Anasayfa > Books / Kargakara > Kurgu Sarmalı 11

Kurgu Sarmalı 11

XI

O geceden beri Melike’yi düşünüyordum. Anlattığına göre resim bölümünden mezun olmuştu,iki yıldır iş arıyor,ama bulamıyordu. Her sene KPSS kurslarına girip öğretmen olmak için sınavlara giriyor ve yeterli puanı tutturamadığı için kazanamıyordu.Tek çocuktu. Babası o çocukken ölmüştü ve annesiyle oturuyordu. Ne kadar güzel ve sıcaktı. .Kadınsız geçen bu kadar zamandan sonra…Ama içimde bazı şüpheler vardı.Belki de beni bir gecelik bir fantezi olarak kullanmıştı:Takım elbiseli soğuk adamla bir gece. “Öyle olsa ne olur sanki” diye düşünüyordum sonra;ben de güzel bir gece yaşamamış mıydım? Hem de ne gece,mucize gibi.
Ama onunla ilgili büyük hayaller kurmamalıydım.Yeni bir hayal kırıklığı yaşamak istemiyordum.

Öğretmenler odasında iki kişiydik.Karşımda Kemal iddaa bülteni okuyordu. Kemal buradaki tek arkadaşımdı.O olmasaydı bu dersaneye alışmam çok daha güç olurdu sanırım. Çünkü burada çalışmaya başladığım günden beri benimle ilgilenmiş ve yabancılık çekmemem için elinden geleni yapmıştı. “Roda-Nijmegen maçı ne olur?” diye sordu Kemal.

-En ufak bir fikrim yok

-Bence Roda alır bu maçı. Deplasmanda iyi değiller o yüzden evlerinde bu maçı almak için her şeyi yapacaklardır. Rövanşlı bir maç bu.

Cevap vermeden elindeki kalemi sallamaya devam ettim. Her ne kadar Kemal’i sevsem de onun ilgi alanlarımızın uyuştuğunu söyleyemem. Hiçbir zaman da ona gerçek anlamda açılmadım. Buna rağmen bana bunca yakın davranmasının sebebi de işyerindeki dedikodu ortamından uzak olduğum için bana güvenebilmesi, benimle diğer öğretmenler hakkında gönlünce konuşabiliyor olmasıydı.‘Neyin var?” dedi” Bugün her zamankinden daha düşüncelisin, Demokritos.’

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. “Bu adam benim her şeyden bahsedebileceğim bir adam mı?” diye tekrar karar vermek istiyordum. Çünkü bazen yaşadıklarımı birine anlatmak için korkunç bir istek duyuyordum.Ama gözlerinde merak vardı ;çözme isteği, dostluk değil.Ona Melike’den de bahsetmeyecektim. Bahsetseydim bile neler diyeceğini tahmin edebiliyordum. Bir gecelik bir ilişkiyi bu kadar kafama takmamam gerektiğini felan söylerdi herhalde.Oluruna bırak türünden bir şeyler . Kadınlar onun elinin kiri gibiydiler.Kadınlar konusunda gerçekten becerikli biriydi.Her zaman bir veya birkaç kadınla birden ilişkisi olurdu ve hiçbir zaman bağlanmazdı onlara. “Yok bir şey.Sadece biraz sıkılıyorum hepsi bu.” deyip savuşturmaya çalıştım sorusunu. Elindeki gazeteyi masasının üzerine bıraktı. “Bence senin derdin ne biliyor musun?Kendini çok fazla sıkıyorsun.Sürekli geçmişi düşünüp duruyorsun.Bence artık kendini biraz rahat bırakmalısın.Bazı şeyleri akışına bırakmalısın.’diye her şeyi özetleyen bir kelamda bulundu.

-Ne demek şimdi bu?

-Ne bileyim ben.Sürekli Ece’yi düşünüp duruyorsun.Bunu söylemesen de ben biliyorum. “Yok beni niye terk etti;yok ben nerede hata yaptım da onu kaybettim” deyip duruyorsun kendine.Artık geçmişi unutmalısın tamam mı?O iş bitti artık .Bunu anla.Emin ol başka kadınlarla da mutlu olabilirsin.Böyle zombi gibi yaşamaktan vazgeç artık.’

İşte boş bir anımda Ece’den bahsetmemin ceremesini görmüştüm. “Zombi gibi mi yaşıyorum?”diye sordum.

-Evet ya.Hem de zombilerin kralısın. “Gel takılalım” diyorum “yorgunum gelemem.” “Seni bir kızla tanıştırayım” diyorum “boş ver canım sıkkın.”Buna daha ne kadar devam edeceksin?’

-Sadece hissettiklerimi söylüyorum.

-Boş versene .Hissettiklerini söylüyormuş.Uyan artık oğlum.Zaman akıp gidiyor ve ben senin neyi beklediğini anlamıyorum.Ece’yi mi bekliyorsun yoksa.Çıkıp gelecek ve dizlerine kapanıp “beni affet” diye yalvaracak değil mi?Allah bilir ya öyle bir şey olsa sen yine onunla olursun bile.

Doğruydu;zaman akıp gidiyordu.Ama Ece’den beri ayrılalı beri duygu dünyam donup kalmış gibiydi.Hep aynı şeyleri yapıyordum, birbirinin aynı günleri yaşayıp duruyordum. İşten eve;evden işe gidip geliyordum. Değişen tek şey mevsimlerdi.Oysa şimdi karşımda bir fırsat vardı:Sevebileceğim bir kadın.Bu belki de kaderin bana her şeye yeniden başlamam için sunduğu bir şanstı. “Haklısın” dedim “Zaman akıp gidiyor.” “Ha şunu bileydin.” deyip iddaa bültenini tekrar eline aldı ve hiçbir şey konuşmamışız gibi tekrar maç yorumlarını okumaya başladı.Duvardaki saate baktım.Mesai bitimine yarım saat vardı.Bugün zaman her zamankinden daha yavaş geçiyordu sanki.Oysa bir an evvel çıkıp gitmek istiyordum.Pencereden dışarı baktım.Karşı apartmandaki dersanenin bir sınıfında birkaç öğrencinin ders dinlediği görülüyordu.On sekiz-on dokuz yaşlarındaydılar.ÖSS sınavına girip üniversiteli olmak için uğraşıyorlardı.”Sonra ne olacak?” diye düşündüm. Üniversiteyi kazanacak,okulu bitirecek,bir iş bulacak ve evleneceklerdi.Ama nedendi bütün bu çabalar?İnsanlar aslında ne istiyorlardı?Para mı?Güç mü?Aşk mı?Mutluluk mu?Yoksa hepsi mi?Belki de bu da hayvanlardaki gibi içgüdüsel bir davranıştı.İnsanlar içgüdüsel olarak büyüyor;iş buluyor;evleniyor;çoluk çocuğa karışıyor ve nihayet onları da büyütüp çekip gidiyorlardı belki de;biyolojilerinin gereğini yerine getirdiklerini bilmeksizin.Tanrı inancını ilk gençlik çağında yitiren bana göre birkaç mutlu anın hezeyanını yaşamak içindi bunca uğraş.İnsanlar durmadan daha çok şey istiyorlar; “ölmeden ne kadar çok şeye kavuşursam o kadar iyi olur.” diye sürekli yeni anlar biriktiriyorlardı.Skor tabelasında en üst sırayı almak için oynanan tuhaf bir atari oyunu gibiydi hayat.Kim daha çok kadınla yatacak;kim daha çok para kazanacak ve kimin öldüğünde daha çok puanı olacak diye oynanan garip bir simulasyon.Peki insan ölüp gidecekse ne anlamı var başarının.İnsanın kendisini ölüm bilincinden uzaklaştıran tuhaf bir içgüdüsü vardı galiba.Ama sanırım ben bu güdümü kaybetmiştim .Hala yalnız kaldığım anların çoğunda intiharı düşünüyor ve bu imkanın beni rahatlattığını hissediyorum. Hala yeşil reçeteli ilacımı kullanmaya devam ediyorum.Bu ilaçlar dünyayı değiştirmiyor;yalnızca iç bunaltıcı hayatıma katlanabilmeme yardımcı oluyorlardı.Hayatım bir ip cambazınınkine benziyordu;düştüğünde kimsenin haberi olmayacak bir ip cambazı. Kaybolmuş bir adamdım ben.Hayatın anlamını antidepresanlarda arayan bir aptal.

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.