Anasayfa > Books / Kargakara > İbrahimi Anlatı (13)

İbrahimi Anlatı (13)

Yeni Ahit’teki Diğer Kitaplar

İmdi Yeni Ahit’teki diğer metinleri gözden geçirmeye devam edelim. Pavlus’un mektuplarından sonra bazıları tarafından Pavlus’a izafe edilse de kimin yazdığı bilinmeyen İbranilere Mektup gelir. Bu mektubun Pavlus’a izafe edilmesi doğaldır çünkü Pavlus öğretisinde Yahudi kökenli Hıristiyanlara kanıtlamayı amaç edinmiş gibidir. Tanah’dan yapılan alıntılarla dinin diğer milletlere de açıldığı kanıtlanmaya çalışılır. Öncelikle Yahudi geleneğine göre ruhban sınıfının Levi soyundan gelmesi zorunluluğuna karşı Tanah’dan karşı argumanlar sunulur. Çünkü daha Levi-liler ortada yokken İbrahim’i onun soyundan olmayan Melkisedek kutsamıştır. Dolayısıyla başka milletten biri bile İbrahim’i kutsayabiliyorsa illa Levililerin ruhban sınıfı oluşturması gibi bir şartın da olmaması gerektir. Şeriat değişmediğine göre Levililerin şeriat gereği ruhban sınıfı oldukları iddiası geçersizdir: “Çünkü kâhinlik değişilince, şeriatin de değişilmesi icap eder. Çünkü hakkında bu şeyler söylenen zat başka bir sıpta mensuptur; bu sıptan kimse mezbaha hizmet etmemiştir. Çünkü Rabbimizin Yahuda’dan zuhur etmiş olduğu bellidir, bu sıpta dair kâhinlik hakkında Musa bir şey söylemedi.”[1]

Ayrıca Yahudilerin ruhban sınıfı günaha bulaşmıştır ve bu yüzden kurbanları kutsallığını yitirmiştir, ki onların yerine suçsuz ve lekesiz bir başkâhin gerekli olmuştur. O da Tanrı’nın kendisi ve oğlu İsa olacaktır ki kendisini kurban edecektir. Bu öyle bir kurbandır ki Tanrı kendisine kendini kurban ettiği için bir defa olması yetecektir: “Çünkü bize mukaddes, suçsuz, lekesiz, günahkârlardan ayrılmış, göklerden daha yüksek olmuş böyle bir başkâhin gerekti; her gün başkâhinler gibi, önce kendi günahları için ve ondan sonra kavmın günahları için kurbanlar takdim etmeğe onun mecburiyeti yoktur; çünkü kendi kendini takdim ettiği zaman, bunu bir kerede yaptı. Çünkü şeriat zayıflığı olan adamları başkâhin tayin ediyor, fakat şeriatten sonra olan yemin sözü ebediyen kâmil kılınmış olan Oğulu tayin ediyor.”[2]

Böylece kusurlu olan ilk ahit sona erecek ve yeni ahit başlayacaktır: “Çünkü eğer o birinci ahit kusursuz olsaydı, ikinciye yer aranılmazdı. Çünkü onlarda kusur bularak diyor: ‘İşte, Rab diyor, İsrail evi ile, ve Yahuda evi ile, Yeni bir ahit keseceğim günler geliyor; Atalarını Mısır diyarından çıkarmak için onların elini tuttuğum gün Kendilerile kestiğim ahit gibi değil; Çünkü onlar benim ahdimde durmadılar, Ve ben onlar için kaygı çekmedim, Rab diyor. Çünkü o günlerden sonra, Rab diyor, İsrail evile keseceğim ahit şudur: Onların fikrine benim kanunlarımı koyacağım, Ve yürekleri üzerine onları yazacağım, Ve onlara Allah olacağım, Onlar da bana kavm olacaklar; Ve artık herkes kendi vatandaşına, Ve herkes kendi kardeşine: Rabbi bilin, diye öğretmiyecekler; Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, Onların hepsi beni bileceklerdir. Çünkü fesatlarına karşı merhametli olacağım, Ve artık suçlarını anmıyacağım.’ ”[3][4] Buna göre nasıl ki ilk ahit İshak’ın kurban olarak sunulmasıyla başlamıştır ve Yahudiler bunun üzerine İshak’ın soyu olmuşlardır; bu defa da Tanrı oğlu İsa’yı kurban etmiştir ki artık yeni ahdin sahipleri İsa’nın adıyla anılacaklardır: “İmanla İbrahim imtihan olunduğu zaman, İshakı takdim etti; ve kendisine: ‘Senin zürriyetin İshak’ta çağırılacaktır,’[5] denilmiş olan, ve vaitlere nail olan zat, Allah’ın ölülerden bile kıyam ettirmeğe kadir olduğunu sayarak, biricik oğlunu takdim ediyordu; ve bir temsil ile onu oradan geri aldı.”[6]

Ayrıca bu metinde Pavlus’un görüşüne paralel olarak Tanrı’nın oğlunu Yahudileri bağışlamak için kurban ettiği fikri işlenir. Tanrı oğlunu kurban etmiştir; çünkü bir bağışlanma olması için Yahudi şeriatine göre kan dökülmesi gerekmektedir: “Çünkü Musa tarafından bütün kavma şeriate göre her emir söylendikten sonra, al yapağı, ve zufa otu, ve su ile buzağıların ve ergeçlerin kanını alıp bizzat kitaba ve bütün kavma: ‘Allah’ın size emrettiği ahdin kanı budur,’[7] diyerek serpti. Ve çadıra ve bütün ibadet kaplarına aynı suretle kan serpti. Ve şeriate göre hemen her şey kanla temizlenir, ve kan dökülmeksizin bağışlama olmaz.”[8]

Sonuç olarak mektubun yazıldığı Yahudi kökenli Hıristiyanlardan İsa’yı örnek alarak günahla mücadele etmeleri istenir ve Yahudi milletinin Tanrı’nın öz oğlu gibi olmasından dolayı onlara daha fazla yüklenmesinin normal olduğundan bahsedilir; çünkü unutulmamalıdır ki Tanah’da şöyle yazılmıştır: “Ey oğlum, Rabbin tedibini hor görme, Ve onun tarafından azarlanınca, gevşeme; Çünkü Rab sevdiğini azarlar, Ve kabul ettiği her oğulu döver”[9] (İbraniler 12:5,6). Mektup yazıldığı kişilerin henüz Tanrı sözüne yeterince yaklaşmadıkları çünkü geçmişte Tanrı sözüne yaklaşanların “Eğer dağa bir hayvan bile dokunsa, taşlanacaktır”[10] sözüne katlanamadıkları ifadeleriyle devam eder.

Bundan sonra Yeni Ahit’te İsa’nın kardeşi olan Yakub’un Mektubu yer alır. Bu mektubunda Yakup, İbrahim’in seçiliş sebebinin imanı olduğu fikrine vurgu yapar; yani İbrahim’i özel kılan onun seçilmesi değil seçilmesine sebep olan imanıdır: “Ve İbrahim Allah’a iman etti ve kendisine salâh sayıldı”[11](Yakub 2:23). Bu mektupta dikkat çeken diğer nokta Hıristiyanların dünyaya sırt çevirmesi gerektiği fikridir: “İmdi kim dünyaya dost olmak isterse, kendini Allah’a düşman eder.”[12] Çünkü Tanah’da şöyle yazılmıştır: “Allah mağrurlara karşı durur, fakat alçakgönüllülere lûtfeder”[13] (Yakup 4:6). Dolayısıyla Yakup’a göre bir Hıristiyana yakışan sürekli bir matem havasında olmaktır: “Kederli olun, ve matem tutup ağlayın; gülüşünüz mateme, ve sevinciniz sıkıntıya döndürülsün.”[14]

Sırada Petrus’un Mektupları vardır. Petrus’a göre Hıristiyanlar Tanrı’nın sözüyle yeniden doğarak ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Çünkü Tanah’da da denmektedir ki: “Bütün beşer ot gibi, Ve onun bütün izzeti otun çiçeği gibidir. Ot kurur, ve çiçeği düşer, Fakat Rabbin sözü ebediyen durur”[15] (I. Petrus 1:24,25).

Petrus ikinci mektubunda öğretiyi yanlış yayanlara lanet etmektedir ve onları Beor oğlu Balam’ın[16] yolunu tutmakla suçlamaktadır.

Yine bu mektubunda Petrus, bir yandan Pavlus’un Tanrı tarafından verilmiş hikmetle yazdığını kabul ederken bir yandan da onun yazılarının anlaşılması güç olduğundan dolayı cahiller ve sabırsızlar tarafından yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu da söyler.

Bundan sonra Yuhanna’nın mektuplarına geldiğimizde fark ederiz ki daha o dönemde Hıristiyan şakirtler arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bu görüş ayrılıkları Yuhanna’ya göre son saatin yaklaştığının bir delilidir de: “Ey küçük çocuklar, son saattir, ve Mesih muhalifi gelir diye işitmiş olduğunuz gibi, şimdi de çok Mesih muhalifleri çıkmıştır; bundan biliyoruz ki son saattir. Bizden çıktılar, fakat bizden değildiler; çünkü bizden olsalardı, bizimle beraber kalırlardı; fakat hepsinin bizden olmadıkları izhar edilsin diye, çıktılar.”[17] Yuhanna’ya göre kıyamet günü çok yakındır ki yazdığı apokaliptik bir metin olan Vahiy’de de bunu vurgulayacaktır: “Okuyana, ve peygamberliğinin sözlerini dinliyenlere, ve onda yazılmış olan şeyleri tutanlara ne mutlu; çünkü vakit yakındır.”[18] Vahiy kitabında Yuhanna, Tanrı’nın ona gördüğü vizyonu kiliselere yazmasını emrettiğini söyler: “Rabbin gününde Ruhda oldum, ve arkamda boru sesi gibi büyük bir ses işittim: Gördüğünü kitaba yaz, ve yedi kiliseye, Efesos’a ve İzmir’e ve Bergama’ya ve Tiyatira’ya[19] ve Sardis’e[20] ve Filadelfya’ya[21] ve Laodikya’ya[22] gönder, diyordu.”[23] Devamında Yuhanna çok karışık olan kehanetlerini aktarmaya geçmeden önce Tanrı’nın bazı kiliselere karşı eleştirilerini sıralayacaktır. Örneğin Bergama Kilisesi’ne hitaben Tanrı yine Petrus gibi Balam’ın adını kullanarak bazılarını Balam’ın öğretisini tutmakla suçlayacaktır. Bergama Kilisesi’nde ayrıca adak eti yiyen ve zina yapan Nikolailer[24] vardır: “Aynı surette böylece Nikolaî-lerin talimini tutanların da vardır.”[25] Yine aynı şekilde Tiyatira Kilisesi’nde de zina etmeyi ve putlara kurban edilen adakları yemeyi öğreten İzebel adında sahte peygamber bir kadın vardır. Metinde yedi kilise de buna benzer eleştirilerden nasibini alacak ve sonra Yuhanna uzun uzun kehanetini anlatacaktır. Bu anlatımın bir yerinde Yunan Tanrısı Apollon’un adı da cehennem meleği olarak geçecektir ki bu, aslında Tanah’da da olan Yahudilerin ilişki içinde oldukları diğer milletlerin Tanrılarını kendi Tanrılarından daha düşük statülerle kendi dinleriyle ilişkilendirme geleneklerinin de bir devamıdır aslında. Tanah bu geleneğin örnekleriyle doludur. Örneğin, Kenanlıların Tanrısı Baal Berith[26] İblis, Sümer antik Tanrılarından Leviathan[27] ise Tanah’da deniz canavarı olmuştur. Zaten İşaya kitabına kadar açık biçimde dile getirilmiş bir tektanrıcılık fikri olmayan Tanah’da Yehova henüz diğer kavimlerin Tanrılarına rakip bir Tanrı durumundadır ki Ammanlıların, Kenanilerin ve Fenikelilerin tanrısı olan Molek’e[28] kurban verilmemesi konusunda İsraillileri uyarır. İşte Vahiy’de de nihayet Yunan Tanrılarından Apollon İbrahimi anlatıya cehennem meleği olarak katılmıştır: “Ve onların üzerinde kral olarak cehennemin meleği vardı, onun adı İbranice Abaddon, ve Yunanca Apollyon’ dur.”[29]

[1]            İbraniler 7:12-14.

[2]            İbraniler 7:26-28.

[3]            Yeremya 31:31-34.

[4]            İbraniler 8: 7-12.

[5]            Tekvin 21:12.

[6]            İbraniler 11:17-19.

[7]            Çıkış 24:8.

[8]            İbraniler 9:19-22.

[9]            Süleymanın Meselleri 3:11,12.

[10]          Çıkış 19:12,13.

[11]          Tekvin 15:6.

[12]          Yakub 4:4.

[13]          Süleymanın Meselleri.

[14]          Yakup 4:9.

[15]          İşaya 40:6-8.

[16]          Beor oğlu Balam’ın isminin neden bu kadar kötü bir biçimde anıldığını pek anlamıyorum. Çünkü Tanah’da adı ilk olarak Tekvin’de İsraillilere lanet etmesi için kral Balak’ın çağırdığı bir falcı olarak geçen Balam, Tanrı’nın sözüne uyarak Balak’ın isteğini yerine getirmemiş; ama buna rağmen yine de İsrailliler tarafından kılıçtan geçirilenlerden biri olmuştur.

[17]          Yuhannanın Mektubu 2:18,19.

[18]          Vahiy 1:3.

[19]          Akhisar.

[20]          Günümüzde Manisa’nın Salihli ilçesinin İzmir-Ankara yolu üzerinde yer alan Sart Köyü.

[21]          Günümüzde Manisa’nın Alaşehir ilçesinde bulunmaktadır.

[22]          Denizli ilinin 6 km. kuzeyinde yer alan antik kent.

[23]          Vahiy 1:11.

[24]          Nikolailer Efes, Bergama yöresinde MS 1. yüzyılda etkili agnostik bir tarikattır. Tarikatın fikir babası İskenderiyeli Clement, kurucusu Antakyalı Nicholas’dır. Bu tarikatın doktrinine göre insan ruhu bedeninin yaptıklarından sorumlu değildir. Çünkü beden ile ruh birbirinin zıttıdır. Daha sonra sapkın tarikat olarak tanımlanacaklardır.

[25]          Vahiy 2:15.

[26]          Hâkimler 8.33.

[27]          Eyüp, İşaya 27.1, Mezmurlar 104.26.

[28]          Levililer 18.21, Krallar 11.33.

[29]          Vahiy 9:11.

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.