“(…) 1958’de ödüle değer görülen Sovyet yazarı Boris Pasternak ülkesinde eleştirilere hedef olduğu için ödülü almamış, 1964’te de Jean-Paul Sartre (Fransa) ödülü reddetmiştir. 1937’de Hitler bir kararname ile Almanlar’ın Nobel Ödülleri’ni almalarını yasaklamıştı. (…) Yöresel bir dil olan Oc diliyle yazan Fransız şair F. Mistral de yöresel dille yazıp ödül alan tek kişidir şimdilik.
(…) Doğrudan edebiyat ürünleri vermemiş olmalarına karşılık 1902’de Alman tarihçi Theodor Mommsen’e, 1908’de Alman filozof Rudolf Eucken’e, 1927’de Fransız filozof
Henri Bergson’a, 1950’de Bertrand Russel’a, 1953’te İngiliz devlet adamı ve tarihçi Winston Churchill’e edebiyat ödülü verilmiştir. (…)
Bu seçkide Nobel Ödüllü 41 şair yer alıyor. Bunların arasında Hauptmann, Hamsun, Hemingway, Andriç gibi şiirleriyle değil de roman, hikâye ya da oyunlarıyla tanınmış olanlar var. Buna karşılık, Nobel Edebiyat Ödülü almış François Mauriac, Luigi Pirandello, Jacinto Benavente Y. Martinez, Halldör Kiljan Laxness, William Faulkner, Samuel Beckett gibi şiir de
yazmış olan yazarlar şiirlerine ulaşılamadığı için seçkinin dışında kaldı.
(…)”
Nobel’li Şairler Antolojisi, Haz: Eray Canberk, Oğlak Yay., İstanbul, 2000, s. 18
“1907
Rudyard Kipling (ingiltere)
(1865-1936)
(…)
Vampir
Bir budala vardı, tapardı nasıl inançla
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Bir paçavraya, bir kemiğe, bir tutam saça
(Biz aldırmayan kadın derdik o taptığına)
Ama güzel meleğim derdi budala ona-
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Ah, o geçen yıllarımız, akan yadlarımız:
Hem beyin, hem de bilek gücümüzü tükettik
O kadın için ki tüm bunlan hiç bilmedi
(Ve artık biliyoruz ki bilmekten acizdi),
Anlamadı üstelik!
Bir budala vardı, verdi tüm elindekini
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Onurunu, inancını ve iradesini
(Ve bu değildi hiç de kadının istediği)
Ama budalalar önleyemez kaderini
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Yiten çabalarımız, kaçan fırsatlarımız:
Düşlerimizi neler nelerle süslemiştik
O kadın için, bunun nedenini bilmeyen
(Evet, artık biliyoruz ki bir an bilmeyen)
Anlamayan üstelik!
Budala kaldı o budala postuyla bir tek
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Giderken elindeydi kadının bunu görmek-
(Ama tarihler yazmıyor denediğini pek)
Budala da yaşadı, için için ölerek-
(Tıpkı sizle ben gibi!)
Şimdi ne utancımız, ne de işte hıncımız
İçimizi dağlayıp açan böyle bit delik-
Yanıyoruz çünkü biliyoruz bilemezdi
(Kavradık ki bu güç onda yoktu, bilemezdi).
Anlamazdı üstelik!
Çeviren: Şavkar Altınel”
agy s. 39-44
“1920
Knut Hamsun (Norveç)
( 1859- 1952)
(…)
ABD ’de yüz yüze geldiği kapitalizmin acımasız çarklan düşünce dünyasını etkiledi. Bu tür bir yaşam biçimine karşı gösterdiği gizemci ve bireysel tepki, Anglosakson ve Yahudi düşmanlığı
1930’larda Hamsun’u Nazi dünya görüşüne yaklaştırdı. İkinci Dünya Savaşı yıllannda, Norveç’i işgal eden Naziler ve kurdurduklan hükümetle işbirliği yaptı. Savaştan sonra tutuklandı ve yargılandı. Yaşının ilerlemiş olması göz önünde tutularak ağır bir cezaya çarptırılmadı ve para cezasıyla yetinildi. Bu yüksek para cezasını ödeyebilmek için mallannın hemen hemen hepsini sattı ve son yıllannı küçük çiftliğinde geçirdi.
(…)”
agy s. 86
“1923
William Butler Yeats (İrlanda)
(1865’1939)
(…) Oscar Wilde, William Morris, Bernard Shaw gibi yazarlarla tanıştı. İrlanda bağımsızlık hareketi önderlerinden sahne sanatçısı Maud Gonne’la karşılaştı ve bu kadına duyduğu aşk hem sanatını etkiledi, hem de hareketi benimsemesine ve ulusal bir İrlanda sanatı ve edebiyatının doğması için çalışmasına yol açtı. (…)
(…)
II
Onları saymaktan öte ne gelir elimden?
Önce o aldanan deniz yolcusu Oisin,
Uç alegorik düş adasına götürülen,
Boşluğuna yani zevk, savaş ve dinlenişin,*
Temalar, ezik, küskün bir yürekten gelen,
Süsleri olabilecek eski bir ezginin;
Ama umrumda mıydı onu yollayan benim,
Peri eşinin göğsüyken bütün özlediğim?
(…)
Çev: Şavkar Altınel
* Yeats’in ilk şiirlerinden biri, bir periye kanıp İrlanda’dan ayrılan, yüz elli yıl sonra geri geldiğinde de tüm arkadaşlarını ölmüş ve yurdunu Hıristiyan olmuş bulan Oisin’in öyküsünü anlatır. (Bütün dipnotlar çevirmenindir.)”
agy s. 89-102
“1933
Ivan Bunin (SSCB / Rusya)
( 1870- 1953)
(…)
Gün gelir, yürekte hüzün de söner artık
Ne mutluluğun, ne acıların olduğu bir yerde
Düşler de, anımsayışlar da silinir git gide
Kalır sadece, her şeyi bağışlatan bir uzaklık…
Çeviren: Ataol Behramoğlu”
agy s. 110-112
“1946
Hermann Hesse (İsviçre)
(1877- 1962)
(…)
Gerçekten de, bilge denemez kimseye,
Habersizse o karanlıktan,
Amansız ve sinsi bir biçimde
Onu herşeyden ayıran.
Ne garip dolaşmak siste!
Hayat içeriyor tek başına olmayı.
İnsanlar tanımıyor birbirini işte,
Mutlak hepsinin yalnızlığı.
Çeviren: Sunja Altınel
(…)
Günler Ne Kadar
Ne kadar üzüntülü geçiyor günler
Artık ne ateşler ısıtır beni,
Ne güneşler yüzüme gülümser,
Boş, dünyadaki bütün şeyler,
Bütün şeyler soğuk, insafsız şimdi.
(…)
Tâ sevginin ölebileceğini sezdiğim
Zamandan beri kalbimde.
Çeviren: Hüseyin Demirhan
(…)
(…)
Yeniden isterim ölmek bütün ölümleri,
Ağacın ölümünü ölmek tahta tahta,
Taş taş dağın ölümünü,
Toprak ölümünü kumun..
Çıtırdayan yaz otlarının ölümünü yaprak yaprak
Ve kanlı ve zavallı ölümünü insanoğlunun.
(…)
Çeviren: Zeria Karadeniz
Gökyüzü yıldızsız,
Kalp sevgisiz artık,
Gri uzaklık susuyor,
Dünya eski ve boş artık.
(…)
Çeviren: Hilmi Tezgör
(…)
Tek ben miyim acı çeken zamandan, korkudan ve ölümden?!
Susuyorsunuz demek, uyarıyorsunuz konuşmaksızın:
Acı çek, resim yap, şiir yaz, sürdür yaşamı!
Iç bizi, ve izin ver seni içmemize,
Bitmeden gün, senin için de, bizim için de!
Çevirenler: Tarık Seden-Gültekin Emre”
agy s. 122-136
“1948
T(homas) S (teams) Eliot (İngiltere)
(1888-1965)
(…)
(…)
‘Ben ne yapayım şimdi? Acaba ne yapayım?
‘Böyle dışarı fırlayıp sokakta dolaşayım
Saçım başım darmadağın. Peki yarın ne yapalım?
Ne yapalım bundan böyle?’
(…)
Çeviren: Cevat Çapan
(…)
Oyulmuş Adamlar’dan
İhtiyar Guy için bir Penny.
I
Biz içi oyulmuş adamlarız.
Biz içi doldurulmuş adamlarız.
(…)
Çeviren: Attilâ Büyüktuncay
(…)
Kimsenin yetisinde amacında gözüm yok
Hiç birşeyim olsun istemiyorum
(…)
(…)
Gün gelir geçer -düşünmem
Bundan böylesi bilip bileceğim bu
(…)
Gün gelir tüm gerçekler biter
(…)
Zamanı zaman belledim
Toprağı toprak
Bir tek saatimiz var -onu yaşıyoruz
Herşey yerli yerinde
Herşey duruyor olduğu gibi -belliyorum
(…)
Çevirenler: Özdemir Nutku-Tarık Dursun K.
(…)
İn daha aşağıya, in doğruca
Sürekli yalnızlık dünyasına,
Dünya dünya değil de şey, o da dünya değil,
İç karanlığı, yoksulluk
Ve yoksunluk maldan mülkten,
Duyu dünyasının kuruması,
Düş dünyasının boşalması,
Ruh dünyasının işlemeyişi;
(…)
Çeviren: Suphi Aytimur”
agy s. 138-172
“1954
Ernest Hemingway (ABD)
(1899-1961)
(…)
Açık Fikirli Emest’in Ağıtı
Biliyorum gece otuz bir çeker keşişler
(…)
Çeviren: Talât Sait Halman”
agy s. 185-187
“1958
Boris Leonidoviç Pasternak (SSCB/Rusya)
(1890-1960)
(…) Karmaşık, sözdizimi değişken, dili eksiltili, eğretilemeleri beklenmedik ve garip şiirleri Sovyet yönetimi tarafından dışlandı. (…) 1934’te Sovyet Yazarlan I. Kurultayı’nda Pasternak’ın şiirleri konusunda ateşli tartışmalar oldu. (…) Devrimde düş kırıklığına uğramış
aydınları anlattığı Doktor Zivago (Doktor Jivago, 1958) adlı romanı Sovyetler’de yayımlanamayınca Batı Avrupa’da yayımlandı. (…)
(…)
Teğmen Schmidt’in Vasiyetnamesi
Boşunadır kıyamet günlerinde
Mutlu bir son aramak boşuna
Kimi ceza verir sonra pişmandır
Kimi sessizce yürür çarmıhına.
Borç ödemek şart olan
Amansız bir çağda geldim dünyaya
Verin istediğiniz gibi kararınızı
Öfke duymayacağım kırılmayacağım da.
Titremedi bilirim yüreğiniz
İnsanlığı mahvederken
Ama siz de bir dogmanın esiri
Ve yüzyılın kurbanı değil misiniz?
Otuz yıl boyunca taşıdım içimde
Memleket sevgisini
Hiçbir şey yok kaybedeceğim
İstemiyorum merhametinizi.
(…)
Çeviren: Attilâ Tokatlı
(…)
Arttıkça artan kıvamını bulan acılardan:
Yüreğinde ulaşılmayanın özlemi, uzak yıldızlar,
Faust gibi olduğun, kafan bulandığı zaman
Öyledir, öyle başlar çingene çalgıcılar.
(…)
Çeviren: Cemal Süreya
(…)
II
Bahçenin korkunçluğu – kendi damlalarının sesini dinleyen
yağmur yalnızlıktır.
Bir daldan çamur sıçrar pencerenin beyazına,
gören var mı?
(…)
Ses yok. Geceyi bekleyen hırsız yok.
Yağmur yağar her yerine bahçeninyağar,
tekrar yağar,
oluklardan ve damlardan uzağa.
Yağmuru içeceğim,
ben, yalnızlık…
Yağmur karanlıkta ağlar.
Var mı bir gören.
Oysa sessizlik! Buruşuksuz bir yapraktır.
Karanlıkta bir işaret bile yok,
yalnız hıçkırıklar ve ayak sesleri…
Ve bir süre susar, dindirir gözyaşlarını dünya…
(…)
Çeviren: İlker Kesebir
Şairin Ölümü*
Başka türlüsüne kim inanır, saçmaladığınız söyleniyordu
Ama iki başka adam daha, aynı işi tekrarlayan
Ve bir üçüncüsü, dünyayı peşinde koşturan
Yanyanaydınız, hepinizi sarıp sarmalayan
Hiç kıpırtısız bir zaman.
Memur evleri ve tüccarlarınki vardı
Ağaçlar, avlular vardı yaşayan
Ve iki karga, güneşin sarhoş ettiği
Dişileriyle hırlaşan iki karga
Bundan böyle
Budala karılar burunlarını herşeye sokmasınlar diye
Şimdi felâket yağıyor üstünüze!
Çizgiler vardı yüzünüzde, yırtık ağlar gibi kırış, kırış ve ıslaktı yüzleriniz
Gönlünce yaşadığın, düzünelerle yaşadığın
Günlerden biriydi o gün
Evinin kapısında bir kalabalık
Tek bir tabanca sesi hizaya getirmiş hepsini
Suların havaya tükürdüğü balık
Şenlik fişeği sanarak nasıl koşuyorsa
Saz diplerindeki ölümüne
Tetikteki kurşunun içini çekmesi gibi, tıpkı öyle.
Uyuyordun, dedikodulu ve kıskanç bir döşek
sermişlerdi uykuna
Uyuyordun, artık susturulmuş, ama halâ korkulu ürpertilere komşu
Ve yakışıklıydın, yirmiiki yaşın avuçlarındaydı, bunlar
Dört bölümlü şiirinde yazılıydı.
Uyuyordun, başın yastığındaydı
Boylu boyunca yaylanarak
En genç efsaneydin başımızda
Tetiğini çektiğin kurşun Etna yanardağına benziyordu
Gittikçe büyüyordun, ama birdenbire eğilip
Korkak ve değersizlerin ayağına yüz sürüyordun.
Çeviren: Erdoğan Tokatlı”
agy s. 199-216
“1961
Ivo Andriç (Yugoslavya / Sırbistan)
( 1892-1975)
(…) “Genç Bosnalılar” ulusal devrim hareketine katıldığı için 19 14 -19 17 arasında hapis yattı.(…) Berlin’de elçiyken, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından göz altına alındı. Savaş bitimine kadar Belgrad’da gözetim altında tutuldu. (…)
(…)
(…) Değişik halklardan oluşan Bosna’daki kültün din ve yaşama biçimi zenginliğini lirik bir anlatımla işlediği yapıtlannda Osmanlı ve Avusturya, Macaristan İmparatorluğu dönemlerinin izleri ve etkileri görülür.
(…)”
agy s. 252
“1963
Yorgo Seferis (Yunanistan)
( 1900- 1971)
(…)
İlk şiir kitaplan Strofi (Dönüm Noktası, 1931), I Sterna (Sarnıç, 1932) ile dikkat çekti ve “geleceğin şairi” olarak nitelendi. Bu şiirlerde Rimbaud, Mallarmé, T. S. Eliot’ın etkileri görülüyordu. (…)”
agy s. 258
“1966
Nelly Sachs (İsveç)
(1891- 1970)
(…) Hitler iktidara gelince ürünlerini yayımlaması yasaklandı (1933). (…) Ailesi toplama kamplannda öldü. (…)
(…) Kendi deyimiyle “hayatta kalabilmek” için şiir yazar. (…)”
agy s. 270
“1967
Miguel Angel Asturias (Guatemala)
( 1899-1974)
(…)
(…)
sonunda vatansız bir adam olmak,
isimsiz bir adam, insansız bir insan…
(…)
Çeviren: Eray Canberk”
agy s. 282-292
“1971
Pablo Neruda (Şili)
(1904-1973)
(…)
1940-43 yıllannda Meksika’da başkonsolosluk yaptıktan sonra ülkesine
döndü ve Şili Komünist Partisine girdi, senatör seçildi
( 1945). Hükümet sağa kayınca senatörlükten uzaklaştınldı ve hakkında
soruşturma açıldı. Bir süre yurdunda kaçak yaşamak zorunda
kaldı ve sonunda And Dağlan’nı at sırtında aşarak ülkesinden
uzaklaştı ( 1948). (…)
(…)
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam.
Saçma ama bu böyle
Bir çırpıda oldu bunlar
Apansız bir yalnızlık
Belirip yolda kaybolan
(…)
Çekip gittim, durmadım
Bu çılgın sokağın kıyısından
Usul usul, basarak ayak uçlarıma
Sanki geceden kaçıyor gibiydim
Ya da karanlık, kükreyen taşlardan
Bu anlattıklarım hiç bir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken, bilmediğim
Bir zamanlar.
Çeviren: Hilmi Yavuz
Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: “Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler”
Gökte gece yelinin söylediği türküler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler
Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler
Hem sevdim, hem sevildim ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler
Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler
Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler
Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler
Bakışlarım kovalar onu tellim heryerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler
Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler
Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler
Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler
Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler
Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler
Çeviren: Hilmi Yavuz
Dolaşmak
Öyle olur ki usanırım erkek olmaktan.
Öyle olur ki terzi dükkânlarına giderim, sinemalara
bumburuşuk, geçirimsiz, keçeden bir kuğu sanki
kaynak ve külden bir suda yüzüp duran.
(…)
Öyle olur ki ayaklarımdan ve tırnaklarımdan usanırım,
saçımdan ve gölgemden de.
Öyle olur ki usanırım erkek olmaktan.
Ne hoş olur yine de
bir noteri korkutmak kesik bir zambakla
ya da kulağına bir yumruk indirip yere sermek bir rahibeyi.
Ne güzel olur
yeşil bir bıçakla dolanmak sokaklarda
bağırıp çağırarak, ölünceye değin soğuktan.
Sürdürmek istemem karanlık bir kök olmayı,
ikircimli, uzanmış, düşlerle ürperen,
aşağılarda, nemli barsaklarında toprağın,
emerek onu, düşünerek, yiyerek her gün.
İstemem kalıtçısı olmak bunca uğursuzluğun.
Sürdürmek istemem bir kök ya da gömüt olmayı,
yalnız bir tünel gibi, ceset dolu bir mahzen gibi,
üşüyüp kaskatı kesilerek, ölüp giderek acıyla.
(…)
Dinginlikle dolaşırım, gözlerle, pabuçlarla,
hışımla, unutkanlıkla,
geçerim önünden ortopedik öteberi satan dükkânların,
tellerinde çamaşırlar asılı avlulardan,
donlar, havlular, gömlekler,
(…)
Çevirenler: Kemal Özer-Sibel Özbudun
(…)
XLIV/SENİ SEVDİĞİMİ…/
Seni sevdiğimi bil ve sevmediğimi
mademki hayatta olmanın iki yüzü var
söz bir kanadıdır sessizliğin mademki
ve mademki ateştir soğuğun yarısı da.
(…)
Seni seviyor ve sevmiyorum, bu sanki
iki elimle birden tutmak gibi
mutluluk ve mutsuzluk anahtarını, ya da belirsiz bir kaderi.
(…)
Çeviren: Metin Cengiz”
agy s.293-337
“1977
Vicente Aleixandre (İspanya)
(1898-1984)
(…)
(…)
Ve sen, daralmış yüreğin, tek başına kalan acının kudurganlığıyla,
son bir çabayla kalabalığa karışırsın.
(…)
Çevirenler: Aydın Hatipoğlu-Eray Canberk”
agy s. 363-372
“1980
Czeslaw Milosz (ABD)
(d. 1911 )
(…)
Avrupa Çocuğu
Biz: gündüzün tadı ciğerlerimizde burcu burcu
Hayranız Mayısta çiçeklenen ağaçlara,
Talihliyiz yitip gidenlerden.
Biz: Başka ülkelerin garip yemekleri damağımızda.
Sevişmenin her türlü tadına varan biz
Gömülenlerden talihliyiz.
Biz: harlı fırınlardan, üstünde sonsuz güz rüzgârları
Uğuldayan tel örgülerin ötesinden gelmişiz.
Yaralı havanın sancıyla kıvrandığı savaşlardan
Kurnaz ve becerikli olduğumuz için kurtulan biz.
Başkalarını öne sürmüşüz, topun ağzına,
Haydi yiğitler diye haykırmışız, siz savaşın:
Kendimiz, bu dâva kesinlikle kaybedildi diye çekilmişiz.
Ya biz öleceğiz ya bir arkadaş: Seçme yapmak gerekince
Buz gibi, arkadaşın ölümünü seçmişiz tezelden.
Elimizle örtmüşüz gaz hücrelerinin kapısını, ekmek çalmışız.
Yarın dünden daha dayanılmaz olacaktır diye.
İnsancası budur ya, iyiye de yönelmişiz, kötüye de.
Şu gezegenin üstünde habis aklımızın benzeri yok.
Su götürmez gerçek budur. Biz onlardan talihliyiz.
Onlar böndü, ateşliydiler ama cılız: esirgeyemediler canlarını.
2
Mirasın olan hünerleri hazine bil, Avrupa çocuğu,
Sana kaldı gotik katedraller, barok kiliseler,
Gadre uğramışların çığlıklarıyla dolup taşan havralar:
Şendedir Descartes’ın, Spinoza’nın, “onur” sözünün mirası,
Leonidas’ın ölümünden sonra doğurduğu çocuk,
Dehşet saatinde edindiğin hünerleri hazine bil.
Sendedir her olgunun iyi kötü her yönünü
Bir çırpıda görüp anlayan keskin zekâ.
Şendedir ilkel ırkların hiç bilmediği
Tadlara varan zarif ve kuşku dolu akıl.
Böyle bir akıl sana kılavuzluk ettikçe
Sana verdiğimiz öğütler ne denli doğru, göreceksin:
Gündüzün tadı doldursun ciğerlerini burcu burcu.
Bu yönde koyduğumuz kurallar sert ama akla yakın.
3
Gücün zaferi diye bir soru yoktur.
Adaletin zafere ulaştığı bir çağda yaşıyoruz.
Gücün adını anma, yoksa düşük inançları gizlice
Baş tâcı etmekle itham ederler seni.
İktidar kimdeyse bu tarihsel mantıktır.
O mantık karşısında saygıyla boyun eğ.
Bir varsayım öneren dudakların bilmesin
Yalandan deneme yapan eli.
Yalandan deneme yapan elin bilmesin
Bir varsayım öneren dudakları.
Pürüzsüz bir kesinlikle önceden bir yangını haber vermeyi öğren.
Sonra, kehanetin doğru çıksın diye, evi yak, yerle bir et.
4
Küçücük bir gerçek tohumundan bir yalan ağacı büyüt.
Peşinden gitme gerçeği hor görerek yalan söyleyenlerin.
Öyle bir yalan söyle ki gerçekten daha akla yakın olsun,
Yorgun yolcular dinlenebilsin o yalanda.
Yalan Günü’nden sonra, seçkin çevrelerde,
Katıla katıla gül gerçekten yaptıklarımız sözkonusu olunca.
Yaltaklan, pohpohla keskin zekâ adına.
Yaltaklan, pohpohla ulu yetenek adına.
Biz: aktöreyi hor görmekten kıvanç duyan son insanlarız.
Bizim kurnazlığımız umutsuzluktan değişik değil.
Gülmeyi, yaşamdan tad almayı bilmeyen yeni bir kuşakgeliyor.
Somurtkanca teslim alıyor bizim kahkahayla devr aldıklarımızı.
5
Söylediğin sözler, anlamlarını ortaya koymasın,
Kime karşı kullanılırsa onlara karşı konuşsunlar.
Belirsiz sözlerden silâh yap kendine.
Açık seçik sözleri gönder sözlüklerin zindanına.
Hiçbir sözü yargılama: önce kâtipler saptasın
Dosyalarında, o sözlerin kimin ağzından çıktığını.
Coşkunun sesi daha iyidir aklın sesinden.
Coşkusuzlar, tarihin yönünü değiştiremez.
6
Hiçbir ülkeyi sevme: ülkeler çabucak yiter gider.
Hiçbir kenti sevme: kentler çok geçmeden moloz olur.
Andaçları at, yoksa yazı masandan
Zehirli boğucu bir duman yükselecektir.
İnsanları sevme: insanlar az zamanda yok olur.
Ya da gadre uğrarlar da yardım isterler senden.
Bakma geçmişin havuzlarına.
O havuzlarda suyun üstüne
Beklediğinden başka bir yüz yansır.
7
Tarihten dem çalan, hep güvenlik içindedir.
Ölüler dirilip tanıklık edemez ki ona karşı.
Nasıl suçlamak istersen onları suçla.
Onların yanıtı, hep sessizlik olacaktır.
Bomboş yüzleri, beliriyor koyu karanlık içinden.
Canın hangi çizgileri isterse o yüzlere koy.
Çoktan kayıplara karışmış insanlara egemensin diye mağrur,
Değiştir geçmişi, kendi keyfine uydur.
8
Gerçeğin sevgisinden doğan kahkaha
Şimdi halk düşmanlarının kahkahası.
Hiciv çağı bitti artık. Bunamış zorbayı
Düzmece saray lâflarıyla aldatmasak da olur.
Bir ülküye hizmet edenlere yaraşan bir sertlikle,
Dalkavukça bir mizaha göz yumarız kendimizde, o kadar.
Ağzımızı bıçak açmadan, yalnız bahanelerin kılavuzluğunda,
Ayağımızı denk alarak, zincire vurulmamış ateş çağına girelim.
Çeviren: Talât S. Halman
(…)
Ne Kadar Az
O kadar az konuştum ki,
Kısalmıştı günler.
Kısa günler,
Kısa geceler,
Kısa yıllar.
O kadar az konuştum ki,
Sürdüremedim bir türlü.
Yüreğim yorgun düştü gitgide,
Sevinçten,
Umutsuzluktan,
Coşkudan,
Umuttan.
Deniz canavarının ağzı
Beni yuttu yutacak.
Yatıyordum çırılçıplak
Issız bir adanın kıyısında.
Dünyanın beyaz balinası
Cehennem kuyusuna çekti beni.
Bilmiyorum artık hangisi gerçekti
Bütün bunların, hangisi değil.
Çeviren: Talât Sait Halman
(…)
Paltoma sarınarak yükselen suları dinliyorum, iki yanıma sallanıp, yaptığım aptallıklara
yanıyorum, ama akıllı olsaydım bile beceremezdim ki yazgımı değiştirmeyi.
(…)
Çeviren: Cevat Çapan”
agy s.388-396
“1984
Jaroslav Seifert (Çekoslovakya)
( 1901- 1986)
(…)
Ömrümce cenneti aradım.
Burdaymış bir zamanlar.
Sadece kadınların dudaklarında,
ve aşktan sımsıkı tenlerinin
yuvarlaklığında rastladım ona.
Ömrümce özlemini çektim özgürlüğün.
Sonunda buldum ona ulaşmanın yolunu
İşte ölüm!
(…)
Çeviren: Işık Tabar Gençer
(…)
Mutluluktan kim söz edebilir
Mutluluk yoktur ki
Bütün insanlar mutsuzdur
Ama kimileri hiç söz etmezler bundan
(…)
Çeviren: Işık Tabar Gençer
(…)
Hafif bir tükürükle
benzersiz zamanın dudaklarına yapışmış,
hiç düşünmüyordum
zavallı ruhumun esenliğini;
sonsuz bir rahatlıktan çok
gelgeç zevkin
kısa bir süresiydi istediğim.
(…)
Çeviren: Eray Canberk”
agy s. 400-414
“1986
Wole Soyinka (Nijerya)
(d. 1934)
(…) Nijerya İç Savaşı sırasında arabuluculuk yapmak isterken asilerle iş işbirliği yaptığı gerekçesiyle tutuklandı ve 22 ay hapis yattı ( 1967). Bu dönemde yazmayı sürdürdü. Kâğıt bulamadığı zaman tuvalet kâğıtlarına yazıyordu. Daha sonra Avrupa’da ve Gana’da sürgün hayatı yaşadı. (…)”
agy s. 416
“1987
Joseph Brodsky (ABD)
( 1940- 1996)
(…)
(…) Nedenler yoktur, yalnız
sonuçlar. Ve insanlar sonuçlara katlanır.
Özellikle karanlık hücrelerde, orada, herkes
suçunu kabul eder bir çocuğun günah çıkarışı
kadar monoton işkence altında. En güzel alınyazısı
gerçeğin hiç bir parçasına ortak olmamaktır. Fakat bu,
kimseyi onurlandırmaz. (…)
(…)
Beni işitmediğini düşünmek olanaksız!
Bende kaçtım başıma gelenlerden sonra
yıkıntılar ve seraplarla dolu bir
adaya dönüştüm. Bir lambanın
yardımıyla doğradım profilimi.
Söylediklerim ise, benim tarafımdan söylenen
değer taşımayan şeylerdir
sonradan değil, şimdi.
(…)
Çeviren: Özkan Mert”
agy s. 425-432
“1990
Octavio Paz (Meksika)
( 1914- 1998)
(…)
(…)
Hayır,
söyleyeceğim hiçbir şey yok, kimsenin söyleyeceği bir şey yok,
hiçbir şey ve hiç kimse, yalnızca kan,
kanın bu gelip gidişi dışında hiçbir şey, yazıların üstündeki
yazının, şiirin ortasında yinelen aynı sözcüğün dışında,
zamanın heceleri, parçalanmış harfler, mürekkep lekeleri, gidip
gelen ve hiçbir şey söylemeyen ve beni de kendisiyle
sürükleyip taşıyan kan.
(…)
Çeviren: Ali Cengizkan”
agy s. 434-446
“1999
Günter Grass
(d. 1927)
(…) Gençliğinde Hrtler Gençliği adlı bir kuruluşa katıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda askere alındı ( 1944). Yaralandı ve tutsak düştü. (…)”
agy s.492
ÇOK SAÇMA BULDUM
Olabilir, okuduğunuz için teşekkürler..