İnsanlığın Geleceğini kıskanmak Garip bir şekilde cazip olabilir. Geleceği düşündüğümüzde doğal felaketler genelde ilk düşüncelerimiz olur. enerji tükenecek, savaşlar çıkacak, insan ırkı sona erecek. Ama neden bu kadar basit kötü düşünebiliyoruz? Naif olmamızın sebebi “gelecek güzel olacak ama biz göremeyeceğiz” düşüncesi olabilir mi? kıskandığımızdan olabilir mi? Sonuçta hepimize uçan arabalar söz verilmiş ve hala göremediğimiz, belkide hiç göremeyeceğimiz şeylerden biri onlar. (dikkat: uçan araba sadece metafor, herangi bir teknoloji olabilir)
Biz hep kendimize şöyle söylüyoruz, “ben geleceği düşünmekle zaman kaybedemem“, “neden olmayacak birşeyleri düşünerek heyecanlanayım ki?” Aslında biraz kızgınız, çünkü çoğu yeni şeyleri görmeyeceğimiz’den korkuyoruz, ve bu bize acı veriyor.
Hadi şöyle anlatayım:
14. yüzyıla avrupada geri gittiğinizi hayal edin. karşınızda cevapsız ve yardıma mühtaç olan insanları göreceksiniz. onların aradıkları cevabı aslında 2 yada 3 yüz sene sonra bir okul çocuğu bile bilmiş olacak.
Belki yas tutan bir kadını göreceksiniz, 6 yaşında kızını kızıl hastalığından kaybetmiş birisi. O keder’le dolu ağlıyor, ama 700 sene sonra onun oturup ağladığı yerde yeni mezun olmuş bir eczacı 5 TL’ye bu hastalığın ilacını satacak olduğunu bilemez. antibiyotik alabilse sevgili çocuğunu kaybetmeyecekti.
veya 3 senelik süren bir hac seferi yapan birini düşünün. yolda açlıktan ölmek üzere, kaç defa hapise düşmüş, hrsızlar herşeyini çalmışlar. günümüzde bir uçak biletine bakar bu sefer.
Yada diş ağrısı olan birini görürsünüz, 630 sene sonra öyle bir ağrı kesici olacak ki hiç kimse diş ağrısı hissetmeyecek. bunu söyler misin ona? bunları göremeyeceğini nasıl?
Gıyaseddin cemşid Kaşani‘yi düşünün, hayatının senelerini yuvarlağın çap ve çevresinin oranını hesaplamaya harcamış. ama seneler sonra mahallenin bakalından bir cedvel alarak bunu yapabileceğini nasıl ona söylersiniz?
Böyle insanlara gelecek ne kadar güçlerine gider? büyük bir açıdan bakınca, aslında tarih boyunca bizim çektiğimiz acıları başkaları çekmek zorunda olmadığını görebiliyoruz. ama bu zorlukları çekmeye mecburuz çünkü yanlış bir zamanda doğmuşuz.
Gelecekten gelen bir nesilimiz bize, bizim 600 sene önceki dedelerimize acıdığımız kadar acıyabilir. Bizim 20 senelik kötü bir ilişkiyi acıyla yaşadığımız sorunu elindeki beyin vitamini iyle 5 dakikada çözebilir. bizim pankreas kanserinden dehşete düşnüğümüze şaşırır. hayatımız boyunca anlamsız bir mesleği yapmamıza bakıp üzülür. öyle ki onun zamanında sadece robotlar bu işleri yapacak, üstelik daha iyi ve daha hızlı. Onun zamanında insanların en düşük geliri bugünkü isveçrede ki diş doktoru kadar olacak.
300 sene sonraki bakış açısından ne kadar absurd problemlerle dolu göründüğümüz imaja karşı kendimizi korumak istediğimizden, Genel olarak gelecek hakkında olumsuz düşünürüz. Bizim için ulaşamadığımız cevaplar belki’de gözümüzün tam önünde olup, bizim onları görmek için geç olduğu bilmemiz bizi rahatsız edebiliyor.
Gericault, 19. yüzyılın fransız sanatçısı raft of the medusa tablosuyla tam bu mevzuya odaklanmış aslında. onlar iki hafta boyunca denizde sergerdan olmuşlar. Bu resim bu olayın tam son anını canlandırmış. denizcilerin bazıları onları kurtaracak olan gemiyi görüyorlar ama diğerleri için bu kurtarılma operasyonu artık geçtir.
Bizim’de hayatımız bunun gibi aslında, kurtarma gemisi gelecek ama genel olarak geç kalmış olabilir. bir kaç yıl, Ay veya sadece bir kaç saat.
bu yüzden kendimize’de acımamız gerek. ne kadar geçmişteki insanlara karşı hayatımız kolaylaşmış olsa’da gelecektekilere karşı daha zor bir hayat sürdürmekteyiz. Geleceği düşünerek yeni tür yoksulluklar bulup kendimizi onlarla karşılaştırabiliriz.
Bir insan kendi çevresindeki insanların problemleri tarzında problemleri olmayıp gelecekteki problemler çeşitinden problemleri düşünüyorsa, az hayali bile olsa daha akıllı ve daha gelişmiş bir canlıdır.