“Pervane ışığın çevresinde sabaha kadar uçar da bu hali en tatlı sözlerle hikaye etmek için şekillere döner. Sonra nazlanıp övünür de vuslatta kemale özenerek gururlanır.
Kandilin ışığı hakikatin ilmi; sıcaklığı hakikatin hakikati, Alevin içine dalmaksa hakikatin hakkı.
Ve pervane doymadı ışıkla, hararetle; attı kendini alevlere. Şkilller hala beklemede. Haber verecek diye bakış yoluyla pervane.
Pervane uçtu, döndü, eritti kendini ve yok oldu ortalardan. Resimsiz, cisimsiz, isimsiz, ünvansız hale geldi. Artık ne için dönecekti şekillere? Vuslattan sonra hangi hal vardı ki döne? Bakışa ulaşan kulak vermez habere. Ve bakılması gerekene ulaşan aldırmaz bakışa
İdrakin Tasini
Mahlukatın idrakinin Hakikat’le ilgisi yoktur,
Ve Hakikat’in mahlukatla ilgisi yoktur.
Düşünceler rabıtalardır; ve mahlukatın
Rabıtaları hakikate erişemez.
Hakikat bilgisini idrak etmek zordur –
Hakikatin Hakikati’nin idraki ise – daha zor!
Hak Hakikat’in arkasındadır.
Uçuyor mum ışığının etrafında pervane,
Sema eder sabaha kadar olur divane,
Ve emsallerinin arasına döndüğünde,
Anlatır onlara mutlu anlarından zevkle
Aşk sarhoşu kelimelerle;
Sonra birleşir cilveli dilberle,
Ermek için kemale hasretle.
Mum ışığı Hakikat bilgisidir.
Sıcaklığı Hakikatin Hakikatidir,
Ona erişmek Hakkin Hakikatidir.
Işığın seyriyle yetinmedi pervane,
O mumun sıcaklığından da bigane,
Bıraktı kendini alevlere cesaretle,
Bekledi emsalleri yolunu hasretle,
Dönüp anlatsın gördüklerini basiretle,
Lakin o yetinmedi sadece bir zahir ile,
Ve ateşte yandı mahv oldu tebahhurla,
İz, isim, cisim, işaret kalmadı geride.
O artık neden dönsün kalıplara
Ve hem eriştiği hangi hal’den sonra?
Yakına gelene zahit ne gerek;
Menzile erişene Yakınlık ne gerek.”
Kitabü’t-tevasin, Hallac-ı Mansur, Çev: Y. N. Öztürk, 1996, s. 305, 306
Kitabı nerede bulabilirim?