Anasayfa > Books / Kargakara > Mantıku’t Tayr (Kuş Dili), Feridüddin Attar

Mantıku’t Tayr (Kuş Dili), Feridüddin Attar

Hz. Ali

  • Hakkın efendisi, doğruluğun önderi, hilim dağı, ilmin kapısı, dinin kutbu.
  • Kevser sakisi, yol gösterici imam, Hz. Mustafa’nın amcasının oğlu, Allah’ın aslanı;
  • Seçilmiş Murtaza, Betül’ün eşi, masum efendi, resulün damadı.
  • Beyanıyla herkese kılavuzluk eden, ‘arştan aşağı ne varsa sorun benden’ sırrına vakıf olan.
  • Kuşkusuz, uyulmaya layık olan odur. Fetvası söz getirmez müftü odur.
  • Allah’ın gaybını bilmede Ali eşsizse, akıl onun bilgisi hakkında nasıl şüpheye düşer.
  • ‘En adil hüküm vereniniz Ali’dir’ sözünü can unutur mu? Hem Ali Hakk’ının zatının aşığı ve divanesi olmuştur.
  • Nasıl ki İsa’nın nefesi ile bir kimse dirilmişse öylece de Ali’nin nefesiyle kesilmiş bir el yerine konulmuştur.
  • Kabe’ye girerek Resul’ün omzuna çıkıp putları bir bir kıran makbul insandır o.
  • Gönlünde gaybın sırları vardı. Ol sebepten cebinden yed-i beyza çıkarırdı.
  • Yed-i beyzası aşikar olmasaydı Zülfikar durur muydu elinde hiç?
  • Bazen yaptığı işten dolayı coşar, bazen de sırlarını kuyulara söylerdi.
  • Hiçbir yerde kendine mahrem bulamaz kendi derununa yönelirdi.

Mantıku’t Tayr (Kuş Dili), Feridüddin Attar, Çev: Ayhan Yıldırım, Ataç Yay., İstanbul, 2010, s. 34

Baykuşun Hikayesi

  • Divaneye dönmüşçesine baykuş çıka geldi. Dedi ki: ‘bir virane yeri seçtim kendime.
  • Harabeye doğmuş zavallı bir kuşum. Şarapsız harap olup gitmekteyim.
  • Gerçi bayındır yerlerde birçok hoşluklar gördüm ama orada da birçok muhalif ve aklı karışık var.
  • Bir topluluğa girmek isteyenin mest olup harap olması kaçınılmazdır.
  • Harabe hazine olur diye yurt edinirim harabeyi ben.
  • Hazine aşkım beni harabeye sevk etti. Hazineye ulaşmak için harabeden başka yolum yoktu benim.
  • Tılsımsız hazineyi bulurum diye hiç kimseye yanaşmadım tenhalığı seçtim.
  • Elbet bir gün hazineye ulaşırsam, bu serkeş gönlüm muradına erişir.
  • Simurg’a olan aşk efsaneden öte bir şey değil. Çünkü onun aşkı her adamın işi değil.
  • Ben onun aşkına dair bir iddiaya sahip değilim. Hazine tutkum ve harabe aşkım bana yeter a dostlar.’
  • Hüddüd ona: ‘Ey hazine aşkı başını döndürmüş baykuş! Tut ki hazineye kavuştun.
  • O hazinenin başında kendini ölmüş olarak var say. Ömür bitmiş lakin yol bitmemiştir hala.
  • Hazine aşkı ve altın tutkusu kafirlikten başka bir şey değil. Bilmez misin ki altından put yapan kişi Azer’dir.
  • Altına tapmak kafirliktir, sen ki Samiri’nin kavminden biri değilsin.
  • Altın tutkusundan dolayı bozulan gönlün, kıyamet günü şekli şemali değişir.”

agy s. 70, 71

“(…)

  • O yüce Simurg gölgesini aleme saçtı da, bunca kuş zuhura geldi.
  • Alemin kuşlarının suretleri baştan başa onun gölgesinden ibarettir. Bunu böyle bil hünersiz kişi!
  • Bunu böyle bildin mi bir kez, o hazretle olan bağını kurdun demektir.

(…)

  • Ona gark olana, Haşa sen Allah desen de bu sözün doğru olur.

(…)

  • Kimin gölgesi olduğunu bildin mi, ölsen de yaşasan da her şeyden kurtulmuş olursun.

(…)

  • Varlık sahrasında ortaya çıkan her bir libas, güzel Simurg’un gölgesinin eseridir.

(…)

İskender’in Kılık Değiştirip Elçi Olması

  • Meşhur İskender bir yere elçi göndermek istediğinde,
  • Padişahın kendisi kılık değiştirir ve elçi olarak kendisi giderdi gizlice.
  • Kimsenin daha önce duymadığı şeyler söyler ve İskender böyle buyurdu derdi.
  • Hiç kimse İskender’in orada olabileceğine ihtimal dahi vermediğinden, şayet kendisi deseydi ki ben İskender’im kimseler inanmazdı ona.
  • Padişah’ın her gönle ulaşan bir yolu vardır. Fakat yolunu kaybetmiş gönlün ona ulaşması imkansızdır.
  • Padişah evin dışına çıktığında yabancı olur ama tasalanma içerde ev halkındandır.”

agy s. 75-78

“(…)

  • Ne sende o göz var ne de yol kısa. (…)”

agy s.113

“(…)

  • Bil ki şu dünya baştan başa necasettir, pisliktir. Onda halk derbeder olarak ölmektedir.
  • Bu dünyada yüz binlerce insan dertten kabak kurdu gibi ölmektedir.

(…)

  • Yüz binlerce insan yankesicidir, hepsi de dünyanın ve bu leşin peşinden koşmaktadır.

(…)

  • İşimiz halk yüzünden uzadı. Niyazsız, duasız bu bir avuç toprak yüzünden daha neler çekeceğiz?
  • Kendimizden ve halktan uzaklaşmadıkça, canımız boğazımızdan temiz olarak çıkmaz.
  • Halktan tamamen el çekip uzaklaşmayan, aslında ölmüştür ve bu perdenin sırlarının mahremi değildir.
  • Bu perdenin mahremi, ruhu ve canı uyanık olandır. Halkla diri olan ise bu yolun namerdidir.

(…)

  • Şunu iyi bil ki eğer bu arzu  ve talebimiz eğer kafirlikse varsın olsun iş budur. Başına buyruk bir iş değil ciddi bir iştir.

(…)”

agy s. 116, 117

Abbase’nin Nefsi

  • Bir gün Abbase yanındakilere: ‘Ey dostlar! Bu dünya kafirlerle dolu olsa
  • Ve bunlar Hak Teala tarafından gönderilen peygamberlerin davetiyle değil de Türkmenlerin zoruyla imana gelselerdi belki mümkün olabilirdi. Fakat yüz yirmi küsur bin peygamber geldi.

(…)

  • (…) Bilmiyorum, bunca ayrılık neden çıktı?’

(…)”

agy s. 133, 134

Sokrat’ın Nereye Defnedileceği

  • Sokrat hasta ölüm döşeğinde yatarken yanı başındaki bir talebesi: ‘Ey üstad!
  • Öldükten sonra seni yıkayıp kefenledikten sonra seni nereye defnetmemizi istersin?’ diye sordu.
  • Sokrat hasta haliyle talebesine: ‘Ey evlat! Beni bulabilirsen eğer o vakit gönlün nereye isterse oraya defnet.
  • Yaşadığım şu uzun ömrümde ben kendimi bulamazken sen nasıl öldükten sonra beni bulacaksın?
  • Şuan ben hasta yatağımda dünyadaki ömrüme veda edip öyle bir şekilde gidiyorum ki zerre kadar kendimden haberim yok.

(…)”

agy s. 161

“(…)

  • Hak yolunun erleri diğerlerinin haklarını gözetirler, lakin hiç kimseden adalet beklemezler.”

agy s. 180

“(…)

  • (…) ‘Be hey şaşkın! Bu yolda gidip dönen mi var ki sana bu yolun ne kadar uzunlukta olduğunu söylesin?
  • Ey budala! Oraya gidenler kayboldular, sana nasıl yoldan haber versinler?

(…)”

agy s. 214

“(…)

  • Sürekli arayıp bulamıyorsan, bu aradığının kayıp olmasından değil bilakis senin iştiyakının azlığındandır.”

agy s. 218

“(…)

  • Ey gönül gözü açık olan sen de bir bak Muhammed nerede, Adem nerede?
  • Adem nerede şimdi; soyu nerede? Cüzlerin ve küllerin adı nerede kaldı?
  • Nerede dağ, nerede deniz, nerede gökyüzü? Nerede peri, nerede şeytan, nerede melek?
  • Nerede şimdi topraktan yaratılan o yüz binlerce ten?
  • Nerede o can verme anındaki kımıldanmalar ve can çekişmeler? Nerede can ve ten? Kimse yok! Hepsi hiç!
  • İki alemde de var olanları toplasan cilalyıp baksan,
  • Sadece ölüm sonrası alemi görürsün, kalburun üstünde kalan ise bir hiçtir artık.

(…)

  • (…) Varlık varlığını yokluktan almıştır ve bir gün yine yok olacaktır.

(…)”

agy s. 243

“(…)

  • Madem her şey bir hiçtir, bütün bunlar hep hiçtir, hakikatte yokluktan başka ne vardır ki?

(…)

  • Filhakika sen yokluktan vücut sahasına çıktın ama sonra kendi varlığınla mukayyet kaldın.
  • Keşke evvel neysen öyle kalsaydın da şu varlık sahasında hiç görünmez olsaydın.

(…)”

agy s. 249, 251

“(…)

  • Bir alem dolusu kuş bu yolculuğa çıkabilmişti ama içlerinden sadece otuz kuş oraya varabildi.
  • Otuz kuş gönülleri kırık, canları çıkmış, bedenleri bitkin, kanatları süzülmüş bir halde oraya vardılar.
  • Vardıkları dergah öyle bir yerdi ki onu vasfetmeye, esvafını zikretmeye imkan yok. Oranın idraki aklın ve marifetin fersah fersah ötesindedir.
  • İstiğna şimşeği sürekli çakıp duruyordu, yüzlerce alemi bir nefeste ateşlere boğmaktaydı.
  • Yüz binlerce muhteşem güneş, yüz binlerce ay ve sayısız yıldız.
  • Bütün bunların hepsini görünce taaccüp ettiler, zerre misali ayaklarını yere vurarak öylece kaldılar.
  • Cümlesi birden dediler ki: ‘ Burada güneş bile zerre hükmünde.
  • Peki bizler nasıl görüneceğiz burada? Buraya gelene kadar yolda karşılaştığımız sıkıntılara, çabalara yazık oldu, hepsi boşa gitti.
  • Şimdi biz kendimizden tamamen ümidi kestik burası bizim zannettiğimiz gibi bir yer değilmiş.’ dediler.

(…)

  • Kuşlar Simurg’a olan aşklarında mertlik gösterip, çıkıp gelmişlerdi. Baştan ayağa kadar dertlere bulanmışlardı.
  • Naz ve istiğna çok fazlaydı ama her an tazelenen lütuflar da vardı.
  • Bir lütuf müjdecisi gelip bir kapı açtı. Her lahza yüzlerce daha açıp bunları içeriye aldı.
  • Kuşların hepsini yakınlık mesnedine oturttular, heybet ve yücelik tahtına geçirdiler.
  • Hepsinin önüne bir kağıt koyup hadi bunları sonuna kadar okuyun dediler.

(…)

  • Bütün yapıp ettikleri baştan sona bu kağıtta yazılmıştı.
  • Başlarından geçenlerin hepsi de zor şeylerdi. Ama bu kağıtta gördükleri hepsinden de zordu.

(…)

  • Kuşların utanç ve mahcubiyetten canları yok oldu, tenleri ise tutyaya döndü.
  • Bütün her şeyden arındıklarında dergahın nuruyla yeniden can buldular.
  • Eskiden yaptıkları hatırlarından silindi, temizlendi.
  • Yakin güneşi üzerlerine doğup onları aydınlattı.
  • Cihan Simurg’unun yüzü yansıdı, onun nuruyla Simurg’un yüzünü gördüler.
  • Ama o otuz kuş bakınca bu otuz kuşun Simurg olduğunu gördüler.
  • Başları döndü şaşırıp kaldılar. Ne olduklarını bir türlü anlayamadılar.
  • Kendilerini Simurg olarak gördüler, Simurg da aslında si murg (otuz kuş) demekti.
  • Kuşlar Simurg’a baktıklarında orada kendilerinden başka bir şey görmediler.
  • Bir anda hem Simurg’a hem de kendilerine baktılar, her ikisi de eksiksiz fazlasız Simurg’tan ibaretti.
  • Bu oydu, o da bu. Bunu iki alemde de ne kimse duymuş ne de işitmiştir.
  • Hepsi de hayret denizine daldılar, tefekkürsüz tefekkürde kaldılar.
  • Bu halden hiçbir şey anlayamadılar. Dilsiz dudaksız o dergahtan sual ettiler.
  • Bu sırrı keşfetmek ve benliğin ve gayriliğin hallerini öğrenmek istediler.
  • O dergahta dilsiz ve dudaksız bir ses geldi: ‘güneşe benzeyen bu dergah bir aynadır.
  • Her kim onu karşısına alır bakarsa orada ancak kendini görür. Can ve ten o aynada ancak can ve ten olarak görünür.
  • Ey kuşlar! Siz bu dergaha otuz kuş olarak geldiniz, bu aynada da otuz göründünüz.
  • Eğer otuz değil de kırk yahut elli gelseydiniz, varlığınızdan sıyrılıp bu aynaya nazar kılsaydınız o vakitte o kadar görünürdünüz.
  • Ne kadar gelmişseniz, kendinizi o kadar görürdünüz.
  • Yoksa kimde o göz var ki bizi görebilsin. Bir karıncanın gözü hiç Süreyya’ya erişebilir mi?
  • Demirci örsünü kaldırıp taşıyan bir karıncayı, dişiyle bir fili alıp götüren bir sineği gördün mü?
  • Daha önce bildiğin ne olursa olsun gördüğün vakit anlarsın ki görgün bildiğine hiç benzemiyor. Dediğin ve işittiklerin de ondan başka değil.
  • Aşıp geldiğiniz bunca vadi, gördüğünüz bunca mahlukat.
  • Sonunda otuzunuz da hayrete dalıp kaldınız. Ne gönlünüz kaldı ne de sabrınız, sadece hayran kaldınız.
  • Fakat asıl Simurg olmaya biz layığız, çünkü gerçek Simurg biziz.
  • Yüzlerce izzet ve naz buldunuz da bizde mahvoldunuz. Sonra da yine bizde kendinizi buldunuz.’
  • Velhasıl orada ebedi olarak mahvoldular, güneş doğdu gölge kayboldu.
  • Yolculuk esnasında çokça sözler ettiler, fakat o dergaha ulaşınca ne söz kaldı, ne de ses. Perişan bir hale geldiler.
  • Hulasa burada söz kısaldı, kılavuz da kalmadı, yolcu da hatta yol da.

Hallac’ın Ateşe Atılması

  • Bir ateş yakıp Hallac’ı içine attılar. Hallac tamaıyla yandı, kül oldu.
  • Elinde bir sopa olan aşık gelip o külün başına oturdu.
  • Ateş gibi ağzını açıp konuşurken bir yandan da külü karıştırmaya başladı.
  • Diyordu ki: ‘Doğru söyleyiniz, Ene’l Hak’ diyen o adam şimdi nerede?’
  • Ne söylediysen ne duyduysan hepsi efsanenin başlangıcından başka bir şey değildir. Mahvol, çünkü senin yerin bu yıkık dökük yer değildir.
  • Tertemiz bir kök gerek, yoksa dallar olsa da olmasa da ne çıkar.
  • Madem ki hakiki güneş ebediyen vardır ve yok olmuyor. O zaman ne zerre kalsın ne de gölge.”

agy s. 274, 276-280

“(…)

  • Zahitlikten ve saflıktan vazgeç, insana lazım gelen şey dertten başka bir şey değildir.
  • Kimin derdi varsa derman bulamasın, kim de derine derman ararsa canı çıksın, gebersin.

(…)

  • Erlerin payına iş görmek düşmüştür, bize ise söz söylemek. İşte asıl dert bu!

(…)

  • İskender din yolunda ölünce, Aristo dedi ki: ‘Ey din padişahı!
  • Hayatta iken insanlara öğüt verirdin, bugün verdiğin öğüt ise hayattaki öğüdünden daha etkili.’

(…)”

agy s. 282, 283

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.