A) Anlamsız Varlık Karşısındaki Felsefi Tavırlar
1. HEDONİZM
Anlamsız varlık karşısında felsefi tavırların en önemlilerinden biri Kirene Okulu’nun, yani Sokrates’in öğrencisi Aristippos’ un (MÖ 435-355) öğretisi olan hazcılıktır (hedonizm). Varlığın anlamsızlığı karşısında hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu; insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini; sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüştür hedonizm. Aristip-pos’a göre her davranışın nedeni, mutlu olmak isteğidir. İnsanı mutluluğa ulaştıracak ve iyi olan da olabildiğince şiddetli olan ‘bir anlık’ hazdan başka bir şey değildir. Aristippos’a göre hazlar arasında bir değer farkı yoktur; hazlar şiddet dereceleri bakımından birbirinden ayrılır. Yalnız doğrudan doğruya olmaları bakımından maddi (duyusal) hazlar manevi hazlardan üstündür. Ayrıca manevi hazlar sürekli olmaları bakımından Aristippos’un haz anlayışıyla örtüşmemektedir. Aristippos’un bahsettiği hazları elde etmek için de insanı önyargılardan, boş dini inançlardan, üzücü tutkulardan kurtaracak; ona hayatın nimetlerinden en iyi biçiminde yararlanmayı öğreten bilgi (Phronesis) gerekmektedir. Kısacası Aristip-pos duyularımızın getirdiği hazza yönelmeyi, acıdan kaçmayı öğütler. Aristippos’un öğretisini takip eden Kyrene çığırının hedonistleri dünya nimetlerini, dünyanın zevkini akıllıca tadarak anlamsız varlıktan bağımsız bir varoluşa kavuşmak isteyeceklerdir. Aristipposçuların idealize ettikleri bilge kişi hayattan tat almayı bilen yani her şeyin en iyi yönünden yararlanan; hiçbir engel tanımadan nesneleri ve insanları kendi için kullanan; ama bu arada kendini zevk içinde hiçbir zaman yitirmeyen; tutkularına hep hâkim olan; hiçbir zaman olmazı elde etmeye kalkışmayan; mutlu olmadığı günlerde bile ruhunun dinginliğini, neşesini kaybetmeyen kişidir.
Aristippos’tan sonra Epikuros, Kyrene Okulu’nun hedonizmini alıp canlandıracak; bu arada bu öğretide birtakım değişiklikler yapacaktır. Epikuros en başta felsefeye bir tek görev yükleyecektir; bu da bireyin mutluluğunu sağlayacak olanakların ve araçların araştırılmasıdır. Epikuros’a göre canlının her türlü çaba ve istencinin doğal amacı hazdır. Maddi ve manevi hazların bir birleşimi olan hazların temelinde her zaman maddi hazlar vardır; çünkü manevi hazlar da eni sonu bedene bağımlıdır. Epikuros hazzı Kyrene okulundan farklı olarak “acıdan kurtulmuş olmak” (ata-raxia); yani vücudun ıstıraptan, ruhun huzursuzluktan kurtulmuş olması, kısaca acısızlık olarak betimler. Epikuros hazları canlı ve durgun olmak üzere ikiye ayırır. Canlı hazlar bedensel ihtiyaçları bol bol giderilmesi, durgun hazlar ise ihtiyaçların yeterince giderilmesi olarak özetlenebilirse Epikuros ikincisini birincisine üstün tutmaktadır. Çünkü hayatın amacı vücudun bir andaki acısızlığıdır; yani geçmiş durumları için hoş anıları olmak, gelecek için güven içinde bulunmaktır. Epikurcuların deyimiyle: “Aç kalmamak, susamamak, üşümemek! Vücudun istedikleri, özledikleri bunlar. Bu durumda olan ve ileride bu durumda olacağını umabilen kimse, mutlulukta Zeus ile, tanrıların en yücesiyle bile yarışabilir.”[1] Dolayısıyla Epikuros’a göre karşılanamayacak ve doyurulamayacak gereksinimleri bir kenara bırakıp hem doğal hem de zorunlu olan gereksinimlerle yetinebilmek gerekir. Zaten doğa da buna göre düzenlenmiş olduğundan dolayı insanın doğal ve zorunlu gereksinimleri doğada kolayca bulunabilmektedir. Buna ek olarak Epikuros’un bir ilginç düşüncesi de aile yükü ve sorumluluğunun insanı mutluluktan uzaklaştırabileceğidir.
Sonuç olarak hedonistler anlamsız varlık karşısında anlık varoluşlarını haz aracılığıyla mutluluk peşinde koşmaya adamayı yeğleyeceklerdir. Ne var ki fizyolojik hazlar açısından bakıldığında Max Scheler’in literatürüyle söylersek insanı fizyolojik sferinin içine hapsetmektedir hedonistler. Kaldı ki bu sferiyle öyle ya da böyle zaten hazzının peşinde halihazırda koşmaktadır insan ve buna felsefi bir temel hazırlamak da son derece lüzumsuz görünmenin dışında insanı haz peşinde koşmayı bir görev bilmeye itmekten başka bir şey değildir. Bu öğretide Epikuros’un vurguladığı aza kanaat etme şeklindeki manevi hazza gelirsek sonuçta insanın varlıkla olan tinsel bağını kurmak gibi bir derdi yoktur bu yaklaşımın; bedenin asgari ihtiyaçlarını karşılamakla avunmak ve bunu haz olarak adlandırmaktan öteye geçmemektedir.
[1] Macit Gökberk, agy, s.90