Hadrâ
Mavi kiremitten bahçe havuzunda bir çift göz belirdi, Suyun böylesi durgun ve berrak oluşuna hayret eder gibiydi. Ellerini saçlarının bitimine götürürken, gözleri hâlâ sudaki gözlerdeydi. Saçlarını sabitleyen eski toka şimdi tamamiyle avcunun içindeyken, Eteğinin uçlarını kavrayıp, çömeldi havuzun kıyısına. Kırlangıca benzeyen tokasını bi kaç kez batırıp çıkardı suya. Bu şekilde ne vakittir orda olduğunu bile bilmiyordu, ama garip ki bu havuz o’na huzur veriyordu. Kıyısındaki rengarenk çiçeklerle nazlı bi göçmen kızını andırırdı mavi havuz.
Az sonra bahçe penceresindeki sesle irkildi. Başını çevirdiğinde camı tıklatan dadısını gördü, telaşlı bi hâli vardı. Evveliyatından kırmızı yanakları şimdi iri iki şeftali gibi olmuştu. Gözlerini kocaman açmış, tatlı sert şivesiyle onu yukarı çağırıyordu. Kırlangıç tokasını son kez daldırdı suya, gülümsedi. Bir müddet öylece kaldı. Kalkmak için doğrulduğunda birden kaydı ellerinden kırlangıç. ..
Suyun üzerindeki son kabarcığa kadar bekledi, nihayet durulduğunda gözleri kırlangıcı aradı uzunca. Göremiyordu. Her karışına baktığına emindi ayna gibi suyun. Sonunda gözlerinin sudaki aksi, onu ikna etmişti vazgeçmeye. … İkişer üçer çıktı merdivenleri. Dadısı ellerini beline iliştirmiş, biraz da kızmış gibiydi.
-Misafirimiz var, sen hâlâ suyla meşgulsün. Ah ne zaman büyüyeceksin acaba.. dedi. Gözlerini kızın ıslanmış eteğinde gezdirirken bir eliyle başını kaşıyor ah vah ediyordu. Ona odasını işaret edip,
-Çabuk ol Öğretmen Bey içerde, hem bi demet orkide getirmiş. Öyle de güzel giyinmiş ki.. ..
Kavun içi gömleğini, diz kapaklarının altındaki koyu yeşil eteğinin belinden içeriye almış, kestane rengi saçlarına da ipekten bi örtü iliştirmiş sofada bekliyordu kız. Avuçları terliyor, gözbebekleri dolunay gibi açılıyordu. Dadısı oymalı tepside iki kahveyle göründü ötede. Yanına da babasının o çok sevdiği lokumlardan koymuştu.
Şimdi tepsi elinde, konuk odasının önünde İnşirahlarla kendisini teskin etmekteydi kız. Niyahet araladı kapıyı, ve gülümsedi hafifçe. Önce babasına uzattı kahveyi, sonra Öğretmen Bey’e.. Bir yudum aldı önce babası, sonra gülümsedi Öğretmen Bey’e.
-Buyrun, dedi. Lokumu yemeye çekinmişti Öğretmen Bey, şimdilik kahve kâfiydi.
-Ziyade olsun.. diyebildi ancak. Sonra bahçeye inmek için destur alındı gül yanaklı dadıdan. Orkidelerin kokusuyla konuk odası taze bi bahçeyi hatırlatıyordu. Önde baba, ardında Öğretmen Bey indiler mavi havuzlu bahçeye. Yeni diktiği fidanları ve küçük sebze bahçesini gösterdi baba, Öğretmen Bey’e. Sonra toprağı işaret edip,
-Bak, ipek gibi toprak. Buyur dokun Öğretmen Bey. Hoşuna giderse bi torba yollatırım çiçeklerine faydası olur dedi. Gülümsüyordu,
Bi oğlu yoktu babanın. Bi oğul hasretiyle gülümsüyordu bu yüzden. … Topraklı ellerini şaşkınca silkeledi Öğretmen Bey. Kalem ve kitaba aşina eller, toprağın canlılığına hayran olmuş gibi titriyordu. Havuzu işaret etti gözleriyle baba.
-Yıkayın elinizi Öğretmen Bey, böylesi daha iyi dedi. Şimdi ikisi de gülüyordu.. Havuzun yanına eğildi, ve şimdi herkes gibi O’da gözleriyle göz göze gelmişti. Su, efsunlamış gibiydi. Sanki bir müddet bakınca kendisine aşık ediyordu. Ellerini suda gezdirirken bi şey hissetti parmak uçlarında. İrkildi önce, bi kaç kez daha yokladı ve kavradı sonra. Avcundan henüz sular damlarken açıverdi. Ve birden kendisine uzatılan havluyu idrak etti. Mahcuptu, belli ki epeydendir bu şekilde bekliyordu kız. Uzandı aldı havluyu, avuçlarını kuruladı önce, ve sonra avcundakini. Başını kaldırdığında tebessüm ediyordu kız. Havluyu uzattı usulca. Teşekkür etti başıyla. Aşina gibiydi kızın gözlerine, az önce suda gördüğü gözler sanki kendi gözleri değil de onunki gibiydiler. Avcundaki kırlangıcı uzattı sonra. Şimdi sımsıkı kavramıştı kırlangıcı kız. Elinde havluyla uzaklaştı.
***
Yazıyı gönderen Barine
Gumusdis takımı olarak Barine’e teşekkür ediyoruz. Gönderdiğin yazı harikaydı.