Faşizmin başka bir kurbanı da bir sanat ikonu olan Federico García Lorca olacaktır. Aynı zamanda oyun yazarı, ressam, piyanist ve besteci de olan İspanyol şair Lorca, 19 Ağustos 1936’da henüz İspanya İç Savaşı’nın başlangıcında 38 yaşında iken Franco’nun sivil muhafızları tarafından öldürülmüştür. Şair, 5 Haziran 1898’de İspanya’nın Granada bölgesindeki Fuente Vaqueros kentinde doğmuştur. Lorca’ya asıl ününü 1928’de yazdığı Çingene Baladı getirecektir. Lorca; “Deli” lakaplı dostu Dali ile birlikte İspanya’nın çağdaşlaşması için çalışmıştır. Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusu olan Lorca’nın eşcinsel olması Katolik Kilisesi ile arasının açılmasına neden olacaktır. 1930’da Şair New York’ta’yı yazan şair 1932’de La Barraca adındaki öğrenci tiyatrosunu kuracak ve şiirlerinin yanı sıra tiyatro için yazdığı ve sahnelediği oyunlarla da İspanyol tiyatrosuna yeni bir hareket getirecektir. 1935’te İgnacio Sançez Mejiyas’a Ağıt ve Altı Galiçya Şiiri isimli şiir seçkilerinin yanı sıra Kanlı Düğün oyununu yazan Lorca dostlarınca apolitik bir sanatçı olarak nitelense de yazdığı Yerma ve Bernarda Alba’nın Evi isimli oyunlarda Katolik Kilisesi, yükselen Nazizm ve şovenizm akımlarına karşı olan tutumunu yansıtacaktır. Burjuva tarzı zevkler ve faşizm ile çatışan çalışmalar yapan; Franco’cuları masumiyeti katletmekle suçlayan şair 1936’da Tamarit Divanı,Kara Sevda Soneleri ve İlk Şarkılar eserlerini yazacak; Alberti ve Benjamin’le birlikte Antifaşist Aydınlar Birliğini kuracaktır. Yine aynı yıl Francocular tarafından öldürülecektir “Ölürsem/ açık bırakın balkonu” [1]diyen şair. Uykusuz Kent şiirinde “kim ki acısından acıya düşer, durmadan acı çekecek/ ve kim ki ölümden korkar, gezdirecek ölümü omuzlarında”[2] diyen şair de hep ölüm omuzlarında gezmiştir. Nazım’ım dediği gibi “Ne ölümden korkmak ayıp”tır “ne de düşünmek ölümü” ki Lorca da ağıtlarını biraz da kendine yazmıştır sanki:
AĞIT
Sarı kulelerde
çanlar
yas çalıyor.
Sarı rüzgarlarda
yayılıyor
çan sesleri.
Ölüm
başında solmuş portakal çiçekleri,
bir yoldan gidiyor.
Ölüm
şarkı söylüyor,
söylüyor
ak sazıyla
bir şarkı.
Söylüyor
söylüyor
söylüyor.
Sarı kulelerde
çanlar susuyor.
Rüzgar gümüş biçimler yontuyor
tozda.[3]
New York’un Kör Yaylımı adlı şiirinde ise “Herkes anlar ölüme bağlı acıyı” der şair, “anlar ya asıl acı ruhta değildir.” “asıl acı, ki canlı nesneleri odur saklayan,/ ufak, sonsuz bir yanıktır”. Aynı şiirin ilerleyen dizelerinde modern insanın ölümle ilişki biçimini gözler önüne serer Lorca: “ne dayanılmaz bir öldürme isteği ki sıkıştırır bizi her lahza,/ ne madeni gürültüsü intiharın ki her sabah canımıza can katar.”[4]
Ölümünden sonra Lorca için ispanyol ve dünya ozanları bir çok şiir yazmışlardır. Bunların en güzellerinden biri İspanyol şair Antonio Machado’nun Cinayet Gırnata’da İşlendi şiiridir.
CİNAYET GIRNATA’DA İŞLENDİ
I
CİNAYET
Tüfekler arasında yürüken görüldü o,
Uzun bir sokaktan
Çıktı soğuk kıra,
Gün doğarken daha
Şafakta, yıldızların altında
Öldürdüler Federico’yu.
Cellatların mangası
Bakamıyordu yüzüne.
Kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: Tanrı bile kurtaramayacak seni!
Düşüp öldü Federico
– Alnında kan, kurşun barsaklarında. –
Cinayet Gırnata’da işlendi!
Biliyorsunuz, – zavallı Gırnata’da! –
Onun Gırnata’sında!
II
OZAN VE ÖLÜM
Ölümle başbaşa yürürken görüldü o,
Korkmadan tırpanından.
– Gene de kuleden kuleye güneş
Çekiçler örsde, örsde, demirci ocaklarının örsünde.
Konuşuyordu Federico
Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu.
“Daha dün mısralarımda canyoldaşım,
Kuru avuçların şaklıyordu senin
Daha dün mısralarımda,
Daha dün kırağını verdin şarkıma
Ve ağlatı’ma gümüş tırpanının keskinliğini,
Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,
Olmayan gözlerini,
Rüzgarın dağıttığı saçlarını şakıyacağım
O öpülen kırmızı dudaklarını..
Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de,
Ah! Ne kadar rahatım seninle başbaşa,
İçime çekerken Gırnata’nın havasını,
Benim Gırnata’mın!”
III
Yürürken görüldüler onlar..
Bir mezar yontun dostlarım
Ozan için.
Taştan ve düşten, – Elhamra’da,
Suyun ağladığı bir çeşme üstüne,
Sonsuza kadar desin o:
Cinayet Gırnata’da işlendi! Onun Gırnata’sında![5]
1936-1939 yılları Rus devriminin kendi çocuklarını yiyeceği Stalin’in Büyük Temizlik dönemi olacaktır. 1938’de iki Rus şair Aleksey Gastev ve Boris Kornilov da bu “temizliğin” kurbanlarından olacaklardır. 1882’de Suzdal’da doğan ve esas mesleği çilingirlik olan Gastev hayatını devrime adamıştır oysa. Daha on sekiz yaşında sosyal-demokrat partiye giren şair tutuklanmış, hapsedilmiş, sürgüne gönderilmiş ve nihayet Rusya’dan kaçmak zorunda kalmıştır. 1904’te şiir yazmaya başlayan Gastev 1905’te Rusya’ya dönecektir. Bolşevik Partide görev alacak ve yeniden hapsedilecektir. Nihayet 1917 devriminden sonra Ukrayna Sanat Konseyi’ni yönetmeye başlayacak; Merke Emek Enstitüsü’nü kuracaktır. İşçi İşi Şiir ve Emirler Demeti kitaplarını yazan ve en yetenekli işçi şairleri arasında sayılan Gastev Mayakovski’yi de etkilemiştir. Yük şiirinde
Tanrılarınız ve cellatlarınız için.
Ölüm kentleri için.
Sefalet devletleri için.
Lanetliyoruz, evet.
Ve her şeyi eritip dökeceğiz yeniden.
Şimdilik birer temsilciyiz.
Bir meydan okuma’yız biz.
Ama yakında davranacağız… ve şenlik başlayacak.[6]
diye haykırmıştır devrimci şair. Ne yazık ki bu şenliğin ateşinde yakılacaktır Gastev de.
1907 yılında doğan Kornilov ise köylü kökenli bir şairdir. 1925 yılında Yesenin’e şiirlerini göstermek için Leningrad’a gitmiş ama onunla görüşememiştir; çünkü Yesenin intihar etmiştir. Büyük Temizlik sırasında şiirlerinde köy düzenine bağlılığını sürdürdüğü savıyla tutuklanacak ve kurşuna dizilecektir. Çok sayıdaki şiir kitaplarında yalın bir dil kullanan Kornilov’un şiirinde Yesenin’in aşk ve alkol izleğini görmek mümkündür. Örneğin Volga’da yazdığı 1930 tarihli Hazar Denizi’nde Yalpa şiirinde şöyle yazmıştır şair:
Sevdalanırdık kötü kızlara-
yalpalardık aşktan.
Eh, vodkayı da ekleyin buna!
Nedir ki o?
Kızgın ispirto
yeşil
kötücül;
nah şöyle yalpa vurdururdu bize[7]
Barış K.
09.08.2015
[1] Agy s. 114, çev: A. Kadir, Afşar Timuçin
[2] Agy s. 117, çev: Sait Maden
[3] Frederico Garcia Lorca, Seçme Şiirler,çev: Sabri Altınel, Kıbele yay, s.50
[4] Baki, agy, s. 121,122 çev: Sait Maden
[5] Lorca, agy s. 75,76
[6] Baki, agy s. 70, çev: Attila Tokatlı
[7] Agy s. 96