeniliyordu gözlerim
ve özlemin bıçak kesiği, bir kadavranın
uzuvları gibi yayılıyordu gövdemin tüm köşelerine.
sonra ellerimdeki kitap, tutunamadığı boşluğun
hırkasından bırakıyordu masaya öz kütlesini.
artık bir ormanın yeşil döngüsündeki derinliğe
koşuyorum rüyamda ve sızdığı kadar
ışınlarına değiyorum Güneş’in.
ıslık çalıyordu tecimen söylencelerinden kalma kuşlar
ben ellerimi arıyorken gövdemin çukurunda.
ağaç dallarına asılı dizelerden oluşan bir şiir’in
özselini toplarken buluyorum ellerimi.
bu şiir’i tanıyordum bir yerden; daha önce
kalbimde pike çektiğini görmüştüm.
ah sanırım hatırladım!
bu şiir, kuytusuna dem bırakmış bir şair’in
kanatlarından kopmuştu; dedim
ormanın ıslak duran sessizliğine.
ve sonra ılık bir rüzgar dokundu tenime
bıraktığında bir şairin kalbini göğe.
işte ben en çok kalp ritmini bozan
bu yolculuğu sevdim, bu rüyayı
çünkü en çok burada yarasına sarıldı kalbim.”
agy s. 50, 51
“(…) Sarılmak istediğim şairler en az bir Güneş boyu uzakta artık. (…)”
agy s. 59
“(…)
şimdi çocukluğunu özleyen bedenlerimize
gelişen dünyanın uçurumları yapışmış civa tadıyla.
uygarlık, yüzümüze çürüyen bir iz bırakırken
ne çocuk yanımız kaldı
ne uçurtmalarımız…
ey insanın içindeki zapt edilemez yaratık
bizden evren’e susmak gibi bir çığlık kaldı!
(…)”
agy s. 65
“(…)
-ah! insan kendi karanlığını yaratmıştı
vahşetine dünyayı hapsedebilmek için-”
agy s. 68
“Töre Cinayetlerinde Yitirilenlere…
AHİR ZAMANDA BİR İNCE SIZI
ölüm toprağın sevinciydi artık
insan, evrene kendinden ifrit şeklini verince…
(…)”
agy s. 73
“METRUK ÇIĞLIĞINDAYIM ANNE
buradayım: Ömrünü tamamlamış aşkların
di’li geçmiş zaman boşluğunda.
(…)”
agy s. 87