YAHUDİ TARİHİ
İmdi anlatının geri kalanının geçtiği Yahudi tarihini kabaca özetleyelim. Tanah’a göre, İshak’ın oğlu Yakub’un on iki oğlu Mısır’a yerleşirler.[1] Mısır’da, bunların torunları genellikle II. Ram-ses olduğu belirtilen, Mısır firavunu tarafından köle edilmiştir. Tanah’a göre, İsrailoğulları Musa peygamberin önderliğinde Mısır’dan Kenaan’a göç etmişlerdir (Çıkış). Bu olay, İsrailoğullarının her biri Yakub’un oğullarından birinin ismini alan on iki kabileye bölünmüş bir halk haline gelişinin başlangıcına da işaret eder. Tanah, İsrailoğullarının kırk bir yıl boyunca çölde dolaştıktan sonra Kenaan ülkesini Yeşu’nun yönetiminde fethettiklerini, ele geçirdikleri toprakları da on iki kabile arasında üleştirdiklerini anlatır. On iki kabile, bir süre Hâkimler olarak bilinen bir dizi hükümdar tarafından yönetilmiştir. (Othniel Ben Kenaz’dan Samson’a kadar geçen dönemde Biblik yargıçların yönetiminde) Bunun ardından, Saul’un hâkimiyeti altında bir İsrailoğlu monarşisi kurulmuş ve Kral Davud MÖ 1000 yılı civarında önce bir Kenan sonra da Yevus şehri olan Kudüs’ü başkent yaparak aynı zamanda Birleşik Monarşi olarak bilinen İsrail ve Yehuda Birleşik Kralığını kurmuş ve On iki İsrailoğlu kabilesini buradan yönetmiştir. Onun ölümünden sonra MÖ 970 yılında Süleyman, İsrail kralı olmuş ve on yıl içinde Birinci Tapınak olarak bilinen Kutsal Tapınak’ı inşa etmiştir. Süleyman’ın ölümünün ardından (MÖ 930 civarı), ülke on kabileden oluşan İsrail (kuzeyde) ile Yehuda ve Benyamin (güneyde) kabilelerinden oluşan Yehuda olmak üzere iki krallığa bölünmüştür. Bundan sonra Asurluların bölgede egemen olmaya başladıkları döneme girilir. Bu dönemde İsrailli Ahab ile Şamlı II. Ben Hadad arasındaki ittifak, Asurluların akınlarını püskürtmeyi başarır ve MÖ 854’te Karkar Savaşı‘ndan zaferle çıkılır. En nihayetinde İsrail Krallığı, Asur Kralı III. Tiglat-Pileser tarafından MÖ 750’lerde yıkılır. Aynı dönemde Filistlerin krallığı da yıkılır. İsrail’in MÖ 724-MÖ 722 yılları arasında gerçekleşen ayaklanması, II. Sargon’un Samarya’yı kuşatıp fethetmesiyle bastırılır. İsrail, MÖ 8. yüzyılda Asur hükümdarı V. Salmanasar tarafından MÖ 722’de fethedilir. Asurluların İsrail Krallığı’nı fethederek burada yaşayan Yahudileri sürmeleri ile Yahudi diyasporası da başlayacaktır ki hareketlilik ve seyahat imkânlarının kısıtlı olduğu bir dönemde, Yahudiler ilk ve en dikkat çekici muhacirler olacaklardır. Bu kabilelere “Kayıp On Kabile”[2]denir. Asur Kralı Sanherib, Yehuda’yı fethetmeyi denediyse de başaramaz. Sanherib Prizması‘nda Yehuda’nın cezalandırılıp terk edildiği yazılıdır. Asur İmparatorluğu, MÖ 612’de Medler ve Keldaniler tarafından yıkılır. MÖ 586’da, Babil Kralı Nebukadnezar, Yehuda’yı fetheder. Tanah’a göre, Süleyman Mabedi‘ni yıkar. Böylece Birinci Tapınak dönemi Babillilerin Yehuda Krallığı’nı fethederek Kudüs Tapınağı’nı yıkmaları ile son bulmuştur. Babillilerin Yahudileri sürgüne göndermesiyle 58 yıllık bir sürgün dönemi yaşanacaktır.[3] Ancak Babil’in daha sonra MÖ 538’de Büyük Kiros önderliğinde Persler tarafından fethedilmesinin ardından Kiros bir bildiri yayınlayıp (aralarında Yehudalıların da bulunduğu) zaptedilmiş uluslara özgürlüklerini iade eder ve Yahudilerin Kudüs’e geri dönerek şehir ile kutsal tapınağı yeniden inşa etmelerine izin verir. Bunların en azından 5000 kişilik bir kısmı, her ne kadar Yahudi olmayanlar bunu engellemeye çalıştıysa da, Ezra ve Nehemya peygamberlerin önderliğinde MÖ 456’da anavatanına dönmüştür. İkinci Tapınak’ın inşası, Perslerin onayı ile Yahudiliğin son üç peygamberi Hagay, Zekeriya ve Malaki’nin liderliğinde MÖ 516 yılında Pers Kralı I. Darius zamanında tamamlanmıştır.[4] MÖ 333’te Büyük İskender, Ahameniş İmparatorluğu’nu yenip bu toprakları eline geçirecek ve bu zamandan sonra Tanah, Yunancaya tercüme edilmeye başlanacaktır (Septuagint). Ölümünün ardından, fethedilmiş topraklar üzerinde İskender’in generallerinin hak talep edip aralarında çatışmaları üzerine Yehuda, bir süre Selevkos İmparatorluğu ile Batlamyos Mısır’ı arasında sınır oluşturacak ve en nihayetine Selev-kos’a dahil olacaktır.
Helenleşmiş Yahudiler ile dindar Yahudiler arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesi üzerine MÖ 2. yüzyılda Selevkos İmparatoru IV. Antiokhos Epiphanes belirli Yahudi dinsel tören ve geleneklerini yasaklayan buyruklar verecek bu da Ortodoks Yahudiler tarafından Yahudiliğin ortadan kaldırılıp Helenistik din getirmeye çalışılması olarak algılanacak ve ortodoks Yahudiler, (Makkabiler olarak da bilinen) Haşmonayim ailesinin liderliğinde ayaklanacaklardır. MÖ 174-MÖ 135 arasında süren, Helenistik yahudiler ve Yehuda Makkabi önderliğindeki ortodoks Yahudiler arasındaki bir içsavaş olarak da yorumlanan, Makkabi İsyanı sonucunda bağımsız Yahudi krallığı olan Haşmonayim Hanedanı ortaya çıkacak ve MÖ 165 yılından MÖ 63 yılına kadar varlığını sürdürecektir. Haşmonayim Hanedanı, Salome Alexandra’nın oğulları II. Hurkanus ve II. Aristobulus arasındaki iç savaş yüzünden parçalanacak ve bir hükümdar yerine teokratik ruhban sınıfı tarafından yönetilmek isteyen halktan, Romalı yetkililere bu yönde talepler gelmesi üzerine çok geçmeden Roma Pompey‘in önderliğinde bu toprakları feth ve ilhak edecektir. Böylece Makkabi İsyanından sonra Haşmonayimlerin ardından da Herod Hanedanı’nın yönetiminde bağımsız olan Yahudi krallığı doğrudan Roma yönetimi altına girecek ve Yahudiye Eyaleti olarak yeniden isimlendirilecektir.
Görünen odur ki İsrailoğulları Tanah’ın yazıldığı dönem sırasında (MÖ 1200-MÖ 2) sadece iki kere siyasi olarak bağımsız olmuşlardır. Bu dönem de Tanah’daki Hâkimler kitabında anlatılan, MÖ 1350 ve MÖ 586 arasını kapsayan ve İsrail ve Yehuda Krallıklarının Birleşik Monarşi ve Bölünmüş Monarşi dönemlerini de içine alan Birinci Tapınak dönemidir. Bunun öncesinde İsrailoğul-larını önce Mısır’da köle, Mısır’dan çıktıktan sonraki kırk bir yıl da Kenan diyarının çöllerinde gezgin bir topluluk olarak görürüz. Birinci Tapınak döneminden sonra da İsrailoğulları için esaret ve sürgün dönemleri başlayacaktır. Önce bir süre Asurluların egemenliğinde kalacaklar; sonra Babilliler tarafından sürgün edilecekler ve nihayet Yurtları olan Kenan diyarına döndüklerinde bu sefer de Perslerin hâkimiyetinde olacaklardır. Sonrasında Büyük İskender’in fethiyle Yunan egemenliğine girecekler; Makkabi isyanı sonrası yüz yıllık bir bağımsızlık döneminden sonra bu kez de Roma hâkimiyetinde bir eyalet durumuna geleceklerdir. Sonuç olarak Tanah’ın yazıldığı dönemin önemli bir kısmını İsrailoğulları esaret ve sürgünlerle geçirmişlerdir. Bu yüzden olsa gerektir ki Tanah’da sık sık tekrar eden ana motif, İsrailoğullarının kendi Tanrılarının ve Peygamberlerinin sözünden -ki bazen peygamberler bile Tanrı’nın sözünden çıkmıştır- dönem dönem çıkmaları ve bundan ötürü cezalandırılmalarıdır. Yani İbrahimi anlatının temel metni Tanah’a göre İsrailoğullarının başına gelen bu felaketlerden, Tanrı’yla olan ahitlerini sıkça bozmaları yüzünden yine İsrailoğul-ları sorumludurlar. Daha sonra Tanah’la başlayan İbrahimi anlatıda birer kırılma noktası olacak İncil’de ve Kuran’da da bu motif İsrailoğullarının dini ideolojisine karşı bir arguman olarak kullanılacaktır. Örneğin İncil’in Resullerin İşleri kitabında havariler tarafından İsa öğretisini yaymak için seçilmiş olan İstefanos’un Yahudi kâhinleri tarafından yargılanırken söyledikleri, hem İsrailoğulları-nın kısa bir tarihi gibidir hem de İsrailoğullarının kendi kitapları Tanah’daki bu ana motif aracılığıyla diğer peygamberlere ve özellikle İsa’ya yaptıklarından dolayı suçlanmasıdır.[5] Burada bu pasajın İsrailoğullarının Tanrı’ya ve peygamberlere karşı işlediği suçlardan bahseden kısımlarını alıntılayalım:
“Ve büyük atalar Yusufu kıskanarak Mısıra sattılar; ve Allah onunla idi, ve onu bütün sıkıntılarından kurtardı, ve Mısır kıralı Firavun önünde ona inayet ve hikmet verdi; o da kendisini Mısırın ve bütün evinin üzerine vali etti…(Musa) Allah’ın kendi elile onlara kurtuluş vermekte olduğunu kardeşleri anladılar sanıyordu; fakat anlamadılar. Ertesi gün onlar çekişmekte iken onlara göründü, ve kendilerini barıştırmak istiyip dedi: Efendiler, siz kardeşlersiniz, niçin birbirinize gaddarlık ediyorsunuz? Fakat komşusuna gadreden adam onu itip dedi: Seni üzerimize kim reis veya Hâkim etti? Dün Mısırlıyı öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun?… Ve atalarımız ona (Musa) itaat etmek istemiyip kendisini reddederek yüreklerile Mısıra döndüler. Ve Harun’a dediler: ‘Önümüzden gidecek bize ilahlar yap; çünkü bizi Mısır diyarından çıkaran o Musaya ne oldu bilmiyoruz.’[6] O günlerde bir buzağı yaptılar; puta kurban takdim edip ellerinin işlerile sevindiler. Ve Allah döndü, ve onları gök ordusuna kulluk etmeğe bıraktı; nitekim peygamberlerin kitabında yazılmıştır:
‘Ey İsrail evi, kırk yıl çölde
Bana mı zebihalar ve kurbanlar takdim ettiniz?
Ve Molokun çardağını,
Ve Refan ilahının yıldızını,
Ve onlara tapmak için yaptığın suretleri taşıdınız;
ve sizi Babilden öte götüreceğim.’[7]
…
Fakat Süleyman ona (Tanrı) bir ev yaptı. Lakin Yüce Olan el ile yapılan evlerde oturmaz; nitekim peygamber diyor:
‘Tahtım gök, ve ayaklarıma basamak yerdir;
Siz nasıl bana ev yaparsınız? Rab diyor;
Yahut neresi rahatım yeri?
Bütün bunları yapan benim elim değil mi?’[8]
Ey boyunları sert, yürekleri ve kulakları sünnetsiz adamlar! Siz daima Ruhülkudüse karşı duruyorsunuz; atalarınızın ettiği gibi siz de ediyorsunuz. Atalarınız peygamberlerin hangisine eza etmediler? ve o Salihin geleceğini önceden bildirenleri öldürdüler; siz de şimdi onun hainleri ve katilleri oldunuz. Siz ki, şeriati meleklerin tertip ettikleri gibi aldınız, ve tutmadınız.”[9]
Kendilerine Tanrı’nın üstün ırkı payesi vermeleri gibi eleştirilerin yanında, İsrailoğullarının bu ‘şeriattan uzaklaşma ve kopması’ motifi Kuran’da da bir eleştiri olarak sıkça dile getirilir. Ama şimdi bundan bahsetmeyelim ve Tanah’la ilgili bir başka noktaya değinelim: Tanah’ın bir başka önemli özelliği de İbrahimi anlatının bu temel metninde, öte dünya inancına hemen hemen hiç yer verilmemesidir ki sanki bu inanış anlatıya Yeni Ahit ve daha sonra daha da geliştirilmiş bir şekilde Kuran’la girmiş gibidir.[10] Tanah’da ise Tanrı, ahde uygun davranan İsrailoğullarına bereketli topraklar ve hayvanlar; daha da önemlisi ‘hoşa gider’[11] bir memleket vaad etmektedir.
İmdi burada İbrahimi anlatının Tanah kısmından niteliksel olarak bir kopmaya; dolayısıyla yeni bir dini inanışa yol açacak olan Yeni Ahit’e ve İbrahimi anlatının bu kitaptaki bölümüne geçelim.
[1] Bunlardan birinin adı da Yehuda’dır.
[2] İsrail’in On Kayıp Kabilesi olarak da adlandırılan bu on kabileye dair genel kabul görmüş bir tarihi kayıt bulunmamaktadır.
[3] Tanah’a göre, 50.000 Yehudalı Zerubabel önderliğinde Yehuda’ya geri dönüp tapınağı ikinci kez inşa etmeye başlamıştır.
[4] Zerdüştçülüğün Pers İmparatorluğu’nun devlet dini olmasından ötürü, Yahu-diliğin gelişimine ne ölçüde etki ettiği akademisyenler arasında halen tartışılan bir konudur. Örneğin iddiaya göre Tanah’daki “VE vaki oldu ki, RAB İlya’yı kasırga ile göklere çıkaracağı zaman, İlya ile Elişa Gilgal’dan giderlerken, İlya Elişa’ya dedi: Rica ederim, burada kal; çünkü RAB beni Beyt-ele kadar gönderdi… Ve İlya cübbesini aldı, ve onu dürüp sulara vurdu, ve sular bu yana ve o yana ikiye bölündü, ve ikisi de kuru yerden geçtiler… Ve vaki oldu ki, onlar yürüyüp konuşurlarken, işte, ateşten araba ve ateşten atlar, ve ikisini birbirinden ayırdılar; ve İlya kasırgada göklere çıktı.” (2. Krallar 2: 1,2,8,11) ifadeleri, Mitra’nın güneş arabasıyla göğe yükseliş betimlemelerinden derinden etkilenerek yazılmıştır. Ayrıca Zerdüştlük’teki sonsuz zamanın ilahı olan Zurvan’ ın Tanah’taki şeytanın ilk tasarımı olduğu öne sürülür.
[5] Elçilerin İşleri 7.
[6] Çıkış 32:1.
[7] Amos 5:25-27.
[8] İşaya 66:1,2.
[9] Elçilerin İşleri 7: 9,10,25-28, 39-43, 47-53
[10] Örneğin apokrif kitaplardan Helenistik dönem Yahudi teolojisinin tipik bir örneği olan I. Baruch’ta dirilişe iman ile ilgili göndermeler içermemektedir. Yine bunun gibi Jonathan A. Goldstein’in de (1976) önemle belirttiği gibi, I. Makabeler’in yazarı ölümsüzlük ve dirilişe inanma konusunda sessizdir (muhtemelen bunları reddetmektedir).
[11] Malaki 4:12.