Yedi Kitaptan Seçtiklerim, Tuğrul Tanyol
“(…)
ben her geçen günle
daha yaşlı
gölgem her gece
daha yorgun
daha nereye kadar gideceğim,
(…)”
Yedi Kitaptan Seçtiklerim, Tuğrul Tanyol, Mühür Kitaplığı, İstanbul, 2012, s. 12
“(…)
Derin kökleriyle bir ağaçtır gitmek ve içimde dizboyu kar.
(…)
‘Git, yürü ağaçların arasından, süt veren kadınların
Sesleri durduramaz artık seni ağlayan çocukların…’
(…)”
agy s. 16
“(…)
Ben hiç bilmezdim, şimdi eskidim
Yükselen sessizliğinde taşların
Düşüşün sızlayan etinde ve acırken ellerim
Derinin unutuşuymuş kapanan yara.”
agy s. 19
“(…)
Ben Cem, daha dün yarım imparatordum
Kestirdiğim paralarda soldu vücudum
Öldüm binlerce ölümle, kıyıya vuran cesedime baktım
Yağlı urganlar bağlayıp boynuma (iskele, günbatımı
Rodos’a doğru batık tekneler) yürüdüm, artık
Bana bu dünyada yer yok
Ne saray, ne köşk; ne rütbe, ne taht
Ağabey el ver yanına geleyim
Al beni, sonra istersen boğdur
Bir yanım zifiri karanlık, bir yanım… birden yağmur!
(…)”
agy s.30
“(…)
İşte bir bir sürüyorum taşlarımı
Ne kaldıysa cebimde
Ve en son askerim ölene dek
hiçbir savaş yitirilmemeiştir
(…)
(…)
Bir mezar taşından başka nedir ki ölü?
(…)
(…)
Uygun adımla yürüyüp
Aykırı düşler kurmayı bırak
Çık artık sıradan.”
agy s. 32, 33
“(…)
Herşey büyük bir telaşla kente dpğru koşuyor
kentin karanlık sularında boğulmak için.”
agy s. 35
“SİSİN İÇİNDEN
biliyorum, artık herşeyi bilmek mümkün olan yaştayım
(…)
(…)
biliyorum, artık kimseyi suçlamamak mümkün olan yaştayım
(…)
(…)
biliyorum, artık bilmenin önemsiz olduğu yaştayım
(…)
çocuklar mutlu savaşlara gidiyorlar
mutlu ölümler oluyor bazıları için
‘bazıları için bahar hiç gelmiyor’ diyor birisi
bahar mezara konan çiçeklerde soluyor
kadınlar çocuklarında
bütün rüzgarların durduğu kıpırtısız bir denizde
bütün kıyılardan ve kıtalardan uzakta
pankartlar ve afişler indi
kentin duvarlarından ve solgun anılarımızdan
tüm yazılar silindi
evet, artık bilmenin önemsiz olduğunu bilme yaşındayım
bilenler öldü, bilmeyenler
neyi bilmediklerini asla bilmeyecekler”
agy s. 55-57
“(…)
işte o gün ve ondan sonra
çok önemli bir sözü unutmanın şaşkınlığıyla
oturup bir şiir yazarsın (…)”
agy s. 59
“(…)
ruhun uykusu ağırdır bazen asırlar sürer
bazen bir gecede yıkılıverir duvar
(…)”
agy s. 60
“(…)
ah, ben bir ince tel cambazı gibi
buraya kadar nasıl gelmişsem”
agy s. 63
“(…)
gidilmemiş yollar hep akılda kalır
(…)
aşk uzakta hep genç kalır
biz ötede yaşlanırken”
agy s. 65
“(…)
büyü bitti, yaşlı adam kendine seslenen sese döndü
orada genç olmanın umuduyla yeniden öldü
(…)
(…) çıkmayan falların telvesiyle
sararan umuttu, uçuşup gitti
ve açılmayan yollar ansızın açıldı
ama ne kimse geri geldi, ne bir sessiz gemi
(…)”
agy s. 69
“(…)
Ben eksik bir şeyim, kendini kendinle tamamlayan
Bir mermi belki,
Bir gün size de çarparım.
(…)
Çıkın evlerinizin ve oturma odalarınızın bezgin karanlığından
Bir ağaç bulun ve en ince dalından
Bir zıpkın yapın
Saplayın zalimlerin kalbine!
(…)
Ben eksik bir şeyim, eksikten bir fazla
Bir mermi belki
Bir gün nasılsa
Kendimi sizinle tamamlarım.”
agy s. 72
“İSTANBUL
yılan gece görünmez
istanbul görünür
ışıltılar saçan pullarıyla
geçer boğaz’ı boydan boya
sürtünüşünden tepeler yarılır
(…)”
agy s. 74
“(…)
Bu sarhoş bakışlı bir vazo
yeşimden hem de değil
Pound’un Cathay’ı kadar uzak
ama bir o kadar da yakın
(…)”
agy s. 76
“(…)
biz oradaydık, yüzyılımız bitti
yalnızca bunun için sev beni
(…)”
agy s. 78
“(…)
perdenin her karışına
bakışların sinmiştir
üzüntün ve sevincin
işlenmiştir oturduğun koltuğa
dokunduğun tablaya
baktığın duvarlara
(…)”
agy s. 81
“(…)
gözleri göğe dikili bir çocuk
ne görür
artık bizim göremediğimiz ?
her şey bir mevsim
ağaçlar usulca büyür orada
ırmak geçen günleri sular
tek bir mevsime sığar onca şey,
yılan uykusundan uyanır
yağmur tepeleri döver
(…)
alnımı karıştırıp bakıyorum
anlayamadığım onca şey var
dergiler,kitaplar,günlükler arasında
ve ruh gibi bizi birleştiren bu ağda
her şey bir mevsim.
(…)
her şey bir mevsim
her şey öylesine uzak
suyun ortasında kalmış gibi
çırılçıplak.”
agy s. 83, 84