“Dünyanın her yerinde evrensel ilke ve tutumları benimsemeyen antidemokratik yönetimler yıllarca bunları yapmıştı. Bazı yönetimler o kadar azıtmıştı ki sahibi olduklarını düşündükleri devleti korumak için öldürüp kaybettikleri insan sayısı bir kent nüfusu kadar olmuştu. Devletlerinin tüm olanaklarını kıyım için seferber etmişlerdi. Kendilerini yüksek maaşlı memur tayin edip, şürekasına özel araçlar tahsis etmişler, ödenekler almışlar ve dokunulmazlık içinde yaşamışlardı.
Evrensel ilke ve tutumların benimsendiği ve demaokrasi anlayışının hakim olduğu bir iklim oluşturulduğunda bir kesim iktidarı ele geçiriip devlet içinde gizli örgütlenmeler kurmaya, hiç kimseye hesap vermeden binlerce insanın kanını dökmeye kalkışamayacaktır. Ülkenin sahibi gibi davranamayacaklar; devlet içinde yasalardan, yargıdan ve yürütmeden bağımsız bir şebeke kuramayacaklardır.
Bu yönetim ve şebekeleri, canları sıkıldıkça gece yarısı çıkıp, kendi bedeniyle soğuk yatağını yeni ısıtmış gencecik insanları evlerinden aldılar. Gözlerini bağlayıpsorgulama yaptıkları binalarına getirdiler. Korkudan ve acıdan titreyen masum bedenlere işkanceler yaptılar. Yoruldukça başkasına devredip dinlenme odalarına çay ve sigara içmeye çıktılar. yaptıkları büyük işin görev aşkıyla geri döndüler işlerinin başına. Ellerinden kurtulanlar travma içinde, sakat ve hastalıklarla boğuştu yıllarca.
Bazen üşenip öldürdüklerini, sorguladıkları binanın bahçesine gömüverdiler. Bazen ‘Hem de dolaşırız’ deyip daha uzağa götürüp attılar. Kimi zaman ise altlarındaki arabalarda sorguladılar; işkence yaparken nerede öldüyse orada bıraktılar. Altlarında araba, ceplerinde para, bir şehirden aldıkları genci bir haftada başka bir şehre götürdüler. Her şehre uğrayıp işkence yaptılar. O kadar korku yaydılar ki kimse korkularından karışamadı bu şebekelerin işlerine. Yollarda, kırlarda, ormanda canları sıkıldıkça durup işkencelerini sürdürdüler. 17-18 yaşındaki çocukları aylar boyunca ışığın bile giremediği yerlerde sorguladılar; bazı gençleri demirin bile çürüdüğü hücrelerde unuttular.
İnsanlara vahşice işkence eden, onları eziyetle öldüren veya sakat bırakan iktidarların yöneticileri ve onların bağlı olduğu görevlilerin toplum içinde hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaları, hatta yaptıklarını savunmaları, kutsanmaları ve ödül almaları o topluma yapılan en büyük haksızlıktır. Evrensel ilklere göre kötüyü savunan, kötüyü yargılamayan ve kötülüğün kutsandığı bir toplumun durumu içler acısıdır.
İşte bu nedenlerle topluma ve insanlığa karşı yaptığı hak ihlallerinin sağlıklı biçimde yargılanmasının ayrı bir önemi var. Bu, evrensel insani ilkeleri temel alan, demokrasinin ilkelerinin tamamının ne anlama geldiğini anlamış, herkesin isteyebileceği şeyleri isteyebilen bir anlayış demektir.”
Kara Arşiv, 12 Eylül Cezaevleri, Ali Yılmaz, Metis Yay., İstanbul, 2013, s. 227-231