İSRAİLOĞULLARI
Kayıtlarda ilk İsrail (Ysriar) adı, MÖ 1209’da Mısır Firavunu Merenptah adına dikilen Merneptah Steli’nde geçmektedir: “İsrail çöp serdi; tohumları bundan sonra yok.” William Dever, “İsrail”in, dağlıkların ortasında kültürel ve muhtemelen siyasi bir varlık olarak fakat organize devletten çok etnik grup olarak görüldüğünü belirtir.
İsrailoğullarının ataları arasında Kenan topraklarında yaşayan Samilerin ve Deniz Kavimlerinin olabileceği düşünülür. Mc-Nutt’a göre; muhtemelen 1. Demir Çağ döneminde, bu etnisite kendini ‘İsrailoğulları’ olarak tanımlamaya başlamıştır; kendilerini Kenanlılardan farklı olarak görmeye başlamaları, karışık evlilik yapmama, aile ağacına verilen önem ve dinin farklılığından anlaşılır ki İsrailoğullarının kendilerini Kenanlılardan ayırdıkları bu üç kültürel özellik İbrahim’in öyküsünde de koyu biçimde vurgulanmaktadır. Öyle ki İbrahim öncelikle İbrahim soyunun başkalarıyla karışmaması konusunda o kadar hassastır ki karısı Sara bile baba bir anne ayrı kız kardeşidir. Daha sonrasında da gittiği yabancı diyarlarda karısının gerçekten de kardeşi olması durumunu aynı zamanda karısı olduğunu maskelemek için kullanacaktır. Bunun dışında İbrahim’in Hikâyesindeki başat meselelerden birini Sara’nın kısır olması oluşturmaktadır ki bu durum bu duyarlılıkla bağlantılı olarak görülebilir. Çünkü soyuna bu kadar değer veren İbrahim’in kendi kanından gelen karısından bir çocuğa sahip olamaması onun için gerçekten büyük bir sorun teşkil etmektedir. Neyse ki Tanrı geç yaşlarına rağmen İbrahim ve Sara’ya İshak’ı vererek mübarek kıldığı İbrahim’e el verir. Zaten bunun böyle olması gerekmektedir; çünkü başka türlü Tanrı’nın ‘Allah’ı olacağı İsrailoğullarının var olması mümkün olmayacaktır. İbrahim’in bu soyuna olan düşkünlüğü ölümüne yakın İshak’ı Kenanlılardan değil de kendi soyundan biri ile evlendirmek için endişeli bir çabaya girişmesine de sebep olacaktır ki oğlu İshak’a buldurduğu kız Rebeka da nihayet kardeşi Nahor’un torunu olacaktır ve dolayısıyla oğlu da bir akraba evliliği yapacaktır. Aslında İbrahim’in soyuna duyduğu bağlılık ve dinine duyduğu bağlılık neredeyse kopmaz biçimde birbiriyle ilintilidir. Tanrı İbrahim’in Allah’ıdır ve peygamberler de onun başka bir soyla karışmamış oğlu İshak’ın soyundan gelecektir. Bu yüzden Mısırlı cariyesinden olma ilk oğlu İsmail, İshak’ın doğumuyla anlatının dışına atılacaktır. Ta ki Muhammed Arap ırkını ululamak için İbrahimi anlatının son temel metni olan Kuran aracılığıyla onu tekrar anlatıya dahil edene kadar. İsrailoğulları bu soylarını başka soylarla karıştırmama anlayışına o kadar sadık kalmışlardır ki dünyanın hemen hemen her yerine dağıldıkları halde yapılan DNA testleri çeşitli etnik Yahudi gruplarının çoğunda son 3.000 yıl içinde diğer topluluklara kıyasla çok daha az karma evlilik yapıldığını ortaya koymuştur. İbrahim’in dini inancının önemli nitelikleri; Tanrı’nın bizzat İbrahim’le aracısız bir şekilde ilişki halinde olması, İbrahim’in Tanrı’nın her dediğini hiç sorgulamadan yerine getirmesi ve buna karşılık da Tanrı’nın İbrahim’i sürekli kollaması olarak özetlenebilir. Ayrıca Tanrı İbrahim aracılığıyla İbrahim’in kutluluğundan ötürü yaşadıkları bölgeyi İsrailoğullarına vermeyi vaad etmiştir ki Tanah’daki bu vaadin tarihsel ard alanında yine Tanah’dan anladığımız kadarıyla İsrailoğullarının, başkenti Gazze olan Filistlerle sürekli savaş halinde olmalarıdır. Özetle İbrahim’in davranış ve eylemleri İbranilerin kültürel kimliğinin bir modeli gibidir diyebiliriz.
Tanah’ın bundan sonrası, yazıldığı dönem olan MÖ 1200 ve MÖ 2. yüzyıl arasındaki İsrailoğulları tarihiyle paralel bir seyir arz eder. Bu bakımdan İbrahimi anlatının Tanah kısmını anlamak için İsrailoğullarının tarihini de bilmek gerekir.