HIRİSTİYANLIK
Tarihsel koşullardan kasıt, öncelikle Roma İmparatorluğu’ nun Avrupa, Anadolu ve Ortadoğu’yu içine alan büyük bir bölgeyi tek bir siyasi yönetim altında birleştirmiş olmasının getirdiği seyahat imkânlarıdır. Bu seyahat imkânı sayesindedir ki çeşitli sebeplerle Yahudiye’yi terk etmek zorunda kalan İsa inanlıları Roma’nın otoritesi altındaki bu geniş coğrafyada inançlarını yaymak için oldukça uygun bir ortam bulacaklardır.
66 yılındaki Yahudi ayaklanmasından önce Yahudiye’yi ilk terk edenler, henüz Yahudiliğin bir mezhebi durumunda olan ve içlerinde elçilerin de bulunduğu ilk Hıristiyanlar’dı. Bunlar muhafazakâr Yahudilerin tepkisini çekmekteydiler. Bu tepkinin yoğunluğunun sebebi muhtemeldir ki Klavdiyus (41-54) döneminde çok şiddetli olmasa da ilk olarak bizzat Yahudilerin zulüm görmeye başlamış olmalarıdır.[1] Roma’nın Yahudilere karşı uyguladığı baskıdan her ne kadar Hıristiyanlar da bu, o sıralar Yahudi olarak görülmelerinden dolayı nasibini almış olsalar da bu baskı muhafazakâr Yahudi toplumunda milliyetçi bir hezeyanın oluşmasına sebep olmuş olabilir. Bu öfkenin en az Romalılar kadar içlerindeki azınlıktaki farklı inanışlara da yönelmiş olması muhtemeldir. Dolayısıyla başka milletlerden Mesih inanlıları sayıları arttıkça Yahudiler tarafından yapılan zulümler ve baskılar da giderek artacaktır. İlk olarak Sanhedrin tarafından İstefanos, Kral Herod tarafından da Yakup öldürülmüştür. Bu dönemde elçilerin durumuyla ilgili çok fazla bilgi ve yazılı belge olmamakla beraber onlar hakkında Elçilerin İşleri kitabından ve Hıristiyan geleneğinden birtakım fikirler elde edebiliyoruz. Buna göre, Markos kitabını yazan Markos, Mısır’daki İskenderiye’ye gitmiş ve orada İncil’i vaaz etmiştir. Yine geleneklere baktığımızda, Thomas’ın da İncil’i Babil ve Hindistan’a kadar taşıdığını görüyoruz. Hatta Ninova ve Musul bölgesinde yaşayan bazı Asurlu Hıristiyanlar da İncil’i Thomas aracılığıyla duyduklarını söylemektedirler.
İncil’in Bizans’a da Andreas tarafından taşındığı söylenir ki İncil’in ulaşmasından üç yüz yıl sonra büyük bir merkez olan Bizans, o dönemlerde küçük bir köydü.
Petrus ve Pavlus ise Roma’ya kadar gitmişler ve 60’lı yılların ortalarında her ikisi de burada katledilmişlerdir.[2]
Yuhanna ise Efes bölgesine gitmiştir. Ancak bu bölgeye ilk olarak İncil’i götüren Pavlus’tur. Yeni Ahit’ten de anladığımız kadarıyla İsa, çarmıh üzerindeyken annesini Yuhanna’ya emanet etmişti. Meryem’de Yuhanna ile birlikte Efes’e gelmiş ve yaşamının sonuna kadar burada yaşamıştır. Meryem hakkında anlatılan geleneklerden en doğrusunun bu olduğu düşünülür. Fakat Efes’te bugün Meryem’in evi olarak bilinen evin Meryem’e ait olduğuna dair hiçbir tarihi arka plan yoktur, ancak Efes’te ölmüş olması mümkündür.
66 yılında da Yahudiyeli Yahudiler Yehuda’nın Romalı yöneticilerine karşı ayaklanıp yeni krallıklarına “İsrail” adını vereceklerdir. Bu ayaklanma sırasında da Hıristiyanların büyük çoğunluğu Yahudiye’yi terk edeceklerdir. Ayaklanma sırasında orada olan General Vespasian yine bu sıralar İmparator Neron’un öldürülmesi ya da intihar etmesi üzerine Kudüs’ü bırakıp Roma’ya geri dönecek ve imparator olacaktır. Kudüs kısa bir süreliğine başsız kaldıktan sonra Vespasian, yerine oğlu Titus’u Kudüs’e gönderecek; 70 yılında Kudüs’ü kuşatan Titus da şehri yok edecek; bu sırada tapınak da yıkılacaktır.[3] Böylece Havralarda doğan kilise, özellikle de Kudüs’teki kilise imparatorluğun değişik yerlerine, hatta dünyaya dağılmak zorunda kalacaktır.
İmdi bu tarihi koşullardan kısaca bahsettikten sonra bir Yahudi mezhebi olarak ortaya çıkan İsa’nın öğretisinin nasıl Hıristiyanlığa dönüştüğünün izlerini öncelikle Elçilerin İşleri kitabından hareketle anlamaya çalışalım.
[1] Bu durum Yeni Ahit’e şu cümlelerle yansımıştır: “Orada Pontus doğumlu, Akvila adında bir Yahudi ile karısı Priskila’yı buldu. Bunlar, Klavdiyus’un bütün Yahudilerin Roma’yı terk etmesi yolundaki buyruğu üzerine, kısa süre önce İtalya’dan gelmişlerdi. Akvila ile Priskila’nın yanına giden Pavlus, aynı meslekten olduğundan onlarla kalıp çalıştı. Çünkü meslekleri çadırcılıktı.”Elçilerin İşleri 18:2-3
[2] Elçisel (Apolostik) Kilise babalarından Romalı Klement’in (30-100) 96’da Korintteki Hıristiyanlara yazdığı ve kilisenin birliği, kişilerin hayatlarını temiz tutmaları gerekliliği konularına değindiği mektubunda Petrus’un Roma’da ölmüş olduğu ve Pavlus’un İspanya’ya yolculuk yaptığı yazılmıştır. Bu mektuptan, farklı kiliselerde farklı uygulamalar olduğu ve Neron’un Hıristiyanlara zulmettiği de anlaşılmaktadır. Tarihçi Eusebius’a göre Romalı Klement Pavlus’un Filipililer’e mektubunda adı geçen Klement’le aynı kişidir: “Evet, ey öz arkadaşım, sana da yalvarırım, kendilerine yardım et; çünkü o kadınlar benimle, ve Klemensle, ve isimleri hayat kitabında olan baki emektaşlarımla beraber incilde cehdettiler” (Filipililer 4:3). Klement kendisi de yazılarında Pavlus gibi ihtiyar ve episkopos kelimelerini birbirinin yerine kullanmıştır ve tarzı da Pavlus’un tarzına benzemektedir.
[3] Bu ayaklanma, Yodfat’ı savunma çabaları, 70 yılındaki Kudüs kuşatması ve Elazar ben Yair liderliğinde ayakta kalan son Masada savunması, Yahudi önder ve tarihçi Josephus tarafından aktarılmıştır.