Anasayfa > Books / Kargakara > Kurgu Sarmalı 20

Kurgu Sarmalı 20

XX

Karakol binasından Adnan’la beraber çıktığımızda güneş ufka doğru yaklaşmaktaydı.İkimiz de konuşmuyorduk.Hava sıcaktı;deniz ve gökyüzü pırıl pırıldı.Hafif bir meltem esiyordu ılık ılık.‘Şimdi senden özür dilemem mi gerekiyor?’dedim .Adnan gülümsedi.‘Buna hiç gerek yok.Alkol insana her şeyi yaptırabiliyor.’dedi

-Peki şimdi ne olacak?

-Ne ne olacak?

-Yani biz…melike…

-Biliyorsun o benim karım.

Olduğum yerde durdum;Adnan da durup bana döndü.

‘O beni seviyor.’dedim

Adnan güldü.Her gülüşü iğrenç kabusumu hatırlatıyordu bana.

-Seni sevdiğini nereden çıkarıyorsun?

-Bir yerden çıkarmıyorum.Bunu biliyorum.

Adnan elini alnına götürüp yere bakarak bir müddet düşündü. Ne diyeceğini merakla bekliyordum.‘Sanırım bu meseleyi bir şekilde halletmenin zamanı geldi.’dedi sonunda.

-Nasıl?

-Sen nasıl istersin?

“Ona bir şey yapmadın değil mi?” dedim ve nihayet Melike’yi cepten aramak gelmişti aklıma. Cep telefonumu cebimden çıkardım, fakat şarjı bitmişti.

‘istersen buradan ara ’ diyerek cep telefonunu bana uzattı. Telefonunu elinden sertçe alıp ezbere bildiğim numarayı tuşladım, ulaşılamıyordu. “o nerede?”diye sordum, yine sinirlenmeye başlıyordum. ‘Benim nasıl birisi olduğumu sanıyorsun?” dedi “Bir canavar mı?Doğru hapse girmeden önce ben de senin gibi biriydim.Ama artık olgun bir insanım.Çünkü yaşadıklarımdan çok şey öğrendim’

-Senin gibi derken ne kastediyorsun?

‘Belki farkında değilsin ama dün akşam az kalsın beni öldürüyordun.’diyerek yüzünü gösterdi Adnan.

-Ama öldürmedim.senin daha önce yaptığın gibi…

-Evet;ama birincisi ben yaptıklarımın cezasını çektim;ikincisi öldürmedin çünkü öldüremedin.Beni yumruklarken yüzünde ne gördüm biliyor musun? Zevk için insan öldürebilecek birini. İnan bunu anlarım. Hapiste çok gördüm senin gibileri.

-Ben bir psikopat felan değilim.Dün akşam hayatımda ilk defa kavga ettim.Bunun sebebi de senin beni tahrik etmendi.

-İlginç, halbuki tahrik olması gereken kişi ben değil miydim?Elinden karısı alınan mağdur kişi ben değil miydim?Ne dersin?

-Demagoji yapıyorsun.Sen de biliyorsun ki onu tehditle karın olarak tuttun bu güne kadar.Olgunlaştığını söylüyorsun ama zorla güzellik olmayacağını anlayamamışsın daha.

‘Onu gerçekten seviyor musun? Ölmeyi ve öldürmeyi bile göze alacak kadar’ dedi aniden.

Bu ani soru karşısında biran duraladım.Sonra aklıma kendime verdiğim söz geldi:savaşacaktım.Artık Melike’yi sevip sevmememin de bir anlamı yoktu.Önemli olan kendime verdiği sözdü.‘Evet.’dedim.

‘O zaman benimle gel.’deyip yürümeye başladı.

-Nereye gidiyoruz?

-Onu gerçekten istiyorsan yalnızca beni izle.

Yapacak bir şey yoktu ben de onunla yürümeye başladım. Biraz sonra gri bir mercedesin yanına gelmiştik.Adnan direksiyona geçip ön koltuğu açtı.”hadi bin” dedi

-Nereye gideceğiz.

-Amma pimpiriklendin ha.Gidince görürsün nereye gittiğimizi.Yoksa korkuyor musun?

Korkuyordum ama ok yaydan çıkmıştı bir defa.

-Korktuğum falan yok.Sadece sordum.

-Bunu gittiğimiz yerde anlayacağız.

Arabaya bindim. Yaklaşık bir iki saat kadar sahil yolundan gittik,yol boyunca hiç konuşmadık. arabadan indiğimizde güneş ufka iyice yaklaşmış ve etrafı güzel bir serinlik kaplamıştı.Çevrede ne bir bina ne de bir klübe vardı.Asfalt yolun bir tarafında taşlı bir kumsal diğer tarafında ise küçük çam ağaçlarıyla kaplı yamaçlar vardı.Adnan sahile doğru yürüdü;ben de onu takip ediyordum.‘Buraya neden geldik ?’diye sordum.

-Aramızdaki sorunu halletmeye.

-Nasıl?

Eliyle sahilin yüksek kayalarla çevrelenmiş kısmını işaret etti.‘Şu kayaların ardına gidersek yoldan geçen arabalar da bizi göremez.’ dedi

Adrenalinim giderek yükseliyordu.Kendi ayağımla ölümüme geldiğimi düşünmeye başlamıştım.Buraya beni öldürmek için getirmişti.Bu tenha yere gelmemizin başka ne sebebi olabilirdi ki? Kayalıkların arkasında gözden kaybolduğumuzda cebinden bir bıçak çıkaracaktı;belki de bir tabanca.; ceplerinde bir kabarıklık olup olmadığını anlamak için kıyafetlerine daha dikkatli baktım. bir kot pantalon bir de t-shirt giymişti. o önde ben arkada yürüyorduk.

‘Neden o kayalıkların arkasına gidiyoruz?Neden bizi görmemeleri lazım?’diye sordum;sorduğum sorunun budalaca olduğunun ben de farkındaydım. Arkasını bile dönmeden gülerek yürümeye devam etti:‘Beni yine dövmek yada öldürmek istersen kimse engel olamasın diye.’dedi

Benim için artık geri dönüş yoktu.Ne olursa olsun oraya gitmek zorundaydım;ödlek bir tavuk değilsem eğer.Ama şimdiden gözlerim yerde uygun bir kaya parçası aramaya başlamıştı bile.O ise arkasına bile bakmadan yürüyordu.Kendine nasıl bu denli güvendiğini anlayamıyordum .İnsan daha dün dayak yediği birine böyle arkasını dönebilir miydi?Kendi adıma bunu asla yapmazdım.Beri yandan bu tavırda beni aşağılayan Bir yan da vardı:senden hiç çekinmiyorum diyordu sanki bu tavrıyla.

Benim için oldukça uzun sayılabilecek bir süre sonra kayalıklarla denizin arasında kalan kumsala gelmiştik.Evet buradan ne asfalt yol ne de geçip giden arabalar görünüyordu.Koca dünyada iki erkek-iki düşman- baş başaydık. Ömrümde hiç böyle-yani herkesten uzakta- bir düşmanla baş başa kalmamıştım.Burada ne devlet,ne düzen ne de toplum vardı.İlkel zamanlarda karşı karşıya gelmiş iki rakip kabile liderleri gibiydik.İşte sonunda kozlarımızı paylaşacaktık. bütün kaslarım gerilmişti; her an bir bıçak yada tabanca çekilecekmiş gibi tetikteydim.Hatta böyle bir şey olursa yerden alacağım taşı bile seçmiştim.Ama o hiçbir atakta bulunmuyor arkası bana dönük ufku izliyordu.‘ Şimdi ne olacak?’ dedim.

-İki uygar insan gibi konuşacağız.

-Melike nerede?

‘Boş ver şimdi Melike’yi” dedi .Sonra ellerini iki yana açıp derin bir nefes alıp ekledi ‘Şu güzel manzaranın tadını çıkarmak varken…’Manzara gerçekten güzeldi.Güneş denizin içine batarken ufuk sarı,kavuniçi ,kızıl renklere boyanmış gibiydi.Deniz dümdüz bir çarşaf gibiydi;ufak dalgalar da onun saçakları.Kayalığın yüksek yerlerindeyse serçeler tünemişlerdi;ötüşleri dalga sesine karışıyordu.Ara sıra havalanan kuşlar biraz uçtuktan sonra tekrar tüneklerine dönüyorlardı.Ama bu huzur verici mekan benim gerginliğimi azaltmıyordu.Onun tavırlarından da iyice huylanmaya başlamıştım. kumsala oturdu ve cebinden sigara paketini çıkarttı.Sonra bana uzattı.‘Sağol ben buradan yakayım’ deyip kendi sigaramı çıkarttım .Gerçekten de sigaraya çok ihtiyacım vardı;.Ben de onun bir iki adım yanına oturdum.‘Daha önce hiç nezarethane de kalmış mıydın?’diye sordu .

-Hayır.

-Garip bir durum değil mi?Seni hayata bağlayan herşeyden tecrit ediyorlar.

-Ama bunu hak etmiştim galiba.

Adnan güldü:‘Komisere göre çok daha fazlasını hak ettiğini bilmelisin.Şikayetçi olsaydım başına neler geleceğini tahmin bile edemezsin.’‘Haklısın’ dedim ‘Tıpkı af çıkmasaydı senin de şimdi içeride olacağın gibi.’

-Doğru bunu iyi akıl ettin.İkimiz de af sayesinde buradayız değil mi?Gerçekten de çok ilginç bir tesadüf. Sen benim, ben de devletin affıyla buradayız. Aslında biliyor musun ucundan berisinden ben de felsefeci sayılırım. Tabi ben senin gibi üniversite okumadım ama haytın hızlandırılmış kursuna gittim

-Artık sadede gelsek.

-Doğru,evet.saded.Diyeceğim o ki Melike yine benimle beraber ve çok mutlu.Senin bu dünyadan tecrit edildiğin süreçte aramızdaki iki yıllık buzları eritmek için iyi bir fırsat bulduk.Beni hastanede ziyaret etmesi ve refakatçi olarak yanımda kalması gerçekten çok romantik ve…’dedi ve sözünün bu kısmında iki elini yumruk yapıp malum manada ileri geri hareket ettirerek sürdürdü cümlesini ‘ seksiydi. Anlarsın ya!’‘Yalan söylüyorsun’ dedim ‘sana neden inanayım ki.’ Ama içimde bir yer doğru söylediğine inanıyordu.Bunu Adnan benden şikayetçi olmasın diye yapmış olabilirdi Yada…‘Sana benim hakkımda ne anlattı?’diye sordu Adnan.

-Senin onun kardeşini öldürdüğünü.

‘Sen de bu yalanı kılçığıyla yuttun,öyle mi?’deyip kahkahayı bastı.

-Peki senin hikayen ne?

‘Evet birisini öldürdüm ve bu bir kazaydı.’dedi ‘Ah Melike ah…Güzel olduğu kadar da yalancıdır.Demek kardeşini öldürmüşüm ha!Peki onu kardeşiyle aynı yatakta bastığımı da anlattı mı?Gerçekten de tam ona göre biriymişsin. Senin kadar safı az bulunur gerçekten.’
‘ne demek istiyorsun. Yani öldürdüğün onun kardeşi değil miydi?”’

-Peki,olayı bir de benden dinle o zaman.Beş yıllık evliliğimizde ona bir defa el kaldırdım. Sebebi de onun gece gezmeleriydi.Her gece arkadaşlarıyla buluşuyordu: belki sen de tanıyorsundur onları, bir sürü ukala dümbeleği ve ben tıpkı senin gibi aptal bir aşık olduğum için hem onu kıskanıyordum hem de onu kaybetmekten korktuğum için sesimi çıkaramıyordum.Ama işte bir gün canıma tak etti ve evet,onu dövdüm.O da evi terk edip annesine gitti.Bir hafta sonra aptal ben de elimde çiçeklerle annesinin evine gittim.Annesini tanıyor musun?’

-Evet

-Nasıl, çok sevimli bir kadın değil mi?

Başımı sallayarak onayladım .Yavaş yavaş onun sözlerine inanmaya başlamıştım.Onun sakin tavırları karşısında hem eziliyor hem de saygı duyuyordum.Yine de Melike’yi ona kaptırmaya hiç niyetli değildim.Peygamber olsa fark etmezdi Melike hala beni seviyor olabilirdi yada ne olabiliri seviyordu ki Adnan bizi yüzleştirmek istemiyordu.Hem neden daha iki gün önce tanıdığım bu adama böyle güvenmeliydim ki.

Adnan hikayesini anlatmaya devam ediyordu‘O akşam kapıyı Annesi-Ayşe denen kadın açtı.Beni görünce çok telaşlandı.O zaman bir şeyler olduğunu hissedip içeri girdim.Önce o üniversiteden züppe arkadaşlarıyla içki alemi yapıyorlar zannettim.Fakat Melike’in odasına girince bir de ne göreyim.O herifle bu alt alta üst üste.Ben de atladım herifin üzerine-dün senin bana yaptığın gibi.Arbede sırasında herifin kafası duvara çarptı ve adam pat diye ölüverdi.İşte bütün hikaye bu.’

-Ya seni boşamaması için Melike’yi ölümle tehdit etmen? O da mı yalan?

‘Evet.evet bir yıl kadar önce böyle şeyler söylemiştim.Bu doğru. Ama Biliyor musun?’ dedi
‘İnsan içerideyken çok değişik deneyimler yaşıyor.’ ve üzerindeki t-shirtünü çıkarmaya başladı.Çıkardıktan sonra göğsünün sağ tarafından göbeğine doğru uzanan derin bıçak yarasını gösterdi.’Bu da o deneyimlerden biriydi.Neredeyse ölüyordum.Bir ayım hastanede yoğun bakımda geçti.Beni başka bir cezaevine gönderdiler;F tipi bir ceza evine.’deyip sustu.Söylemek istediğini nasıl anlatacağını bilemez gibiydi.‘Orada hayatımı değiştiren biriyle tanıştım.’diye devam etti sonra. ’hücre arkadaşım ermiş biriydi.Bana inanmıyorsun değil mi? Öyle birisinin hapiste ne işi var diyorsun içinden. Ama öyleydi ermiş bir adamdı ve haksız yere içerde olduğuna kesin eminim.Ondan çok şey öğrendim;en önemlisi sabrı ve suküneti öğrendim ondan. diyebilirim ki onu tanımasaydım içeride ya çıldırır yada intihar ederdim. otuz yıl içerde kalma fikrine dayanabilmemi onun ilmine borçluyum’

“Dur bir dakika.’ diye araya girdim ‘Bana bunları neden anlatıyorsun?Senin içeride ilmini ne kadar geliştirdiğin beni ne alakadar eder. Seni sevmediğini hatta aldattığını bildiğin halde neden hala onu istiyorsun?Neden bizi rahat bırakmıyorsun?’

-Çünkü aşığım.Çünkü benim için hayatta ondan başka bir şey yok.Çünkü iki yıl onun için içerde yattım ben-af çıkmasaydı daha yirmi sekiz yıl daha yatacaktım.Bunu anlıyor musun?

-Bildiğim tek şey Melike’le birbirimizi sevdiğimiz.Ve o bana seni sevmiyorum demedikçe onu bırakmayacağım.

-Biliyor musun istesem seni şimdi öldürebilirim.Ama bunu yapmak istemiyorum;çünkü sen de kendi toyluğumu görüyorum.

‘Beni nasıl öldüreceksin .’ dedim ‘hem beni öldürürsen tekrar hapse girersin.Bunu senin yaptığını hemen anlarlar.Dün yaşadıklarımızdan sonra.’

-Emin ol kimse beni suçlamaz.

-Nedenmiş o?

-Ben de sen benim sözümü kesmeden önce bundan bahsediyordum.

-Şu hapisteki ermiş hikayesi mi?

‘Evet.’ dedi ‘Beni sözümü kesmeden dinleyecek misin?’‘Peki’ dedim.Konuşmanın giderek tuhaflaştığını düşünmeye başlamıştım.Ayrıca ilginç bir hikaye dinleyeceğimi hissediyordum. Beşinci Boyut dizi senaryosu gibi bir şey anlatacaktı büyük ihtimalle.‘Çığlık nedir bilir misin?’diye sordu.

-Bu ne biçim soru şimdi?Çığlık çığlıktır.’

-Benim bahsettiğim çığlığı çok az kimse bilir.Çığlığın değişik bir tarzından bahsediyorum.Korkudan,mutluluktan yada öfkeden atılan çığlıktan değil.Saf çığlıktan bahsediyorum.Acının saf halinden doğan çığlıktan bahsediyorum.

-Neden bahsediyorsun sen?

-Lafımı bölmesen anlayacaksın ama hiç sabretmiyorsun.Dinlemeyi beceremediğin için hiçbir şeyi anlayamıyorsun zaten.Çabucak sıkılıyorsun ve başlıyorsun saldırmaya..’

Sustum. bana yine sigara uzattı.‘Beni dinleyecek misin?’ dedi.

Bu defa uzattığı sigarayı aldım. önce benim sonra kendi sigarasını yaktı. Dalgaların ve kuş seslerinin arasında bir müddet sustuk. Sakince ,lafa girmeden Adnan’ı dinlemeye karar vermiştim.Bunda içtiğim sigaranın tuhaflığının da etkisi olmuştu.‘Sigarayı beğendin mi?’ diye sordu.

-Evet.Tuhaf bir tadı var.

-Çünkü içinde biraz katkı maddesi var:Ot

-Böylesini hiç çekmemiştim.

-Evet biraz serttir.

-Çığlıktan bahsediyordun;hani şu saf çığlıktan.

-Evet doğru.Bu defa lafımı kesmeyeceksin değil mi?Çünkü anlatacaklarım seni de ilgilendiriyor.Belki benden bir şeyler öğrenebilirsin.

‘Anlat,dinliyorum.’ dedim.İçtiğim sigara beni fazlasıyla gevşetmişti.Adnan’ın konuşması ninni gibi geliyordu şimdi.

-Bahsettiğim çığlık dünyanın bütün acılarını sese çevirme yeteneğidir.Aslında bunu ben ve hocam dışında yapabilen var mı bilmiyorum.Bunu becerebilmek için insanın acı çekebilme yeteneği de olması gerekir.Bilinçsizce çekilen acıdan bahsetmiyorum.Herkes acı çeker;ama ya ondan kurtulabilmek için her şeyi yapar ya da onu görmezden gelmeye çalışır.Oysa zor ve olgunlaştırıcı olan acıya katlanabilmek ve onu anlayabilmektir. Acıdan çığlığı devşirebilmek ise sabır ve yetenek işidir.Budha’yı bilirsin değil mi?

-Evet.

“Budha çocukken saraydan hiç dışarı çıkmamış bir prensmiş.Sonra bir gün dış dünyayı tanımak için saraydan kaçmış.Dışarıda saraydaki sefahat hayatında hiç görmediği bir şeyle karşılaşmış:acıyla. Aç,mutsuz,sakat ve hasta insanlarla…Ve anlamış ki gerçek olan acıdır ve onun dışındaki her şey gerçeği örten perdeden ve uyuşukluktan başka bir şey değildir. Bütün öğretisini de bu fikrin üzerine inşa etmiş’ dedi ve sustu.

İyice kendimden geçmiş, kumların üzerine yatmış, sigarayı içiyordum.Adnan’ın susup daldığını görünce onu dürtükledim.‘Niye sustun?Kafayı mı buldun yoksa?’ dedim .Bunları neden anlattığını bilmiyorum ama dinlemek hoşuma gitmeye başlamıştı.

Gülümseyerek bana baktı. ‘Ben değil ama sen bir hoş oldun galiba.Ama bu halin hoşuma gitti.Daha sakin görünüyorsun.Neyse…Ne diyordum.Budha ‘dan bahsediyordum değil mi?Bu hikayeyi çok severim;çünkü kendi yaşadıklarımı hatırlatıyor bana. Hapse girmeden önce ben de sarayda bir Budha’ydım;acıyı tanımıyordum.Ufak tefek ayrıntılara takılır kalırdım.Ama aslında hayatımda her şey vardı:para,sağlık ve öyle yada böyle sevdiğim bir karım.Ama hapiste gerçek acıyla karşılaştım.İstediğin her şey için beklemek zorunda olmak,hatta bazıları için otuz yıl , bir sürü psikopatın içinde hiçbir can güvenliğinin olmaması.Sana gösterdiğim yara da o günlerin hatırasıdır.Neyse ki bütün çektiklerim Allah’a şükür hocamla tanışmama vesile oldu.Bana acıyı kullanmamı öğreten de o oldu.Bana çığlık atmayı öğretti. ’

‘Çığlık atmayı mı?’

‘Senin anlaman için çığlık dedim ama bu bildiğin anlamda çığlık değil. Kuran’da ‘sayha’ diye geçer. Allah’ın bir Semud gibi bir çok kavmi yok etmek için kullandığı şiddetli ses. Bunun nasıl bir şey olduğunu kabaca açıklamak gerekirse çığlığımla acıyı sese çevirip dış dünyaya yansıtabiliyorum. Acının bu şekliyle karşı karşıya kalan-yani çığlığımı duyan kimse hayatta kalamaz ve ben hapisten çıkarken Melike’yi tekrar elde etmek için her şeyi yapmaya karar vermiştim.Sonra karşıma sen çıktın ama neden bilmem senden hoşlandım;bu yüzden çığlığımla öldürdüğüm ilk insan olmanı istemiyorum.Hatta istersen benim öğrencim, dostum bile olabilirsin. Seni anlıyorum şu anda benim senin düşmanım olduğumu düşünüyorsun, aslında haklı olanın ben olduğumu da göremiyorsun. Bu yanılgında Melike’nin de payı olsa da gerçekte çok yalnız olmanın payı daha fazla. Aslına bakarsan ben de en az senin kadar yalnızım. İkimizin de hiç dostu yok değil mi? Sen ve ben gerçekten iyi birer dost olabiliriz . Bunun için karımla aramdan kendi kararınla çekilmeni öneriyorum sana.”

Yalnız olduğum konusunda her ne kadar haklı olsa da bu teklifin ondan gelmesi ve çığlık safsatası gülmeme sebep oldu. Şimdi onu çözdüğümü düşünüyordum;bu adam hapiste kafayı yemişti. Sinirlerim bozulmuştu ve gülmemi durduramıyordum.O ise her zamankinden farklı kızgın bir ifadeyle bakıyordu bana.

‘Demek istersem öğrencin bile olabilirim,öyle mi?’ dedim;gülmekten gözümden yaşlar geliyordu. ‘Biliyor musun çok manyak görmüştüm ama senin kadar orijinalini ilk defa görüyorum.Hapishanede gerçekten kafayı kırmışsın.Çok güzel konuşuyorsun ama ciddi psikolojik yardıma ihtiyacın var bence.’

Elindeki izmariti yere atıp ayağa kalkarken ben hala gülüyordum.Çünkü artık onun bir zavallı olduğuna karar vermiştim.

Adnan’ın yüz kasları giderek gerilmeye başlamıştı. Merakla yüzüne bakıyordum: acı ve öfkeyi aynı anda çekiyor gibiydi.Sonunda çığlık atmaya başladı.Dalgaların ve kuşların sesini bastıran müthiş tiz bir ses çıkarıyordu. Bütün kaslarımın kendi iradem dışında kasıldığını hissediyordum. Ellerimle kulaklarını tıkamaya çalıştım ama bu tiz sese engel olamıyordum. Ses Adnan’ın ağzından değil de beynimin ortasından geliyordu sanki ve başımın her yeri sancıyordu.Gözlerim kararırken gördüğü son şeyler Adnan’ın ayakta duruşu ve iki serçenin denize doğru düşüşüydü.Sonra güneş tamamen battı ve her şey karardı.

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.