“ŞİİRİM
Ölmüş denizlerin anısına
yazıyorum şiirimi
(…)
bir bozkır kasırgasının
kıvrak bedenine verdim gönlümü
çiçeklere değil taşlara serildim
bir ‘ravi’ oldum ardınca
şiir cinimin
kum ve taşlar içinde geçecek ömrüm
en sert mermere kazacağım dizelerimi
(…)
sönmüş dalgaların anısına
yazıyorum şiirimi
(…)”
Rüzgar Durdurma Takvimi (Toplu Şiirler), Adnan Özer, Everest Yay., İstanbul, 2001, s. 5
“(…)
unutma bunları
ete yazılmış intihar sözleri
gibi”
agy s. 59
“(…)
gümüş bir intihar dizesiyim şimdi”
agy s. 73
“MEDRESEDE İSYAN
I
Düşlerimi ‘şerre’ yoruyor bir deli kadın
korkuluğumu kaçırttı kargalar
dönecek bir evim yok
uzaklara atıyorum şapkamı
(…)
ben şeytan ortağı
hasırcı bıçağı
şair ve alçak”
agy s. 80, 81
“(…)
karasevda
belsoğukluğu gibi
geçti gençliğimin üzerinden
(…)
karasevda
komik intiharlarla
geçti gençliğimin üstünden
(…)”
agy s. 82, 83
“(…)
II
şimdi giyotin sepetimi yel sürüklüyor
idamdan dönüyorum
asılsız çıktı her haber
hukuk bürosunda temyiz dosyaları, dilekçeler
(…)”
agy s. 100
“(…)
bense şiirler yazıyorum
kedi yavrucukları resmedilen takvimde
günler geçiyor
(…)”
agy s. 105
“(…)
IV
ben
ansızın sorulmuş bir soruyum
(…)
(…)
gidiyorum yeni dizeler aramaya
yaşamaya, inanmaya”
agy s. 113, 114
“(…)
Nereye gidiyoruz söyle, ey kılıç yüzlü şair?
Kuyuya, ağızsız atlarımızı sulamaya!
(…)”
agy s. 125
“(…)
Bir nihilistin divanı, ilk dizeler:
Kaçak yolcuların da sevgisi vardır
yatılı öğrencilerin melankolisine benzeyen.”
agy s. 161
“(…)
Azarlandı gençliğim
düzmece bir uygarlıkla örtülü
toprağın gözü önünde.
(…)”
agy s. 165
“(…)
Kötü bir büyüyü yaşıyorsunuz siz çarşıdakiler
yüzlerinizi verip telefon almışsınız
(…)”
agy s. 172
“PERCHE LUIGI TENCO FU MORTO?
Luigi Tenco neden öldü?
diye sorsam:
avallığınız tutar, terlersiniz
sayın noter kızları
çünkü hiçbirinizin insanlık bilgisi
bir yüreğin yumruk boyunda olduğunu
duymaktan öteye gitmedi
Luigi Tenco neden öldü?
Hiç umut yok muydu bu ‘İlginç Çağ’da?
Bırakıp gitti bezgin sesini
durdurulamayan bir plakta
Yanıt bulmaya çalışıyorum
-bu etlerini ısıra ısıra dönen soruya-
ağır bir dalga gibi taşıyarak
yirmi üç yaşında vurduğum gençliğimi
yaşamdan ve ölümden başka bir kıyıya
Ölemem bir daha ben
sonuç vermedi en güzel intiharım
ırzınıza alırken siz
sevgiyi ve bağlandığım dört mevsimi
Luigi Tenco neden öldü?
diye de artık soramam
konuşamam o herkesin bozulduğu lehçeyi
Kör bir ateşçi gibi taşırım içimde
kırılan lirik çerçevemi”
agy s. 177, 178
“(…)
Çalıyor ard arda deli bir saatçinin başka bir takvimle ayarladığı saatler
Ay çıkıyor, çapraz bir meridyene tutturulmuş bir şairin kafatası gibi.
Tıkınıyor tek boyutlu insan kımıl kımıl imgeleri.
Bense hala aynı çekingenlikle arıyorum
kendimi kahretme nedenimi.
(…)
Lanet ediyorum bir rahimden doğuşuma. Çölden olmalıydım ben; bir kayıktan, ayrılan dalga gibi. (…)
Razı değilim nesneler karşısındaki durumuma; boyutlar, mekanlar, diller karşısındaki. Düş görmeyeceğim artık; kaçacağım büyüden.
(…) Ben şair, zavallı erkek, varoluşun kılıcı, dönüp durmayacağım kendi üstümde.
(…)”
agy s. 188, 190
“(…) Anlaşılmasın hiçbir şey. Ben, sevmek ve yanılmak arasındaki yolu kıyamete kadar katedecek zavallı bir tırtıl, anıların yumuşak katarı, kefaretimi ödemek için mi yaşıyorum?
(…)
Mekansız sevmek,
günün rasgele yaşayışı gibi dünya üzerinde;
koltuk takımlarının,
perdelerin tiksindirici simetrisinden uzak,
bir odada, açıklıkta,
usul usul yakarak zihnimizi;
anlamla yığılmış kayalar
Buda’nın sakin oturuşu gibi.
(…)
III
Akşamı bir yol gibi önüme almış yürüyordum.
Nesneler… Gördük onları gün boyu. Okşadık, hırpaladık;
emdik ve emzirdik varlığımızla. Şimdi yorgunluk…
Kumsalda ince bir kül tabakası tabiatın yorgun soluğu.
Güneşin sıcak mıknatısıyla çekiliyorum.
Ellerim ince rüzgar bayrakları, geri tepen paraşütleri
erkek hüznümün.
Altımda toprak: Ağlamış ve sırtüstü uzanmış erkekliği dünyanın.
Erkek-güneş, erkek-deniz, erkek-rüzgar: Yoldaşlarım!
Kadın nesin sen? Acılar imgesi, ölü tabiat resmi, erkeğin ışığıyla
tonlanan. Seviş dur dünyayla, koru düzenleri.
Şair olmadın nasılsa.
(…)
Gördüm ki bu kıyıda güneş dünyayı siler;
bırakacağım zihnimi o ışıktan yokoluşa.
(…)”
agy s. 197, 198, 200, 201
“ADA
MERMER ADASINA VEDA
Ayrılsam mı kavuşsam mı şaşırdım bu iskelede.
Kararsızlığın ortasında ihbar ediyorum belleğimi.
Tekrar ediyorum insanlığımı habire. Bir anda binip gemilere
uzak denizlerdeki mezarıma gidiyorum. Bir anda vuruyorum rıhtıma.
(…)
Ben ve bu kıyıda uyuyan kaplanım, üzdük sizi; artık elveda!”
agy s. 205-208
“GİZLEDİKÇE AŞK
Kışın soğuk balıktan günlerini sayıyorum ağımda.
O yaza hiç dönülmeyecek!
(…)”
agy s. 214
“KARTALIN AKLI
Kartal imgesini değişmeye gelir
yüzyılda bir
(…)
Yırtıcı bir sufidir o;
hırkası öyle ağır eskir…
Kim öyle sayısız güneş batırmışsa
çıkamaz bir çağı devretmenin yükünden.
(…)
kendiyle çarpar,
yine de eğilmez, çalkalanmaz kartalın aklı
mutlaktır çünkü o.”
agy s. 225
“(…)
bilinçsiz sallanıyoruz artık dünyada
-hem beşik, hem tabut, günün kütüğünden oyma-,
(…)
(…)
Dünya küçüldü, diyorlar bu hayat tasarımının sonunda,
mutsuzluk, sahtelik ve şairlerin yalanı varmış
(…)
Aşka veda!
Veda öteki kalbin ışığına!”
agy s. 240, 241
“(…)
Açıldı alnımdan metruk ruhumun haritası:
Yer yer çöküntü…
Kalyon tozu: Asrıevvel hüzünleri
tozadı bir daha
kalbimin derinliklerinden.
(…)
(…)
(…)
Ah, ne hatıra var, ne geleceğime kalkan bir gemi,
öylece duruyorum kıyı vekale arasında.
(…)”
agy s. 248, 250
“BOZKIR VEDASI
Bir keder işaretidir bozkırda insan,
imge yüklü bir ağaç, salınır özür vadisinde;
yıkıntı gelir ardından, leş sırtarır tene.
Gün gelip bozkıra çıkınca insan
geniş bir solukla bakar kendine,
bakar varlıkların gözbebeğine:
Yüzünde bidüzüye yağmur,
yollanır Tanrı’nın metruk evine.
Nicedir terk edilmiş, nicedir zamansız,
son bir uğultu bile yok cezadan şefkatten.
Bozkıra çıkınca sorar insan, neden,
neden Tanrı bize karşı böyle meraksız…
Bir toz bulutudur bozkırında insan…”
agy s. 251
“(…)
Çok görülmüştür kartalın kıyıdan döndüğü
kaplanın yırtıcı merakıyla denizden yüzgeri ettiği,
ama bir kere olsun erkek dediğin
bırakıp ardında ata mezarlarını
uzak volkanların kaynayıp söndüğü
adalara gitmeli, adını söylesin diye
bir taşın içinden evini yakan ateş.
(…)
Ah bir dedikodudur hayat
sıkıntı verip huzur vaadeden:
Tek armağan uğurlanış sözleri.”
agy s. 252
“(…)
Bunca söz söyledim gitmek hakkında,
artık bir küfür gibi bu dünyayı dönmek tutkusu.
(…)”
agy s. 254
“YALNIZLIĞA VEDA
(…)
Yalnızlığın da ucuna geldim,
sırtımda kederin hançeri,
saplanmadan hep tehditle yürütür beni.
Bilmem neden ve nasıl çıktım bu yola,
vardır elbet başlangıcı bu halin;
ben de bir harmandan savruldum sonunda,
konmasız uçtum peşinden kadın denilen hayalin.
Hayatmış ama asıl beni kandıran cilve.
(…)
Ah ne vedadır ne vebadır ne vebaldir bu!
Gitmek değil, artık dağılmakbenimkisi
tozuyan aklım ve hafızamla.
Bitsin artık bu şiirler, bu kitap, bu içe dönük cihannüma
Hayalse katili bir insanın
cesedi vurmaz hiçbir kıyıya.”
agy s. 255
“Bu şiirler utançla dilimden dökülüverdi. Çünkü ülkemde merhamet yoktu. (…)”
agy s. 257