“(…)
Don Juan yirmi yaşındayken bir usta büyücü ile karşılaştı. Adı Julian Osorio idi. O, don Juan’ı yirmi beş kuşaktır süregeldiği edilen bir büyücüler silsilesinin içine kattı. Kendisinin Kızılderilikle hiç ilgisi yoktu; Meksika’ya göç etmiş Avrupalı bir ailenin oğluydu. (…)
Don Juan Matus kendi şaman silsilesinin geleneğine uyarak dört öğrencisine-Tashia Abelar, Florinda Donner-Grau, Carol Tiggs ve bana-sihirli geçişler, diye adlandırdığı birtakım hareketlerini öğretti. (…) Bununla birlikte, bana öğrencileri ile, genel olarak da insanlarla hiçbir koşulda sihirli geçişler hakkında konuşmamamı salık vermişti. Nedenlerine gelince, ona göre sihirli geçişler yalnızca kişiye özeldi, etkileri de öyle sarsıcıydı ki, onları tartışmak yerine sadece uygulamak daha yerinde olurdu.
(…) Sihirli geçişler icat edilmiş değildi. Eski çağlarda Meksika’da yaşamış olan, don Juan’ın silsilesine ait şamanlar tarafından, şamancılığa özgü yükseltilmiş farkındalık durumları esnasında keşfedilmişti. (…)
(…)
Don Juan, “Büyücüler, evrende akış halindeki enerjiyi algılama hünerine görme adını verdiler,” diye açıkladı bana. “Görmeyi, insan bedeninin enerjiyi bi akış, bi akım, yelimsi bi titreşim olarak algılama yetisine sahip olduğu bi yükseltilmiş farkındalık durumu olarak betimlediler. Evrende akış halindeki enerjiyi görmek, insanoğluna özgü yorumlama sisteminde anlık bi duraklamanın ürünüdür.”
(…)
(…) Onun silsilesinin son halkası olduğumu kabullenmek, artık sürekliliği söz konusu olmayacağına göre, bilgisini yaymak için kendiliğimden yeni yollar bulmayı üstlenmemi gerektirdi.
(…)
(…) Çizgisinin sonu olmanın yüklediği ağır sorumluluktan hoşlanmamış, yürüttüğü uslamlamayı da anlamamıştım.
(…)
(…) “Ben seni seçmeye karar vermedim, senin böyle olmana da karar vermiş değilim. Bilgimi kime aktaracağımı seçemediğime göre, tinin bana önerdiği her kim ise kabullenmek zorunelaydım. Bu kişi şendin; sen de, enerji açısından, yalnızca sona
erdirmeye uygunsun, sürdürmeye değil.”
(…)
(…) İlk önce, kendime sihirli geçişlerle—don Juan’ın en fazla pratiklik ve işlevsellikle dolu bilgisi olan sihirli geçişlerle—ilgili olarak can alıcı soruyu sordum. Ve onları kullanmaya, isteyen herkese öğretmeye karar verdim. Belirsiz uzunlukta bir süre boyunca onları çevrelemiş olan gizliliği sona erdirme kararım, doğal olarak, benim gerçekten don Juan’ın silsilesinin son halkası olduğuma ilişkin mutlak inancımın sonucuydu. Benim bile olmayan sırları taşımam gerektiği fikri bana olanaksız geliyordu. Sihirli geçişleri gizlilik içinde saklamak benim kararım değildi. Bu durumu sona erdirmekse, benim kararım oldu.
(…)”
Sihirli Geçişler, Carlos Castaneda, Çev: Nevzat Erkmen – Jülide Değirmenciler, Söz Yay., İstanbul, 2000, s. 14-21
“(…)“Söylemek istediğim şuydu: yaptığım her şeye öykünüyorsun, bu yüzden ben de senin öykünme yeteneğinden yararlanıyordum. Sana çeşitli sihirli geçişler gösterdim baştan beri, sen de bunu hep eklemlerimi kütürdetmekten zevk aldığım biçiminde anladın. Yorumun hoşuma gidiyor: eklemlerimi kütürdetmek! Onlardan bu şekilde söz etmeye devam edeceğiz.
“Sana eklemlerimi kütürdetmenin on değişik yolunu gösterdim,” diye devam etti. (…)
Don Juan’ın sözünü ettiği sihirli geçişler, kendisinin de söylediği gibi, eklemlerini kütürdetme yolları zannettiğim hareketlerdi. (…) Bana kalırsa bu germe devinimlerinin sonucu, hareketleri izleyen, ve her zaman beni şaşırtıp eğlendirmek amacıyla çıkarttığını sandığım kütürdetme sesleri idi. (…) Meydan okuyan bir tavırla, hareketleri ezberlememi, eklemlerimle tıpkı kendisi gibi kütürdetme sesleri çıkarmayı başarana dek evde tekrarlamamı bile istemişti.
(…) Şimdi biliyorum ki ses çıkartmayı beceremeyişim çok da iyi olmuştu; zira kollarla sırtın kas ve tendonlarının hiçbir zaman o noktaya kadar zorlanmaması gerekir. Don Juan’ın kol ve sırt eklemlerini kütürdetme hüneri doğuştandı; tıpkı kimi insanların parmak eklemlerini kütürdetme hünerleri gibi.
(…)
Don Juan, “Her şey!” diye yanıtladı. “Zihinlerimizde tüm evren Tanrı kavramı gibidir sanki: mutlak ve değişmeyen. Kendimizi yönetme yolumuz budur. Zihnimizin derinliklerinde bi denetim aygıtı vardır; Tanrı kavramının kabul ettiğimiz ve inandığımız şekliyle ölü bi dünyaya ait olduğunu durup düşünmemize izin vermeyen. Canlı bi dünya, öte yandan, sürekli bi akış halindedir. Devinir. Değişir. Kendini tersyüz eder.
(…)
“Ama don Juan, eklemlerini her kütürdetişinde, ya da seni taklit etmeye her çalıştığımda, gerçekten enerjiyi yeniden konuşlandırıyor muyuz?’ diye sormuştum bir keresinde, aslında alaycı olmayı düşünmeden.
(…)
“Ben zihnimi alt ettim,” dedi, gözlerini hayret ifadesiyle kocaman açarak. “Bana yaşlanma zamanının geldiğini söyleyen bi zihnim yok. (…) Yaşlılıktan ötürü rahatsızlanmak, bu türden bi anlaşmadır.”
(…)
(…) Don Juan’ın açıklamasına göre bu büyücüler, uygulamaları ve disiplinleri yoluyla, kendilerinin tam olarak bilincine vardıkları anda bu titreşimli gücü kullanma yetisini de edindiler. Onunla uğraşmaktaki ustalıkları öyle olağanüstü hale geldi ki, eylemleri destanlara, yalnızca masallar olarak var olan mitolojik olaylara dönüştürüldü. (…)”
agy s. 24-34
“(…) Don Juan Matus’un silsilesinin önderlerinden biri nagual Lujan’dı; asıl ismi Lo-Ban gibi bir şey olan Çinli birdenizciydi bu adam. On dokuzucuncu yüzyıla girilirken Meksika’ya gelmiş, ömrünün sonuna dek orada kalmıştı. (…)”
agy s. 46
“(…)
Karar verme konusuna ilişkin olarak, don Juan, silsilesinin büyücülerinin yadsınamayacak kanılarını dile getiriyordu. Yüzyıllar süren gözlemleri, insanların kararlar alabilme yeteneğine sahip olmadığı, ve bu nedenden dolayı karar alma sorumluluğunu yüklenecek devasa kurumlar içeren bir toplumsal düzen yarattığı kanısına yöneltmişti onları. Bu devasa kurumlar onlar için kararlar alır, insanlar da kendileri adına alınmış olan bu kararlara uyarlar, sadece.
(…)”
agy s. 112
“İkinci Grup:
Özetleme
Özetleme, don Juan’ın öğrencilerine öğretisine göre, eski çağ Meksika’sı büyücülerince keşfedilen, sonraları da her şaman uygulayıcı tarafından kullanılmakta olan, yaşamlarının tüm deneyimlerini gözden geçirmeyi, ve yeniden yaşamayı içeren bir teknikti, ve iki deneyüstü amaca yönelikti: bir, farkındalığın ölüm anında terk edilmesini talep eden bir evrensel şifreyi tamamlamaya ilişkin soyut hedef; ve iki, algısal akışkanlık edinmeye ilişkin son derece yararcı hedef.
(…)
O büyücülerin anlayışına göre, tüm yaşayan varlıklar, kendilerine ödünç verilen farkındalığı iade etmeye zorlandıkları için ölürler. (…)
Don Juan’ın silsilesine ait büyücülerin inanışına göre özetlemenin anlamı, farkındalığın karanlık denizine peşinde olduğu şeyi vermekti: yaşam deneyimlerini. (…)
O büyücülerin iddiası, farkındalığın karanlık denizinin insanoğlunun yaşamını almak istemediği; onun talebinin sadece yaşam deneyimleri olduğu idi. İnsanlardaki disiplin eksikliği, insanların iki gücü birbirinden ayırmalarını engelliyordu, ve sonunda yaşamlarını yitiriyorlardı; yani yaşam deneyimlerine ait gücü yitiriyorlardı yalnızca. O büyücüler, özetlemeyi, farkındalığın karanlık denizine yaşamlarının yerini tutacak bir şey verebilmeleri için bir yöntem olarak görüyorlardı. Yeniden üzerlerinden geçerek yaşam deneyimlerini terk ediyorlar, ama yaşam güçlerini alıkoyuyorlardı.
(…)
Don Juan Matus’a göre, insan daima hükmen mağluptur. (…)
(…) Don Juan’a göre bunun anlamı, o büyücülerin bizim anladığımız manada ölmedikleri, ama ölümün sınırlarını aştıkları idi; yaşam güçlerini alıkoyarak, nihai bir algı yolculuğuna girişmek üzere dünya yüzünden kayboluyorlardı.
Don Juan’ın silsilesindeki şamanların inancına göre, ölüm bu yöntemle gerçekleştiğinde tüm varlığımız enerjiye dönüşüyordu; bireyselliğimizin işaretini koruyan özel bir tür erkeydi bu. (…)
(…)
(…) “Bu sadece bi evrimsel sürece giriş; ve bu evrim insanın emrindeki tek ortam kullanılarak yapılıyor: farkındalık. Benim silsilemin büyücüleri insanın biyolojik olarak daha fazla evrimleşemeyeceğine inanıyorlardı; bu yüzden, insanın farkındalığının evrim için var olan tek ortam olduğunu düşündüler. Ölüm anında, büyücüler ölüm tarafından yok edilmez; bunun yerine organik olmayan varlıklara dönüşürler: farkındalığı olan, ama organizmaya sahip olmayan varlıklara. Organik olmayan bi varlığa dönüşmek onlar için evrimdi, ve onlara yeni, betimlenemeyecek bi tür farkındalık verilmesi anlamına geliyordu; gerçekten milyonlarca yıl sürecek bi farkındalıktı bu, ama o da sonunda bi gün iade edilecekti vericisine: farkındalığın karanlık denizine.”
(…)
Eski çağlarda özetlemenin kurallara uygun yapılma yöntemi, uygulayıcıların tanıdıkları her insanı, ve o insanların içinde yer almış olduğu her olayı anımsamalarından geçiyordu. Çağdaş insanın örneği olan benim olayımda, don Juan’ın önerisi, anımsatıcı bir araç olarak, yaşamımda tanıdığım her insanın yazılı bir listesini yapmamdı. Listeyi tamamladığımda, bana onu kullanmayı öğretti. Günümüzden geriye doğru, ilk deneyimimin yaşandığı zamana gidecek, listemdeki ilk insanla olan son etkileşimimi belleğimde kuracaktım. Bu edim, özetlenen olayın düzenlenmesi olarak adlandırılmaktadır.
İnsanın anımsama yeteneğini bilemek için en küçük noktaların ayrıntılı şekilde hatırlanması zorunludur. Bu anımsama, örneğin olayın geçtiği yerin çevresi gibi, konuyla ilgili tüm fiziksel ayrıntıların hatırlanmasını gerektirir. Olayın düzenlenmesi bittiğinde, insanın kendisi sanki gerçekten oraya gidiyormuş gibi o yerin içine girmeli, ve doğrudan konuyla ilgili her fiziksel biçimlenmeye özel bir dikkat sarfetmelidir. Eğer etkileşim, örneğin bir büroda olmuşsa, anımsanacak şeylerin arasında zemin kaplaması, kapılar, duvarlar, resimler, pencereler, masalar, masaların üzerindeki nesneler, bunlar gibi bir bakışta gözlemlenip sonra unutulacak olan her şey vardır.
Kurallı bir işlem olarak özetleme, henüz olmuş olayların üzerinden tekrar geçilmesi ile başlamalıdır. Bu yöntemle, kıdem açısından yeni olan olaylar öncelik kazanır. Henüz olmuş bir şeyi insan eksiksiz biçimde anımsar. Büyücülerin daima güvendikleri gerçek, insanoğlunun farkında olmadan ayrıntılı bilgi depolama yetisine sahip olması, ve farkındalığın karanlık denizinin peşinde olduğu şeyin de bu ayrıntı olmasıdır.
Bir olayın gerçek özetlenmesi şu biçimde olur: kişi derin bir soluk alır, başını sağdan ya da soldan başlayarak bir yandan öbür yana yavaşça, hafifçe, adeta yelpazeliyormuş gibi sallar. Ulaşılabilen her ayrıntı anımsanırken, başın sallanması gerektiği kadar sürdürülür. Don Juan’ın söylediğine göre, büyücülerin bu edimi tanımlaması şöyleydi; kişi, anımsadığı olaya ilişkin yaşamış olduğu tüm duyguları soluğuyla birlikte içine çeker, içinde kalmış tüm istenmeyen ruh durumlarını ve konu dışı duyguları soluğu ile birlikte dışarı verir.
(…)
İsim listesi, özetlemede belleği inanılmaz bir yolculuğa sürükleyecek anımsatıcı bir araç olarak kullanılır. Bu hususta büyücülerin kanısı, yeni yaşanmış olan olayların anımsanmasının, daha gerilerde kalanların da aynı netlik ve yakınlıkla hatırlanmasına zemin hazırladığı yönündedir. (…)
(…)
(…) Özellikle binlerce kişiyle tanışmış ve etkileşimde bulunmuş olanlar için insanların listesini bitirebilmek yıllar alır. (…)”
agy s. 124-131
“(…) Dediğine göre, bu tür olasılıklardan söz etmek için dilin sözdizimini kullanmak zorunda kalıyorduk, hangi dili konuşuyorsak onunkini; bu sözdizimi, kullanımın zorlamasıyla, anlatım olanaklarını kısıtlıyordu. Zira bir dilin sözdizimi, yalnızca içinde yaşadığımız dünyada bulunan algısal olasılıklara ilişkindir.
(…)
(…) Günümüz insanı için kabullenilmesi en zor şeylerden biri bu; yöntem yoksunluğu. Çağdaş insan kılavuzların, uygulamaların, yöntemlerin, başlangıç adımlarının pençesinde. Hiç durmaksızın notlar alıyor, çizelgeler yapıyor, yol-yordam tekniklerine iyice gömülmüş durumda. Ama büyücülerin dünyasında yöntemler de ayinler de yalnızca dikkati çekme, odaklama amacına yöneliktir. İlgi ve kararlılıkta odaklanmaya
zorlama için araçtırlar sadece. Başka hiçbi değerleri yoktur.”
(…)”
agy s. 140, 144
“(…)
içsel sessizlik, don Juan’ın silsilesindeki şamanlara hep karanlığı çağrıştırmıştır; belki de insan algısı, alışılmış yoldaşından, içsel söyleşiden yoksun kalınca karanlık bir kuyuya düşmüş gibi olduğu için. Don Juan’ın dediğine göre, beden her zamanki gibi işler; ama farkındalık keskinleşmiştir. Kararlar anidir— sanki dile getirilen düşünceler içermeyen özel bir tür bilgiden kaynaklanıyormuş gibidir.
İçsel sessizlik durumunda işleyen insan algısı, don Juan’a göre, tanımlanamayacak düzeylere erişme yetisine sahiptir. O algı düzeylerinden bazıları kendi içlerinde dünyalardır; bunlar rüya görme yoluyla erişilen dünyalara hiç benzemezler. Betimlenemeyecek durumlardır onlar; alışılmış insan algısının evreni tanımlamak için kullandığı terimlerin tek yönlü sınırları içinde izah edilemezler.
Don Juan’ın yorumuna göre, içsel sessizlik, evrimin dev bir adımı için ortamı oluşturur; suskun bilgi için, ya da bilmenin kendiliğinden ve ansızın olduğu insan farkındalığı düzeyi için. Bu düzeydeki bilgi, beyinsel biliş ya da mantıksal tümevarım ve tümdengelim ya da benzerlikler ve benzemezlikleri temel alan genellemelerin ürünü değildir. Suskun bilgi düzeyinde önsel hiçbir şey yoktur; bir bilgi kitlesi oluşturabilecek hiçbir şey bulunmaz, çünkü her şey hemen şimdidir. Karmaşık bilgi parçaları, herhangi bilişsel bir ön hazırlık olmaksızın kavranabilir.
(…)”
agy s. 152, 153
“(…) “sağ bedenin bu üstünlüğü. (…) Şiddet, sanki insanoğlu için başka bi zaman öldürme biçimi.”
(…)”
agy s. 167
“(…) Herhangi bir büyücü grubu için, katılımcıların sayısı çağlar boyunca asla on altıyı geçememişti. (…) Onlar için var olan, sadece birkaç üye tarafından özel olarak geliştirilmiş bir fikir birliğiydi—birkaç kişinin tercihi, ve daha fazla yalnızlık olasılığım getiren bir fikir birliği.
(…)”
agy s. 223