Anasayfa > Edebiyat > Kitaplar > Sağduyu filozofu: Popper; Der. Çev. Cemal Güzel

Sağduyu filozofu: Popper; Der. Çev. Cemal Güzel

“(…) Her iki alanda da ortak olan, insanın yanıldığı, yanılgılarından da ders çıkarabildiğidir. Popper, insanın yanılgılarından ders çıkarmaya istekli olmasına, yanılgılar aramasına “ussal tutum” adını verir.

Eleştirel olmak, başka bir deyişle ussal olmak Popper’in felsefesinin temelidir. (…)

(…)

(…) “Mantıksal çözümleme” Viyana Çevresi’ni eski olguculardan ayıran noktalardan biridir. Diğer bir noktaysa, Viyana Çevresi’nin deneyci ile olgucu olmasıdır. (…)

(…)

(…) Viyana Çevresi’yle özdeşleşen, ilkin Fritz Waismann’in dile getirdiği ölçütleri de duyu deneyiyle doğrulanabilirliktir.

*

(…) Doktora tezini yazmadan önce de Wittgenstein ile Carnap’ın kitaplarını okur.

Bütün bu okudukları kendisinde, bu insanların bilimle sözde bilim arasına değil de bilimle metafizik arasına sınırkoyma ölçütü aradıkları sonucunu doğurur. (…) Çünkü, birincileyin, bunlar, metafiziği anlamsız, saçma kılacak bir ölçüt bulmaya çalışıyorlardı, böyle bir ölçüt de, metafizik düşünceler bilimsel düşüncelermiş gibi göründüklerinden başarısız olmaya mahkûmdu. İkincisi, anlamsızlığa karşı anlamlılığa dayalı sınırkoyma sadece sorunu değiştiriyordu.(…)

*

Popper, bilim tasarımının oluşmasını etkileyen dört kuramın olduğundan sözeder. Bunlar Marx’in tarih kuramı, Freud’un ruhçözümleme kuramı, Adler’in birey ruhbilimi kuramı, Einstein’ın görelilik kuramıdır.

Popper, merkezinde “zora dayalı proleterya diktatörlüğü”nü bulduğu Marxçılığın eleştirel olmayan inakçı bir tutum sergilediğini farkeder. (…)

Freud’la Adler’in kuramlarıysa alanlarında olup biten herşeyi açıkladıkları savındadır. (…) Dünya bu kuramların “doğrulamalarıyla” doludur.

Einstein’ın yeni çekim kuramıysa, Popper’i bilimsel bilginin yapısına, işleyişine ilişkin daha önce söylenenlerin tümünün yanlış olduğuna götürür. Bilime ilişkin genel kabul gören görüş, bilimsel bilginin kesin bir bilgi olduğunu, dahası deneyle gözlem sonucu ortaya konduğunu söylemektedir.(…) Bu varsayım denetlenip, tekrar tekrar sınandığında kabul edilmiş ya da kanıtlanmış bir “kuram” olarak görülür. Einstein’ın Newton’un çekim kuramını yadsımasıyla, Popper durumun yukarda söylendiği gibi olmadığını anlar. Bu görüş savunulamaz, çünkü en başarılı kuram hiçbir zaman ileri sürülmemiş, kabul de edilmemiştir. Bilimsel kuramlar hep varsayım olarak kalacaktır. Çok iyi oluşturulmuş bilimsel bir kuram bile daha iyi bir kuramla yer değiştirebilir.

Ayrıca, Einstein’m tutumu eleştirel bir tutumdur. Popper’e göre Einstein sürekli, kuramının hangi koşullar altında kabul edilemez olduğu sorusunu yanıtlamaya çalışmıştır. Bu da doğrulamalar bulmaya çalışan inakçı tutumdan çok başkadır. (Feyerabend bu noktada da Popper’e karşı çıkar. Feyerabend, Popper’in söylediği gibi, bir ruhbilim ucubesinin hiç olmadığını, Freud’un kuramının görüş çeşitliliğine, eleştiri bolluğuna yolaçtığını söyler. Görelilik kuramıysa hiçbir zaman böyle bir görüş çeşitliliğine, eleştiri bolluğuna yolaçmamıştır. (…) (Bak. Feyerabend, Three Dialogues on Knowledge, Basil Blackwell, 1991, s. 85)

Bu, Popper’in ilkin şu yalın soruları sormasına yolaçar: “Marxçılıkta, ruhbiliminde, birey ruhbiliminde yanlış olan nedir?”, “Bunları fizik kuramlarından, Newton’un kuramından, görelilik kuramından bu denli ayrı kılan nedir?” Sonra da soru: “Bir kuram ne zaman bilimsel sayılır?”, “Bir kuramın bilimsel niteliği ya da durumu için bir ölçüt var mıdır?” olur. Yapmak istediği, bilim ile sözde bilimi birbirinden ayırmaktır.

Bilim ile sözde bilimi ayıranın ne olduğuna, genel kabul görmüş bir yanıt verilmiştir. Bu yanıt, bu iki alanın, gözlemden ya da deneyden yola çıkan tümevarım yöntemini kullanmakla ayrıldığını dile getirir. (…) Sorusunu, “Deney yöntemiyle sözde deney yöntemini birbirinden ayıran nedir?” diye de dile getirir.

Bilim ile sözde bilimi birbirinden ayıran şeyi şöyle dile getirir: Bilim kestirimseldir, yanlışlanabilir de; sözde bilimse yanlışlanamaz. Bilimsel tutum doğrulamalar değil, zorlu sınamalar arayan eleştirel tutumdur.

*

(…) Beklentisi, bu doğuştan kestirime dayalı bilgisi boşa çıkabilir. Bu durumda
sorunlanm çözmenin bir yolunu bulamazsa ölebilir. (…) Kestirimler, beklentiler ne zaman boşa çıksa bir sorun doğar. Sorunlar, kestirimlerde değişiklik yapılarak çözülmeye çalışılır. Yeni çözümler sınama çözümlerdir. Çözüm işleyebildiği gibi boşa da çıkabilir. (…)

(…)

İnsan, bilim öncesi düzeyde kendisini yanlış kuramlarla engelleyip yok ederken, bilimsel düzeyde sürekli olarak yanlış olan kuramlarını dışarda bırakmaya çalışır. (…) Kuramlar, böylelikle, insanın öznel inançları değil, nesnel kestirimleridir. (…)

(…) insanın doğuştan getirdiği iki özelliği vardır: i) inakçı düşünce, ii) eleştiri üzerine kurulu yaratıcı düşünce. (…) Bunlardan biri bilim öncesi düzey, diğeri bilimsel düzeydir.

Bilim ne gözlemle ne de deneyle başlar; bilim söylenle, söylenlerin eleştirilmesiyle başlar. Popper’in bu görüşünün ardında, bilimsel bilginin, yalnızca sıradan ya da sağduyuya dayanan bilginin bir gelişiği olduğu düşüncesi vardır.

*

Bilim işe gözlemle ya da veri toplamakla başlamaz. Çünkü veri toplanabilmesi için ilkin belli bir tür veriye ilgi duymak gerekir. Gözlemlere yol gösteren bir peşin yargı, bir sorun gibi kuram benzeri birşey olmadan işe başlanamaz. Dolayısıyla da ilkin bir sorun olması gerekir. Tüm bilimsel tartışmalar bir sorunla başlar. Böyle bir sonına deneme niteliğinde çözümler sunan kuram ortaya konur. Ortaya konan bu kuram eleştirilip yanlışlarından arındırılmaya
çalışılır. Bu, aslında kuram çürütülmeye çalışılır demektir. Kuramın böyle eleştirel yeniden gözden geçirilişi yeni sorunların doğmasına yol açar. Kuram çürütülebilirse yeniden eleştirilebilecek bir kuram ortaya konmaya çalışılır. Bu böyle sürüp gider. Bilim de böyle işler: eleştiriler, sınamalar, çürütmeler. Bunlar bilimin yöntemidir de. Gözlemle deneyse kuramlan sınama yollarıdır.

(…) Bir sorun vardır (S1), bu sorana deneme niteliğindeki bir kuramla çözüm sunulur (DnK),
sonra bu kuram eleştirilir, yanlışlan dışarda bırakılmaya çalışılır (YdB), bu da yeni bir soruna yolaçar (S2):

S l-DnK-YdB-S2

*

(…) Bir çıkarıma, gözlem ya da deney sonuçlanna ilişkin açıklamalar gibi tekil önermelerden,
varsayımlar ya da kuramlar gibi genel önermelere gidiyorsa tümevarımlı denir.

Popper, genel önermeleri, sayıları ne olursa olsun, tekil önermelerden çıkarmanın mantıksal olarak temellendirilemeyeceğini söyler. Tümevarım, yani pek çok gözleme dayalı çıkarım bir söylendir. Çünkü, bu yolla çıkarılmış her sonucun yanlış olduğu her zaman ortaya çıkabilir: Kaç tane “ak kuğu” gözlendiğinin hiç önemi yok, bu, “kuğuların hepsi aktır” önermesini temellendiremez. Bilimsel kesinlik yinelenmiş gözlemlerin sayısına bağlı olarak artmaz.

Tümevanmlı çıkarımların temellendirilip temellendirilemeyeceği ya da hangi koşullarda temellendirilebileceği “tümevanm sorunu” diye bilinir. Popper, bu somnla “sınırkoyma sorunu” arasında “ilginç” bir ilişki görür. (…)

Popper, bir yandan deney bilimlerini öte yandan matematik ile mantığı olduğu kadar “metafizik” dizgeleri de birbirinden ayırabilmeyi sağlayacak bir ölçüt bulma sorununu “sınırkoyma sorunu” diye adlandırır. Yine, “sınırkoyma sorunu” deney bilimlerinin önermelerini deneysel olmayan önermelerden ayırt edebileceğimiz bir ölçüt bulma sorunudur. Popper’in çözümü, bir önermenin, kendisini çelen tekil deneysel önermelerin – “temel önermeler” ya da “test önermeleri”- sınırlı birleşmesi yoksa, o önerme deneyseldir ilkesidir.

Popper’in tümevarıma ilişkin iki sorusu vardır. İlki, açıklayıcı bir evrensel kuramın doğru olduğu savının, birtakım test önermelerinin [gözlenebilir olaylann tekil betimlemeleri] ya da gözlem önermelerinin doğru olduklan varsayılarak haklı çıkarılıp ç ık a ra mayacağıdır. Popper bu somya olumsuz yanıt verir. Çünkü, hiçbir sayıda test önermesi, açıklayıcı bir genel kuramın doğru olduğu savını haklı çıkaramaz. İkinci soru, açıklayıcı bir evrensel kuramın doğru ya da yanlış olduğu savının test önermelerince haklı çıkarılıp çıkarılamayacağıdır. Popper bu soruya olumlu yanıt verir. Test önermelerinin doğruluğu sayıltısı, kimileyin, açıklayıcı bir evrensel kuramın yanlış olduğu savını haklı çıkarmaya olanak sağlar.

Popper’in tümevanmı kabul etmemesinin bir diğer gerekçesi şudur: tümevarım yinelenme yoluyla bir inancın oluşmasıdır. Tümevarımda temel dayanak noktası, geleceğin büyük oranda geçmiş gibi olacağı inancıdır; birşeyin geçmişte hep böyle olduğu için gelecekte de böyle olacağına inanılır, tnanç türü şeylerse, Popper’in ikinci dünya dediğinin oluşturucularıdır. Bilimsel bilginin olduğu yerse üçüncü dünyadır. Bunun için de, üçüncü dünyanın oluşturucularından olan kuramlar böyle bir inanca dayandırılamaz.

Popper, tümevarımlı mantığı kabul etmediği için geçmiş sınırkoyma çabalarını yadsır.(…) Sınırkoyma ölçütü olarak doğrulanabilirlik alınamaz. (…)

Doğrulanabilirlik ölçüt olunca kimi sakıncalar ortaya çıkar. Birincisi, bilimsel kuramların olgularla uygunluk içerisinde olmaları, olguların kuramı desteklemeleri gerekmekle birlikte, birtakım kuramların olgularla uygunluk içerisinde olmaları, bunların bilimsel olduğu anlamına gelmez. Böyle kuramları -Marx’ınki, Freud’unki, Adler’inki- yanlışlamak, bu kuramlann birini çürütebilecek bir olgu tasarlamak olanaksızdır. Hemen her kuramın pek çok olguyla uyuştuğunu söylemek olanaklıdır. İkincisi, kuramın dile getirdiği genellemenin tüm örneklerini gözlemenin olanaksız olmasıdır.

Bir kuramın bilimsel olmasının ölçütü, onun ya yanlışlanabilirliği ya sınanabilirliği ya da çürütülebilirliğidir.

(…)

(…) Böyle bir kuram ancak yeniden oluşabilir olaylar bulundukta yanlışlanmış olarak kabul edilir.

Popper, kuramlann doğallanamayacağını ancak pekiştirilebileceğini savunur. Bir kuram sınamalara karşı durduğu sürece pekiştirilmiş olur. Bir kuramın doğruluğundan değil de pekiştirilebildiğinden sözedileceği için, kesin bilgi, eski bilimsel ülkü olan episteme bir puttur. (…) Bilimsel bir kuram, asla, kesinlikle kabul edilmiş ya da kanıtlanmış diye görülmemelidir. (…) Bilim varsayımlardan oluşur. Herşey kestirimseldir.

Sonuç olarak, Popper, bilim büyük ölçüde sağduyudur, eleştirel olmakla sağduyunun parçasıdır; bilim bütünüyle bu eleştirinin sonucudur der. Popper sağduyuya indirgediği bilimin doğruyla da özdeşleştirilmemesi gerektiğini ekler.

(…)

(…) Bu sorunlar deney bilgisinin temelleriyle bilimsellik ölçütünün ne olduğuydu. (…) Ayrıca bunlara ek olarak temel tutumlarının da aynı olduğu söylenebilir: deneycilik. Popper deneyciydi. Yadsıdığı toptan deneycilikti.

Popper’in bilim anlayışına göre bilim, tıpkı karşı çıktığı Viyana Çevresi’nin bilim anlayışında olduğu gibi, kuramların oluşturduğu bir dizgedir. Bir bilgin önermeler ya da önerme dizgeleri ileri sürüp bunları sınar. Bu işleyişin mantıksal çözümlemesini vermek, yani deney bilimlerinin yöntemini çözümlemek; kısacası kuramlann ortaya nasıl konduğunu irdelemek bilimsel araştırmanın mantığının ya da bilginin mantığının ödevidir. Bilimsel bilginin mantığı da bir kuramlar kuramı olarak betimlenebilir.

Popper bilimi kuramların oluşturduğu bir dizgeye indirger ama kuramdan da pek çok şeyi anlar. Nedensel açıklamalar vermesi, yani açıklanacak olayı betimleyen bir önermeyi hem yasalardan hem de başlangıç koşullarından tümdengelim yoluyla çıkarması beklenen kuramlar tümel bir önerme, bir varsayım, bir doğa yasası, bir hepli-önerme; bir durum, bir olay açıklaması olabilmektedir. Einstein’ın görelilik kuramı da kuramdır, “kuğuların hepsi aktır” gibi bir önerme de kuramdır. Yalnız Popper, “kuğuların hepsi aktır” gibi bir “kurama” “inceltilmemiş bir kuram” der. Bilimöncesi düzeydeki “ilkel söylenler”i de “ilkel kuramlar” diye adlandırır.

Bir tek bilimsel bilgiyi önemli sayan Popper, bilgikuramını da bilimsel bilginin kuramına indirger.

Bilimin yöntemi çürütme ile kestirim yöntemidir. (…) Bunlar da çürütmelerle sınanır. Böylece, kuramların bilimsel olup olmadığına karar verme işi yöntem olmaktadır. Deney bilimlerinin izlediği yol yine deneydir.

(…) İnsanın tüm bilgisi kestirimseldir, varsayımsaldır. Ne ki nesnel bilginin öznel bilgiye üstünlüğü vardır. Yalnızca nesnel bilgi eleştirilebilir. Bir bilgi de ya konuşulduğunda ya yazıldığında ya da basıldığında nesnel olmaktadır.

(…)

Ankara, 1995
Cemal Güzel”

Sağduyu filozofu: Popper, Der. Çev. Cemal Güzel, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1998, s. 7-16

“(…) İlgi duydukları şeyleri paylaşsa da öğretileriyle uyuşamadığı için hiçbir zaman Viyana Çevresi’nin üyesi olmadı. (…)

(…) Buradayken (Yeni Zellanda, blog.) İngilizce konuşulan dünyada kendisine ilk ününü kazandıran iki ciltlik kitabını, Açık Toplum ve Düşmanları‘nı yazdı. Bu, erktekelciliğine karşı -demokrasinin başlıca felsefi karşıtlarına, özellikle de Platon ile Marx’a karşı- demokrasiden yana yoğun, güçlü ele alınmış bir dile getiriştir. Kuramsal toplumbilimlerin yöntemlerini irdeleyen daha küçük bir kitap, Tarihsiciliğin Sefaleti, aslında Açık Toplum‘la aynı zamanda bir makaleler dizisi olarak yayımlandı; ayrıca bu kitabın devamı olarak da görülebilir. Bunun gibi, 1963 yılında yayımlanan Conjectures and Refutations, Popper’in hem ilk hem de yeni ufuklar açan çalışmasının, Bilimsel Araştırmanın Mantığı’nın devamı olarak görülebilir. (…)

(…)

Popper– Felsefenin uzun geçmişinde övünç duyduğum felsefe tartışmalarından daha çok sayıda utanç duyduğum felsefe tartışması var.

(…)

Popper– Düşündüğüm, sözümona çok etkili bir felsefe, şu; toplumda savaş, sefalet, işsizlik gibi hoşlanmadığımız ‘kötü’ kimi şeyler olduğunda, bunun kimi kötü niyetlerin, kimi uğursuz tasarıların -birileri bunu ‘amaçlı’ yapmıştır, kuşkusuz birileri bundan yararlanmıştır- bir sonucu olması gerektiği yollu görüştür. Bu felsefi sayıltıya topluma ilişkin komplo kuramı adını verdim. (…)

(…)

(…) Çok zararlı bir felsefe şöyle dile getirilebilir: ‘kişinin görüşlerini iktisatla ya da siyasetle ilgili ilgileri belirler’. Çokça da bu, şu biçimde yalnızca birinin lıasmına uygulanır: ‘Benimle aynı görüşü paylaşmıyorsan, kimi kötü iktisadi etmenlerce belirlenmiş olmalısın.’ Bu tür felsefeyi böylesine kötü kılan, kabullerini ciddi bir biçimde irdelemenin olanaksız olmasıdır. Bu, şeyler hakkında doğruyu bulma ilgisinin bozulmasına yolaçar. ‘Bu konuda doğru nedir?’ sorusunun yerine, insanlar yalnızca ‘Sizi yönlendirenler nelerdir?’ sorusunu sorar. Bununsa daha önemsiz bir soru olduğu açıktır.

Şimdilerde çok etkili, zararlı benzer bir felsefe şöyle dile getirilebilir: ‘Ussal tartışma, yalnızca esaslarda uyuşan insanlar arasında olabilir.’ (…)

* Bu söyleşi, Bryan Magee’nin Modem British Philosophy adlı kitabından alınmıştır.”

agy s. 17-19

Kargakara
1978 Ankara doğumlu, felsefe mezunu, öğretmenlik yapan başarısız bir yazar. Kendi blogumda da meraklısına bir şeyler paylaşıyorum.
http://bariskahraman78.wordpress.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.