XXI
Uyandığımda güneş yeni doğuyordu.Üzerinde yattığım kumları hissediyordum.Gözlerimi açacak gücü bir türlü kendimde bulamıyordum. Gözlerim kapalı küçük dalgaların seslerini dinliyordum. Ne olmuştu bana?Neredeydim?
Gözümü açtığımda burnunun dibinde bir serçe ölüsü vardı. Kafasında kan vardı;galiba kulaklarında. Önce kuşların denize doğru düşüşünü hatırladım;sonra Adnan’ın ‘çığlık’ atışını.Ellerimi kulağıma götürdüm .Kulağım pıhtılaşmış kanla dolmuştu.Yüzüm de kan içindeydi.İyice doğrulup sırtımı kayalıklara verdim. Şaşkınlık içinde yerdeki kuş ölülerine bakıyordum. Kafamı yukarı kaldırıp baktığında yukarıda birkaç serçenin tünediğini gördüm.
Neyse ki biz hala hayattaydık
Ayağa kalkıp denize doğru yürüdüm.Kulaklarımı ve yüzümü deniz suyuyla yıkadım.Bir sigara yakıp dün akşam üstü oturduğum yere oturdum.
Neler olmuştu böyle.Olanı biteni anlamlandırmaya çalışıyordum.
Bir müddet oturduktan sonra yapılacak en iyi şeyin serçeleri gömmek olduğuna karar verdim. Kumları elimle dipten su çıkıncaya kadar kazdım, kuşları kuyuya koyup kuyuyu kapattım.Sonra yola doğru yürüdüm.Bir süre sonra belki sabahın ilk dolmuşu geldi ve bindim.
Otel odasına girdiğimde Melike’yi yatakta beni bekliyor bulmayınca hayal kırıklığına uğramadım.Yatağa oturup pencereden denize baktım ve ‘macera bitti’ dedim kendi kendime ‘Yine kaybettin,Tahir.Ama bu defa elinden geleni yaptın hiç değilse.’
Odada Melike’ye dair hiçbir şey kalmamıştı.Onu cepten aramayı düşündüm.hiç sanmıyordum ama belki bu defa ulaşabilirdim. Komodinin üzerindeki telefonu alıp numarayı çevirdim.Ahizeyi kulağıma götürdüğümde kalp atışım telefonun sinyal sesini bastırıyordu.Ahizeden bildik teyp kaydı duyuldu:’Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor.Lütfen daha sonra tekrar deneyin.’Telefonu kapatıp bu sefer de Ankara’daki ev numarasını çevirdim, telefonu açan olmadı. Yatağa uzandım ve gözlerimi yumdum. İçimdeki kuvvetli bir ses onun Adnan’la olduğunu söylüyordu. İnanmak isteyip istemediğime karar veremediğim bir diğer ses ise Ankara’ya kaçmış olabileceğini söylüyordu.
On beş günlük iznim yarın doluyordu ve gece otobüse atlayıp Ankara’ya dönünce her şeyi öğreneceğimi düşünüyordum. Neden kendimi kandırıyordum ki ben hiçbir zaman kazanan bir adam olamamıştım. Sadece Tahir’dim; sıkıcı,zavallı,anlaşılmaz ve yalnız birisi. Annemi düşündüm;memleketteki annemi ve kız kardeşimi. Ama onlarla paylaşacak hiçbir şeyim kalmamıştı artık ve kendimde,ruhumda kaybettiğim neyi bulabilirdim onlarda. Bana beni geri verebilecek tek kişi babam da ölmüştü işte. Belki bizi bir arada tutan tek anlamlı bağda ortadan kalkmıştı. Yirmi yaşımdan beri onlardan ve her şeyden uzakta yaşamıştım ve beş yıl önce babam öldüğünden beri beni affedebilecek, geri kazanacak hiç kimse kalmamıştı. Ne yaparsam yapayım anneme bile yabancılaşmıştım artık. Melike diye bir kadınla tanışmış;her şeyi kendimi yeniden kurabilecek gibi hissetmiş,bu olaylara sürüklenmiştim ve sonunda sanırım her şey bitmişti;tıpkı bir hikaye gibi.Tıpkı yazmaya başladığımda istediğim gibi. Belki bir iki ay sonra bütün bu olanlar ruhumda bir tortuya dönüşecek,ara sıra hatırlayıp ne tuhaf günlerdi diyecektim. Çünkü Melike’yle bundan sonra beraber olamayacağımızı seziyordum.
Bir süre yatakta uzanıp sokaktan gelen sesleri dinledim yalnızca:esnafın,sokaktan geçen yerli yabancı turistlerin konuşmalarını;kahkahalarını;araba seslerini.Akşamüstü olmuştu;dışarıda Akdeniz’e özgü güzel bir hava vardı. İçimden Alanya’daki bu son akşamının tadını çıkarmak hiçbir şey olmamış gibi sokaklarda gezip dolaşmak geliyordu. Önce şu kan içindeki gömlekten kurtulmalı;sonra da güzel bir duş almalıydım. Böyle düşününce gülümsedim ister istemez.Sonra aklıma Melike geldi; vücudu,sıcaklığı ,onunla sevişmelerimiz. “Benim gibi bir adam için fazla güzeldi’ diye düşündüm.
Sahilde yürüyordum.Güneş batarken sahilde pek kimse kalmamıştı.İnsanlar sahili terk etmiş;görevliler şezlongları toplamaya başlamışlardı.Caddenin karşısına geçip bir marketten bir şişe şarap aldım.Sahilde günbatımını izleyerek şarap içmek gelmişti içinden.
Tan kızıllığında buruk tadını alarak şarabımı yudumladım.Şöyle bir düşününce anlatsam kimsenin inanmayacağı şeyler yaşamıştım.Bir çığlık yüzünden ölüme yaklaşmayı duyumsamıştım ve şimdi içimde tuhaf bir biçimde yaşama sevincinin büyüdüğünü hissediyordum.Hatta kendimi çok iyi hissetmeye başlamıştım.Otel odasındaki kaybetmişlik psikolojisi yok olmuştu. ‘Alanya ‘da son tango’ dedim gülümseyerek.
Güneşin batışını izleyerek bir şişe şarabı bitirdim.Çarşı tarafına bakınca bütün bar ve kafelerin ışıklarının yandığını gördüm.Güzel bir bar bulup içki içmeliydim.Bir an kavga çıkardığım bara gitmeyi düşündüysem de bu fikirden hemen vazgeçtim.İçeri alınmamak yüzünden bu güzel ruh halimin yok olmasını istemiyordum.Ayrıca beni dışarı atan bodyguardların küfürleri ve iğrenç yüz ifadeleri hala aklımdaydı.
Çarşıda yürürken Melike ve Adnan’ı görme ihtimali aklıma geldi.Ama bu durumla yüzleşecek cesareti kendimde buluyordum .Zaten böyle bir şey er yada geç başıma gelecekti.
Alanya ‘da yalnız başına yürüyordum ve hiçbir şey umrumda değildi.Daha önce hiç hissetmediğim bir güven ve sukünet duygusu vardı içimde.
Sokaklarda insanlar neşe içinde bu akşamın tadını çıkarıyorlardı.Sanki herkes eğleniyordu bu akşam ve ben de onlardan biri olduğumu hissediyordum.Başka bir zaman olsa bu kalabalıktan bunalır,kendimi onlara yabancı ve yalnız hissederdim.Yalnızdım ama mutsuz yada umutsuz değildim.Bu insan kalabalığının içinde olmaktan zevk alıyordum;sanki her şeyi çok daha berrak görüyordum ve herşeyin üzerindeydim.
Bir sürü kadın vardı etrafta.Rengarenk kıyafetleri ile yerli ve yabancı kadınlar güle oynaya dolaşıyorlardı sokaklarda.Ara sıra bazılarıyla göz göze geldiğimde onların da bana ilgiyle baktıklarını farkediyordum.İçimden hepsine gülümsemek; ‘ iyi akşamlar’ demek geliyordu.Bu garip coşku neden kaynaklanıyordu; içtiğim bir şişe kırmızı şaraptan mı yoksa yaşadıklarından mı?Bunu bilmiyordum ama kesin olarak bildiğim yeniden doğmuş gibi olduğumdu.
Dar bir sokaktan geçerken içinde ‘the Wall’ çalınan bir bar fark ettim.Neşeyle girdim içeri.Kalabalık ve loş bir mekandı.Barda boş bulduğu bir tabureye oturdum.Yanımdaki taburede sarışın ve güzel bir kız oturuyordu.Çalan grubu görmek için kıza dönük oturmak zorundaydım ve bu durum hoşuma gitmişti.Böyle bir barda güzel bir kızla yan yana kalmak şans işiydi.‘Ne içersiniz’ diye sordu barmen.
‘Bir bira’
Biramı alınca bir de sigara yaktım . Biramı keyifle yudumlamaya başladım.Müzik grubu da iyi çalıyordu: en sevdiğim şarkıları. ’Uzun zamandır bu şarkıları dinlememiştim’ diye düşünüyordum.
Bu arada birkaç kızın-bunlara yanında oturduğum sarışın da dahildi- beni izlediğini seziyordum.
Tam yanımdaki kıza bir şeyler söyleyip lafa girmeye hazırlanıyordum ki biraz ilerde Adnan’la Melike’nin oturduğunu fark ettim.O an kalbim hızla çarpmaya başladı;o eski çarpıntıya yakalanmıştım. Demek akşamüstü birden sahip olduğum iç huzuru buraya kadardı, bu kadar kırılgandı ve beni terk etti yerini kesif bir huzursuzluğa bırakarak. Bir saniyede aklımdan bir sürü imge aynı anda geçiyordu;Melike’yle ateşli gecelerimiz, Adnan’ı dövmem ve Adnan’ın çığlık atarkenki yüzünün o tarifsiz ürkütücü hali.Onlar beni fark etmemişlerdi ,sarmaş dolaştılar ve çok mutlu görünüyorlardı.Melike onunla tanıştığımızda giydiği o mini eteğini giymişti ve bacakları bütün ihtişamıyla ortadaydı.
Oradan hızla uzaklaşmak için biramı bir dikişte bitirip kalktım.Çıkıp gitmek ve bu kalp çarpıntısından biran önce kurtulmak istiyordum.Bardan çıkınca derin bir nefes aldım.Bu sokaktan çıkmak için koşar adım uzaklaşırken arkamdan küçük bir kızın sesini işittim.
‘Bir çiçek alsana be ağabey’ diyordu üstü başı kir içindeki çingene kızı elindeki solmuş gülleri bana uzatarak. Tam geçip gidecektim ki içimde garip bir istek uyandı.
‘Ne kadar?’ diye sordum
-Tanesi beş yüz bin lira,ağabey.
Çıkarıp bir milyon lira verdim
-Ver bakalım bir tane.
-Bozuk yok be ağabey,iki tane versem olmaz mı?
‘İyi.’ Dedim ‘öyle olsun.’iki gülü alıp tekrar bara girdim.Melike ve Adnan’ın oturduğu masaya gittim. Yaklaştığımda ikisi de şaşırmış bir halde bana bakakalmışlardı. Bir şey söylemeden gülümseyerek arkama sakladığım güllerden birini çıkarıp masalarının üzerine koydum.Yine hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp çıkış kapısına yöneldim.
Tam çıkarken birisi sırtıma dokundu. Dönüp baktığımda demin yanında oturduğu sarışın kızı gördüm karşımda,gülümsüyordu. ‘Diğer gül kimin için?’ diye sordu.
Ben de gülümsedim ve ’senin için “ deyip gülü ona uzattım
Sahnedeki grubun çaldığı gürültülü rock müzik yüzünden doğru düzgün konuşmak mümkün değildi.‘Çok tuhaf görünüyorsun.’ dedi kız kulağıma yaklaşıp sesini yükselterek.