“(…)
III.
akıp gidiyor
göğe ve taşa kayıtsız her şey
birer birer dökülüyor
alnımda asılı duran dualar
oysa zaman nedir ki
eskimiş hayatların biriktiği bir çöp kutusundan başka
sahi
neden yaşlandıkça toprak kokar insan
neden yollar çağırır sözün tükendiği yerde
kendini götürmekten aciz yol
nereye taşıyabilir ki insanı
hiç çıkılmamış bir yolculuk düşünden öteye
(…)”
ya Su ya Meyra, Mehmet Oğuz, Hayal Yay., Ankara, 2010, s. 25
“Büyüdüm Öldüğümden Habersiz
(…)”
agy s. 29
“(…)
dünyaya çekilmiş perdeler altında
delirmiş bir oda karanlığı
(…)
(…)
seviş benimle
nedenini bilmiyorum”
agy s. 36, 37
“(…)
belki bin yıl sonra hatırladığın bir masaldı hayat
tavan arasında unutulmuş bir sandıktan
kulağına çalınan kayıp bir öykü
tozlu yüzler dökülüyor dokunduğun albümlerden
aralanıyor kayıp zamanların perdesi
oturup seyret kendini
bir hiçliği oynuyorsun
ömrünün son sahnesinde
bitmez bu hiçlik
bitmez bu tedirgin gözlerle dünyaya bakışın
sürer sonsuza atını
şiirin bittiği yerden başlayan sessizlik
hiç ummadığın bir yerden çıkar karşına
vurur seni apansız
bu sonsuz arayıştan arta kalan delilik”
agy s. 39
“(…)
ben mi uzaktım her şeye
durduğum yer mi yanlıştı
(…)”
agy s. 41
“(…)
gitmek gibi bir endişe içindeyim sürekli
bir sığınak arıyorum yurtsuzluğuma
bütün trenlerden yer ayırtıyorum
günü geçmiş biletler çıkıyor ceplerimden
ve birikmiş şiirler
yakamda asılı kaldı bu şehir
(…)”
agy s. 47
“(…)
kayboldum
bıraktığım hiçbir yerde bulamadım kendimi
(…)
(…)
geldim
sesini arayan yankı gibi
denizini arayan balık, çölünü arayan deve
dağlara küsmüş bir ceylanım ben
(…)”
agy s. 54
“Ya Kavm
Her çağda payına sus düşen kavmime…
üzümden çok önceydisarhoşluğum
beşikler kurmuştum yerle gök arasına
asil bir direniş içindeyken ömrüm
bilsem hangi sokakta vurulacağımı
gidip orda beklerdim
kanıma giren zehirli kavim olmasa
kavmim
bozkırın yorgun atlıları
ardınızda dağların yenilmiş vebali var
ve sürgün şehirlere uzayan yol ayrımları
gök konuşsa yer ağzını susacak
yer konuşsa dili kesilecek göğün
susacak böylece yere ve göğe insan
kavmim
kendi içine sus bildiklerini
bilmediğin ne varsa onlar söylesin
sabır çek zamanın bulanık suyundan
dinle bak rüzgar neyi söylüyor
sözü olan konuşsun
susacak bir şeyler kalsın bize
kavmim
kor bir alevi çiğniyorum ağzımda
hangi dile çevrilsem uslanmaz bir keder
ve cebimde büyüyen isyan çiçeğidir
üzerimde taşıdığım bütün kimlikler
ey kavmim
sustum anamın ağzıma döktüğü dili
sizden başka bilen yok
bu suskun şiveyi
kavmim
ellerini kaldır ve soyun silahlarını
çarmıha gerilecek bir babamız yok
oğulları kanatan bir duaya esiriz
nasılsa herkes kendi vebaline susacak bu kez
ve herkes kendi günahınca konuşacak
teslim ol ey kavmim
yok sayıldığın bir tarih gözlerinin önünden geçecek
dik dur ve kaldır başını
kardeşlerin seni kurşuna dizecek”
agy s. 61-63
“(…)
bütün mesafelere en uzak insan
dünya
terk edilmiş cüzzamlılar vadisi
(…)”
agy s. 71
“(…)
içimden yazmak gelmiyor artık
ellerimi bağlayabilirsiniz
utanmıyorum yaptığım ahlaksızlıklardan
yüzüme tükürebilirsiniz
gururum yok incinmiyorum sözlerinizden
kalbimi kırabilirsiniz
bana inanmanızı beklemiyorum
sözlerimi unutabilirsiniz
(…)”
agy s. 74
“(…)
unut kurduğun düşleri
sevdiklerini bir bir öldür
(…)
umursama
taş kesmiş yüzleriyle sana bakan korkak yüzleri
kendine tutun yeter
(…)
korkma ve utanma sakın
işlediğin günahlardan
tanrısız da yaşanabilir
(…)
ertele ve unut
yaşanmış saydığın her şeyi
yoldan başka bir şey geçmesin aklından
varlık kimin umurunda
yokluğa var sayılmış
olmayan her şey bizim
bir tek kendimizle gidiyoruz buradan
kalanlar kendi ömrünün tutsağı
(…)”
agy s. 79-82
“(…)
benim bu dünayada söyleyecek hiçbir sözüm yok
öyle bir yalana inandırdım ki kendimi
doğruluğu ömür boyu sürsün istedim
(…)”
agy s. 87
“şiir bitti, şimdi (k)ağıt yakıyorum”
agy s. 140
“Mehmet Oğuz
1974 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirdikten sonra Van ve Diyarbakır’da iki yıl öğretmenlik yaptı. Daha sonra öğretmenlikten ayrılarak Ergani’de yerel bir gazetede haber editörü olarak çalışmaya başladı. (…)”
agy s. 144